İslam Medeniyetinin etki alanı

Abone Ol

İslam medeniyeti, tabiatı temel alan doğu Hint inanç alanı ve tabiatüstü maddeci bir inancı temel alan Yunan batı kültürü arasında, tarihin en eski ve köklü medeniyet coğrafyasında, çok güçlü ve alternatif bir hareket olarak ortaya çıkmış ve kısa sürede inanılmaz bir yayılım sergilemişti.

İslam medeniyetinin doğu komşusu olan Hint alt kıtası kültürü, mistik ve ruhçu tanrı ve tabiat tasavvurunun ortaya çıktığı ve geliştiği bir bölge idi. Bu medeniyet tabiatüstü veya ötesi bir tanrı tasavvuruna sahip değildi. Aksine ilah ve insanı tabiatın bir parçası olarak görürdü. Tabiat, her türlü yaratılış ve inancın temeli idi. Dolayısıyla ilah, tabiat ile özdeşik bir halde idi. Tabiat merkezli bu medeniyetin temel yönelimi uyumdur. En yüce dağlardan, en büyük nehirlere, en etkili yağmurlardan, dev okyanusa kadar tabiatın en yüce ve aynı zamanda korku verici unsurları, diğer tarafta halkın temel geçim kaynağı olmaktan tutun, ulaşıma kadar hayatı devam ettiren en önemli unsurlar olmuştu. Bu büyük coğrafyanın halkı, bu tabiattan derinlemesine etkilenmişti.

İkinci medeniyet alanı ise Hint kültürünün  tersine  batıda gelişmişti. Temelde maddeci olan bu batı Yunan medeniyeti, tabiatüstü bir tanrı tasavvuruna sahipti. Ancak maddeci yönelimlerinden ötürü bu tanrı insan biçimli ve insani özellikler taşımaktaydı. İnsan, burada tanrı ve tabiat karşısında oldukça güçlü bir konumdadır. Dolayısıyla kendi kaderini kendisinin yaratabileceği ve kendi aklıyla tabiata biçim verip ona hâkim olabileceği düşünülmektedir. Böylece güç merkezli, bir medeniyet ortaya çıkmıştır.

Bu iki zıt kültür bölgesinin ortasında ise dünya tarihinin en kadim medeniyet merkezi olan Mezopotamya da İslam kültürü ortaya çıktı.

Daha fazla medeniyet birikimiyle yüzleşen ve faydalanan medeniyetler daha kalıcı ve özgün etkiler meydana getirebilmiştir. İslam medeniyetinin doğduğu ve kendisini kurduğu Mezopotamya, insanlığın beşeri ve manevi macerasının da şekillendiği yerdir. Dolayısıyla bu büyük kültürün üzerinde son derece yeni ve gelişmiş bir İslam kültürü oluşturuldu. Ve oldukça hızlı bir ilerleyiş kaydetti.

İslam  medeniyeti, gelişim bölgesinde, artık siyasi ve bürokratik açıdan oldukça köhnemiş bir yapıda olan Sasani ve Bizans imparatorlukları ile karşılaştı. Kuru ve baskıcı eski yönetim anlayışıyla artık coğrafyasında etki alanını ve gücünü kaybetmiş, birleştirici bir özelliği kalmamış bu yapılar, son derece birleştirici, atak ve yenilikçi İslam medeniyeti karşısında kısa zamanda çözülüp diz çökmek durumunda kalmışlardı.

Kısa zamanda Endülüs’ten Çin’e kadar büyük bir etki alanı oluşturan İslam medeniyeti, kendi etki alanında ayrımcı değil birleştirici bir anlayış ortaya koymuş, böylece ileri bir uygarlık seviyesi yakalamış ve dünyaya armağan etmiştir.  Şimdi dünyanın ana merkezini teşkil eden bu büyük alanda eski hint bilim ve kültürü ile eski yunan bilim ve kültürü yok olmanın aksine İslam kültürü sayesinde birleşmiş ve yeniden doğmuştu. Böylece birleştirici İslam medeniyeti eski kültürleri yok saymamanın ve hatta tutup kaldırmanın sonuçlarını fazlası ile almıştı. Bu kültürlerin üzerine tarihsel kimyasında bulunan büyük Mezopotamya kültürünün dinamiklerini eklemiş ve en nihayetinde de kendi muazzam öz kültürünü oluşturarak, dünyaya çok büyük bir armağan vermiştir.

Oluşturduğu kültürde birleştirici bir yapıyı esas almıştı. Avrupa, Afrika ve Asya kültürlerinin birbirlerinden öğrenmesi ve etkilenerek gelişmesi ile bugünün medeniyet ve biliminin oluşmasında en büyük rolü oynamıştır.