İslâmî Disiplin

Abone Ol

Üzerinde durulmayan bir konu ve kavram var: "İslâmî disiplin" meselesi... Nazariyata girmeden, açık ve seçik maddeler halinde bu konuyu aydınlığa kavuşturmak istiyorum:

1) İslâm sadece bireysel ve vicdânî bir din değildir; toplumsal bir din, bir dünya nizamıdır. Toplum ve birliktelik denilince hatıra hemen disiplin gelir. Zamanımızda, tarihî ârıza ve kazalar dolayısıyla İslâm disiplini temellerinden sarsılmış, Ümmet yapısı büyük tahribata uğramıştır.

2) İslâmda bir takım emirler ve yasaklar vardır. Bunlar ihtiyârî (isteyen yapar, istemeyen yapmaz, seçimlik) değildir. Bu konuda bir takım müeyyideler (yaptırımlar) olması ve bulunması gerekir. Disiplinden kasdımız, bir manâda budur.

3) Beş vakit namazı ele alalım, bu bir farz-ı ayn olduğu için mükellef olan her Müslüman tarafından eda edilmesi gereken bir ibadettir. Bu ibadetin yerine getirilmesi için Ümmet içinde devamlı propaganda, telkinat, tavsiye yapılmalıdır. İslâm ın "emr-i maruf, nehy-i münker" farizası bunu gerektirir. Laik bir sistemde bu işi devlet yapmayacağı için Müslümanların teşkilatlanarak "dinî" planda yapmaları icâb eder. Sevdirerek, teşvik ederek, iknâ ederek namaz kılınmasını sağlamak...

4) Eskiden belli başlı 14, çeşitli şube ve dallar şeklinde onlarca, hatta 100 ün üzerinde tarikat faaliyet gösteriyordu. Bunlar dervişlerine ve muhiblerine İslâmî disiplin öğretiyorlardı. Mesela tarikat şeyhi kendisine bağlananlara "beş vakit namazı devamlı bir şekilde, muntazaman kılınız" diyordu. Onlar da şeyh hazretlerini sevdikleri, öğütlerini emir telakki ettikleri için namazı kılıyorlardı. Zamanımızda tarikatler kapalıdır. Binaenaleyh "manevî disiplin" sarsılmış ve bozulmuştur. Tarikatlerin yerini alan cemaatler varsa da, onların varlığı ve faaliyetleri disiplini yüzde yüz sağlamaya kâfî gelmemektedir.

5) Eskiden ticaret iş hayatında da maddî ve manevî bir İslâmî disiplin bulunuyordu. Bir örnek vereyim: İstanbul da şu meşhur Kapalı Çarşı da güne şöyle başlanıyordu. Sabah namazından sonra şu anda Şark Kahvesi nin bulunduğu yerde, çarşının Müslüman esnafı, sabah namazını kıldıktan sonra toplanıyordu. Çarşının bir şeyhi (hocası) vardı. O zat Müslüman tâcirlere bir hitâbede bulunuyordu. Önce Allahu Teâlâ hazretlerine hamd ve senâ ediyor, sonra Peygamber Efendimize salat ve selam getiriyor, bilâhare devlete, Padişaha, Halifeye dua ediyor ve sonra bir takım nasihatler sıralıyordu. Ticarete yalan karıştırmak yok... müşteri kızıştırmak yok... başkasının müşterisini çekmek yok... kusurlu olan bir malı kusurunu söylemeden satmak yok... Daha böyle gerekli nasihatler ettikten sonra "Haydi dükkanlarınıza gidin, hayırlı ve helal kazançlar edinin..." deniliyordu. Zamanımızda bunlar kalkmıştır.

6) Zamanımızda Anadolu nun bazı şehirlerinde Ramazan aylarında toplumsal baskı şeklinde bir disiplin görülüyor. Mesela muhafazakâr dindar olan, oruç konusunda çok hassas bir yapıya sahip bir şehirde oruç tutmayan vatandaşlar, oruç tutan çoğunluğa hürmet edip yahut onların tepkilerinden çekinip alenen yiyip içmiyorlar. Tabii bir takım agresif dinsizler, laikçiler (dikkat buyurunuz laikler demedim) bundan çok rahatsız oluyorlar. İrtica, gericilik, cumhuriyet elden gidiyor yaygaraları kopartıyorlar ama bunun laikliğe aykırı bir tarafı yoktur.

7) Türkiye Müslümanlarının, İslâmî disiplin konusunda düşünmeleri, müzakerelerde bulunmaları, çareler ve çözümler üretmeleri, çok yoğun ve geniş bir propaganda kampanyasına girişmeleri gerekir. Mesela namaz ve cemaat konusunda. Bir takım "Beyaz Türkler" yaygara kopartabilir, "bu, laikliğe aykırıdır..." diye bağırabilirler. Söyledikleri temelsiz ve mantıksızdır. Ülkemizde yetmiş beş bin kadar cami vardır. Bunlarda, günde beş kez ezan okunmakta ve namaz kılınmaktadır. Bu camilerin imamları ve müezzinleri devlet memurudur, devlet bütçesinden maaş almaktadır. Bu durumda, Müslümanların namaz kılmalarını teşvik için propaganda yapmak niçin laikliğe aykırı olsun.

8) İslâm dini alkollü içkileri (bira dahil) kesin şekilde yasaklamıştır. Laik sistem bu konuda bîtaraftır. Biz Müslümanlar içki aleyhinde, yasal sınırlar içindeki haklarımızı ve hürriyetlerimizi kullanarak çalışabiliriz.

9) İslâm dini bülûğa ermiş hür kadın ve kızların başlarını örtmelerini ve tesettür kıyafetine bürünmelerini kesin olarak emrediyor. Bu konuda âyet, hadîs ve icmâ vardır. Ülkemizde milyonlarca kadın ve kız örtünmektedir. Devletimiz ve cumhuriyetimiz bunlara karışmamaktadır. Tesettürlülerin sayısının artması için, tekrar ediyorum "yasal sınırlar içinde" çalışmakta hiçbir sakınca yoktur.

10) Beş vakit namazın cemaatle kılınması konusunda da İslâmî disiplinin sağlanması, vakit namazlarında camilerin cuma namazlarında olduğu gibi dolup taşması gerekmektedir. Bu da bir disiplin meselesidir. Biz Müslümanların bu konuda da nasıl çalışmak gerekiyorsa, o şekilde çalışmamız icâb eder.

11) Yüce dinimiz ribâyı kesin şekilde haram kılmıştır. Ribânın haram oluşu Kitab, Sünnet ve icmâ ile sabittir. Kur an-ı Kerim de ribâcıların Allah a ve Resûlüne savaş ilan etmiş olduklarına dair âyet bulunmaktadır. Bu konuda da İslâmî disiplini sağlamak için topyekûn bir propaganda seferberliği ilan edilmelidir.

Aziz vatanımızda, İslâmî disiplin bozulduğu için bir yığın fenalık, ahlâksızlık, faziletsizlik görülüyor. İslâmî disiplinin olmadığı yerde insanlar birbirinin meleği değil birbirinin kurdu olurlar. Disiplin bozulunca vatandaşlık, komşuluk, hemşehrilik bağları kopar, suçlar patlar, cinayetler ve rezaletler çoğalır, karşılıklı güven sarsılır, halk sürü ve yığın haline dönüşür.

Sözü uzatmayayım. Ne demek istediğimi anlattım sanıyorum. Disiplinli Müslümanlar olalım. Ümmet olalım, sürü ve kuru kalabalık olmayalım. İslâmî ahlâkın ve faziletin hakim olması için çalışalım... Farzların edası, haramlardan ictinab edilmesi (kaçınılıp çekinilmesi) için çalışalım. Bu konuda ehil olanlar plan ve program yapsınlar, çareler ve çözümler bulsunlar, talimatnâmeler hazırlasınlar, çok vasıflı yayınlar yapsınlar.