Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
İslam; din ve düzen olarak benimsendiği ve yaşandığı takdirde, gerek fertlerin gerekse toplumların huzur ve saadetini temin edecek adil bir düzene sahiptir. Tarihte Müslümanlar, İslam’ı doğru anlayıp hayatlarına ikame ettikleri dönemde dünyanın üç kıtasında asırlar boyunca üstün bir konumda hüküm sürmüşlerdir. Müslümanların yeniden güçlü, gelişmiş, müreffeh ve huzurlu bir duruma gelmeleri; İslam’ca düşünüp, adil bir düzeni, günümüzün fert ve toplumunun idrakine mükemmel bir şekilde sunmalarına bağlıdır. Bu da; fikri, düzen ve kavram çalışmalarıyla mümkün olur. Bu çalışmaların Kur’an ve sünnet temelli yapılması gerekir.
TEŞHİS
İslam inancının temel esaslarına göre İslam, bir saadet düzeni ve tek çaredir. Kur’an, Allah tarafından gönderilen son ilahi kitap, Hz. Muhammed (S.A.V.), Allah tarafından gönderilen son peygamberdir. İslam dışındaki, Budizm, Hinduizm gibi dinler, insanlar tarafından uydurulan birtakım inanç sistemlerinden oluşmakta ya da Yahudilik ve Hristiyanlık gibi aslı itibarıyla ilahi kaynaklı olsa da zaman içinde insanlar tarafından aslı bozulmuş dinlerdir. Din; “İnsanları dünyada ve ahirette huzur ve saadete götüren ilahi kurallar bütünü” şeklinde tanımlanır. Bu tanıma uygun tek din İslam’dır. İslam dini, Allah’tan geldiği halini korumasına rağmen, bu dine mensup olan Müslümanlar günümüzde dünyevi ölçekte huzur ve saadete sahip değildirler. Yeryüzünde kan ve gözyaşının aktığı topraklar, Müslümanlara aittir. Bilim ve teknolojik gelişme açısından bakıldığında Müslümanlar gerek tahrif edilmiş dinlere mensup ülkelerden Amerika ve Avrupa, gerekse ilahi dine mensup olmayan Çin ve Japonya gibi ülkelerden geri durumdadır. Müslümanlar arasında siyasi birlik bulunmamakta, İslam dünyasında terör, iç savaşlar, ekonomik krizler yaşanmaktadır. Allah’ın rızası olan İslam, Kur’an ve Peygamberimizin sünneti, günümüzde Müslümanları içinde bulundukları kötü durumlardan niçin kurtaramamaktadır? İslam’a mensup ülke ve milletler, niçin bilim ve teknolojide geri konumdadır? Müslümanların yaşadıkları bölgelerde niçin insan hakları ihlalleri, baskılar söz konusudur? Bu soruların doğru cevabı, Müslümanların Allah’ın ihsan ettiği nimetleri, akıl nimetini, Kur’an ve sünnetle çalıştırma şuurlarını kaybetmiş olmalarındandır. İslam’ca düşünmeyen, Kur’an’ın maddi ve manevi kalkınma, yeni bir saadet dünyası kurma hükmünü unutan, hayatlarını iman ve cihat esasından uzaklaştırın bir toplum, İslam’dan, Kur’an’dan kopmuş, Siyonizm’in köleliğine razı olmuştur. Böyle bir toplumun, zilletten kurtulup izzet içinde yaşaması mümkün olmaz.
MESELE
Müslümanların geri kalmalarının sebebi ne İslam’dır, ne de Kur’an ve sünnettir. Geri kalmanın, zillete düşmenin asıl sebebi, üzerinde yaşadıkları yeryüzünde fert ve toplumların; ahlaki, sosyal, ekonomik, siyasi ve idari meselelerine Kur’an ve sünnetle çözüm üretme çalışmalarını terk etmeleridir. Geri kalmanın temelinde bulunan mesele budur. Manevi kalkınma olmaksızın, sadece maddi kalkınmada başarılı olmak da toplumlara saadet getirmez. Adaletin toplum hayatına ikame edilmesi, maddi kalkınma ile değil, manevi kalkınma ile olur. Manevi kalkınma ihmal edilerek yapılan kalkınma, fert toplumları zulümden ve yok olmaktan kurtarmaz. Bir ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. Rum 9: “Onlar hiç yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce yaşamış olanların sonlarının ne olduğunu görmediler mi? Onlar ki, kendilerinden daha güçlü idiler, yeryüzünü onlardan daha çok değerlendirmiş, daha derin izler bırakmışlardı ve dünyayı daha fazla mamur etmişlerdi. Onlara da elçiler, delillerle gelmişlerdi. Gerçekleri reddedip sonunda yok olup gittiklerinde, Allah onlara zulmetmiş, haksızlık yapmış değildi, ama onlar kendi kendilerine zulmetmiş, haksızlık edip, yaratılış gayesi dışında yaşamaya çalışmışlardı.” Bu ayet bize gösteriyor ki, ABD, AB ülkeleri ve İsrail’in maddi gücü elinde bulundurmaları, sadece maddi kalkınma ile yol yürümeleri, Allah’ın gazabından onları kurtarmıyor. Müslüman ülkeleri de, sadece manevi kalkınmaya önem veriyor gibi gözükmeleri, onları zalimlerin zulmünden kurtarmıyor.
HAKİKAT
İnkârcılık, şirk ve münafıklık üzerine kurulmuş medeniyet tasavvurları, fert ve toplumların dünya ve ahiret saadetine engeldir. Bu anlayışlardan insanlığa hayır gelmemiştir. Gelmesi de mümkün değildir. Allah yeryüzünde, imar ve ıslahta, salih kullarını sorumlu kılmıştır. Bu salih kullar, Kur’an’ın nuru, Peygamberimizin sünnetiyle, tevhit inancı temelinde hakkı üstün tutan bir medeniyeti inşa etmek için yoğun bir çalışmanın içinde olmak zorundadırlar. Fikri çalışmalar, düzen çalışmaları, kavram çalışmaları bakımından Müslümanların, üstün duruma gelmeleri, İslam’ın din ve düzen olarak hayata ikame edilmesi konusunda hayati önem taşımaktadır. Bu asırda bu çalışmalara önen veren ve başlatan lider Erbakan Hoca’mızdır. Milli Görüş ise, bu çalışmaları önemseyen tek harekettir. “Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya” vizyonu, Milli Görüş’ün yol haritasıdır. Allah’ın gerek tabiatta gerekse sosyal hayatta değişmeyen birtakım kuralları vardır. Bunlara sünnetullah adı verilir. Toplumsal hayata ilişkin kurallardan birisi; bir toplumun kalkınması, maddi yönden zenginleşmesi, bilim ve teknolojide ilerlemesinin birtakım şartları vardır. Bu şartları hangi toplum yerine getirirse o toplumlar ilerler. Hangi toplum bu şartları yerine getirmezse ilerleyemez. Kur’an bu hususu şu şekilde ifade eder. Necm 39-40: “İnsan için, yalnızca çalışmasının, gayretinin, halis niyetlerinin karşılığı vardır. Çalışmasının, gayretinin, emeğinin halis niyetlerinin karşılığı da ileride görülecektir.” Maddi başarılar ve teknolojik ilerleme de bir imtihandır. İslam doğru anlaşıldığı takdirde dünyevi başarılar için itici bir kuvvet olabilir, yanlış anlaşıldığı takdirde dünyevi başarıları engelleyen bir faktöre dönüşebilir. Allah’ın inkârcı Siyonistler karşısında müminlere yardım etmesi müminlerin o yardımı hak edecek davranışları sergilemesine bağlıdır. Mazlumlar ayağa kalkmadan zalimler diz çökmez. İslamsız saadet olmaz. Selam hidayete tabi olanlara…