İslâm'ı birlikte yaşamak

Abone Ol

İslâm, Allah ın insanlar için gönderdiği son hak dindir. "İslâm üstündür, ondan üstün bir din yoktur." Müslüman ise, İslâm gibi hak bir dine mensup olan şerefli insandır. Her nimetin şükrü vardır. Şükür nimeti artırır. Bu kadar büyük nimete sahip olan müslümanın da birtakım görev ve sorumlulukları vardır. Bu görevlerden biri de Allah ın birliğini kabul etmek ve bu birlik ve ahengi, hayatın her safhasında devam ettirmektir.

Kainatta muazzam ve harikulade bir birlik ve ahenk var. Bu görüntü, Allahü Teala nın "El-Vahid" ism-i şerifinin tecellisi... O Allah, zatında ve sıfatlarında birdir. "vahdaniyyet", -bir olmak- onun sıfatıdır. Rabbimiz, yarattığı kulların da, zatındaki, ehadiyyeti (birliği) tanımalarını ve kendi aralarında bu birliği devam ettirmelerini ister. Üstad Necip Fazıl, Yunus Emre nin bu konuda ulaştığı noktayı şu beytiyle ifade eder: "Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş / Sayıları silmiş BİR e yükselmiş."

Rabbimiz, insanları çeşitli coğrafyalarda renk, deri, dil, soy, cinsiyet, kavim ve kabile gibi farklılıklar halinde yaratmış, fakat bu farklılıklar içinde birliğe yönelmelerini, Allah ın indirdiklerinde birleşmelerini istemiştir. Bu konudaki bir ayet meali şöyledir:

"Ey insanlar! Şüphesiz biz sizi bir erkekle, bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız amacıyla, sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki, Allah yanında en değerli olanınınız, Allah tan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilen ve haberdar olandır." (Hucurat, 13)

Görüldüğü üzere, ırk, renk, kavim ve kabile gibi farklılıklar insanlar arasında bir tanışma aracıdır. Bu farklılıklar bir ideoloji haline getirilemez ve üstünlük sebebi de değildir. İmtihan sırrı gereği yaratılıştan gelen bir özelliktir. Allah katında en şerefli olan ise, Allah tan en çok korkan ve bu sebeple, Allah ın dinini daha dikkatli yaşamaya çalışandır. Yani İslâmi gayret ve hassasiyeti daha fazla olan kimse... Kul, Allah ın koyduğu prensipleri yerine getirmekle yükümlüdür. Aykırı davranarak, söz konusu ahengi bozma yetkisine sahip değildir.

Allah Resulü (S.A.V.) de, insanların kök ve asıllarının bir olduğu, imtihan sırrı sebebiyle yaratılıştan gelen farklılıkların birliğe (Allah ın emirlerini yerine getirmekte birleşmeye) vesile olması gerektiğini Veda Hutbesi nde şöyle anlatır:

"Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Adem in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin de siyah üzerine, siyahın beyaz üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, ondan en çok korkanınızdır."

İslâm ı din olarak seçen fert ve toplumlar, kalp ve istikametini Allah a yöneltirler. Allah ın rızasını kazanmayı hayatın merkezine alırlar. Allah ın vahdaniyyetinin tezahürü olması icap eden birlik ve ahengi bozmamak için özel gayret sarfederler. Rabbimiz, bu birlik ve ahengin, elbirlik Allah ın dinine sarılmakla gerçekleşeceği konusunda şöyle buyurur:

"Hep birlikte Allah ın kopmaz ipine (İslâma) sımsıkı yapışın. Parçalanıp dağılmayın. Allah ın size olan nimetini hatırlayın." (Ali İmran, 103)

Aile fertleri evde, öğrenciler okulda, işçiler fabrikada, bir belde halkı çarşıda, pazarda bir araya geliyorlar. Onları bir araya getiren bir "amaç" var. Müslümanın amacı ise, Allah a kulluk ve onun emirlerini yerine getirmektir. Allah ın kulları da kendilerini yoktan var edenin emirlerini yerine getirmek konusunda birleşecek, ahenkli işleyen bir toplum oluşturacaklardır.

Evet, birleşmek!... Nerede ... Allah ın emirlerinde... Sahibimiz, hakimimiz, yaratanımız, yaşatanımız olan Rabbimizin indirdiği kurtarıcı prensiplerde... Kula kullukta değil, yalnız Rabbimize kul olmakta...

İşlerimizde Rabbimizin indirdiklerini hakem yaparsak birlik ve ahenk devam eder. Mevlana der ki: "Dikkat edin. Kainatta birlikten ve ahenkten başka bir eser göremezsiniz."

İslâm şairimiz Mehmet Akif de farklı coğrafyalarda yaşayan, farklı kavim ve kabileleri bir ve beraber olmaya davet eder:

"Veriniz baş başa, zira sonu hüsran-ı mübin

Ne hükümet kalıyor ortada, billahi ne din

"Medeniyyet" size çoktan beridir diş biliyor

Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor."

Müslüman, düşmanlarının hile, tuzak ve entrikalarını fark ederek, onların oltasına düşmeyecek ölçüde yüksek bir ferasete sahip olmak zorundadır.