İnsanlığın geleceği

Abone Ol

İnsanlığın geleceğini tartışıyoruz ve konuşuyoruz. Gelecek üzerine kafa yorarken, endişelerimizi, içinde bulunduğumuz dönemden sorunlarını ve gelecek kaygısını dile getiriyoruz. Kaygı duymak elbette sorunlarla ilgili. Sorunlar var ise kaygı duyulur. O zaman da sorunun kendisi üzerinde ister istemez yoğunlaşıyoruz.

Bizden önce yaşanan, bizim yaşadığımız bir geçmiş zamanımız var. İçinde bulunduğumuz dönem bir de. Geçmişe bakıyoruz, geçmişin sorunlarının çok daha az olduğu. Ya da insan sorununun bu kadar çatallı, çetrefilli ve karmaşık olmadığı. Düz bir hayat anlayışı, saygılı, birbirini tüketmeyen ve yardımlaşan insanlığın olduğunu görüyoruz. Tüketim hırsının olmadığı nisanların az ile kanaat ettiği, yetindiği, yardımlaştığı, birbirlerinin lokmalarına ortak oldukları, birbirlerinin giyişlerini paylaştıkları bir dönem. Yani israfın az olduğu.

Tüketim baş döndürücü. Bu, insanlığın aklını başından alıyor. İnsanın gelir düzeyinin düşük olduğu ama almak istediklerinden vazgeçmediği, geçmeyeceği bir sürece giriyor. Bu da onun sınırları zorlamasına neden oluyor.

Aşırılığın her türü israftır. İsraf ise insanın kendini tüketmesidir.

Günümüz gençliğine kimi konuları anlatırken, anlatmaya çabalarken, onların gerçeklerinin çok uzağında olduğumuzun farkında olamıyoruz, çünkü onların dünyası çok farklı.

Çocukluğumuzda perşembeyi cumaya bağlayan akşam, komşular ocaklarında ne pişmiş ise birbiriyle paylaşıyorlardı. Buna bizim yörede “aligorn” derlerdi. Hayır lokması. Komşunun ocağında bir şey pişmemişse bu bir bölüşme idi. Veya farklı tatların tadılmasıydı. Bu hoş bir gelenekti. Bugünün insanı bencil ve çıkarcı. Bunu kendi en yakınlarınıza bile anlatamıyorsunuz. Bu da neyin nesidir diyebiliyorlar. Aslında bu küçük bir ayrıntı.

Aç olan bir insan ile neyimizi bölüşüyoruz İnsanlığın bu denli yokluk içinde olduğu bir zamanda hangi sorunları birlikte yaşıyoruz Gençliğin cebinde taşıdığı telefonlar, teknik araçlar, makinalar, giysileri alabildiğine abartılı ve pahalı. Teknik araçlar insanın eline geçince kendine tutsak ediyor. Kişi çevresinden koparıyor. Bu bir fotoğraf makinesi olur, bilgisayar olur, cep telefonu ya da kumanda olur. Fark etmez. O nesne kişiyi çevresinden ve en yakınından da koparıyor uzaklaştırıyor. Kendi benine kapanıyor. Kendi beni dışında bir başka beni fark etmiyor. Bu bencillik ötesi bir durum.

Bu durumda geleceği ilişkin neyin üzerinde kafa yoruyor veya düşünüyoruz. Kendi benine tutsak olan biri neyi nasıl düşünecek

İnsanlık güvensizlik içinde alabildiğine tedirgin ve karamsar. Çocuklarının geleceğinden kaygılı. Çünkü tüketim acımasızlığı korkunç düzeyde. İnsanlığın içinde bulunduğu dönemi değil geleceği de tüketiliyor. Doğa tüketiliyor, insanlık tüketiliyor, değerler tüketiliyor. Geriye hiçbir şey kalmıyor. Bunlar bugünün insanın çektiği acılar ve duyumsadıkları. Gelecekte insanlık bunları nasıl düşünecek o da ayrı bir sorun.

Asıl sorunu içinde yaşamakta olduğumuz bu dönemi ve anı iyi değerlendirmek hakkını vermek. Üretmek, ürettiklerimizi hakkı ve layıkıyla kullanmak. Geleceğe de zemin hazırlamak. İnsanlığa iyi ve güzel örnekler sunmak.

İnsanlık her gün biraz daha tükeniyor, biraz daha çürüyor ve yok oluyor. Bu dönemin geleceğe iyilik ve güzellikleri taşıması oldukça zor görünüyor. O zaman yapılacak tek şey bireysel olarak kendimizi merkeze alarak yolumuzu sürdürmekten başka seçenek kalmıyor. Önce kendimize ve çevremize bakacağız. Ötesi mi o kendi yolunda olacak.