İnsanın serlevhası

Abone Ol

Ya öğrenen ol, ya öğreten… Üçüncüsü olma helâk olursun.’ Bu muhteşem öğretiyi, yazmak istediğim yazıya serlevha olarak almadan olmazdı. Son zamanlarda küçük-büyük, kadın-erkek hemen herkesten duyabildiğimiz bu öğreti, ağızda çiğnenen bir çiklet gibi… Sürekli çiğneniyor, çiğneniyor ama hazmı olmuyor. Odak noktasının etrafında anahtar terimler dizilidir. Biz bu öğretiyi odak noktası olarak düşünürsek, anahtar kelime olabilmek adına yaptığımız bir çaba yok gibi görünüyor. Odak noktasıyla ilişki hâlinde olamıyoruz. Odak noktamız olan bu öğretinin etrafında birleşemiyoruz. Peygamberimizden bize kalan uyarı ve nasihat dolu bu cümle, bilgimiz dâhilinde gibi görünüyor. Bilincimiz dışında olduğu ise ona yaptığımız muamele dolayısıyla çok açık.

Bir 24 Kasım’ı daha atlattık. Kimi gereksiz buldu, kimi hatırlamayan öğrencisine darıldı, kimisi unuttu, hiç önemsemedi. Buraya kadar herkesin kendi düşüncesi diyebiliriz. Ama ortak bir nokta var, hepsi de yukarıda bahsini ettiğimiz serlevha cümleyi hatırladı ve hatırlattı. Öğrenen olmak ya da öğreten olmak, ikisinden birine müdahil olmak istiyor insan. İnsan boşluğu kaldıramıyor, helak olanlar grubuna girmek istemiyor demek ki… Kendisinin değerli olanın etrafında dönmesi gerektiğini, değerli olanın da kendisi etrafında dönmesi gerektiğini geç de olsa zor da olsa fark edebiliyor insan. Temel sorunumuz bu fark edişlerin, istikrarlı olmaması. Gelip geçici bir şeymiş muamelesi görmek istemiyor değerli şeyler. Bu muameleyi gördüğü an, İnsan nankördür.’ Âyetinin mümessili kendisi oluveriyor ve insana kısas yapıp daha nankör bir biçimde çıkıyor onun karşısına. Sonra insan, aşağı yuvarlanıyor, düşüyor, yara alıyor, inancını ve direncini kaybediyor. Ama değerlerimiz, bizim ona yaptığımız nankörlük kadar acımasız olmuyor, bir ip sarkıtıyor düştüğümüz yere. Sağlam, köklü bir ip. Onu ancak yeniden yapılacak olan bir kadirbilmezlik koparabilir. Her sarkıtılan ipi koparıyorsa insan, devamla ve inatla tırmanamıyorsa, iki emir kipinden sonra gelen üçüncü emir kipi, yani helâk olursun.’ Cümlesi hem bu hayatta hem de olduğuna kesinkes inandığımız diğer hayatta yakasına yapışır ve hakkını ister. Bir şeyin hakkını ver(e)memek  ona yapılan en büyük zulümdür. İnsan, ipe sımsıkı sarılmamakla hem kendisine zulmediyor, hem ipe…

Öğrenmek, Oku!’ emrine kendini muhatap sayan herkesin üzerine vecibe. Öğrenmek, ömür boyunca, beşikten mezara değin sürecek olan serüven boyunca kesiksiz devam edecek olan bir meslek. Öğreten statüsüne gelindiğinde de bu durum değişmez. Her öğretici iyi bir öğrenicidir aynı zamanda. Öğretici, pasif öğrenici değil aktif bir öğrenicidir artık. Öğrettiklerinin sağlam ve tesirli olabilmesi için öğrenmeye iştiyak duymalıdır. Bahar bahçe her yanımız.’ Cümlesini düş olmaktan çıkarıp, ete kemiğe büründürmeyi başarandır öğretici. Bazen öğretici ve öğreniciler arasında da düşmanlık oluyor. Her iki taraf da birbirini kötü ve kalitesiz olmakla suçlayabiliyor. Bu da bizi helâke götürecek ve üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken başka bir boyut. Saygı ve sevgi de olmalı demek ki öğrenen ile öğreten arasında. Aradaki diyalog merhamete ve şefkate dayanmalı. Konuştuğumuz dil maddî açıdan zaten aynı, bir de manevî açıdan aynı dili konuşmayı becerelim. Birbirimizi birbirimize yakınlaştıran bir dil kullanmadan eğitim tasarlayabilmek, gökten yeryüzüne doğru uzamasını ve büyümesini düşlediğimiz bir ağacın gerçek olabilmesi kadar imkansız. Sürekli bakım istiyor insanların aralarındaki bağı sağlayan dil. Sürekli ilgi ve yenilik bekliyor. Değişen şartlara ve zamana uygun bir değişim. Fakat özünden de kopmayan bir değişim.

Uzun, ince bir yol peygamberimizin tavsiyesi. Yolun sonunda Kelâm-ı Kadim’de tasvirleri yapılan bahçeler var. Bu bahçelere çaresiz bir hastalığa tutulmuş da Çare orası.’ denilince bütün dermansızlığına rağmen koşarak gidecek olan insanın isteği kadar muhtacız. Tıp tıp sürekli aynı yere akan su damlası, oraya aka aka bir oyuk oluşturur. Minik, ama sebatlıdır bu su damlası. Tıkaç konsa ağzına, tıkacı aşar, bir şekilde bir yerden sızar. Öğrenen ve öğretenin sabrı, sebatı, çileli yolcuğu da böyle olmalıdır. Bir su damlası gibi, tıp tıp tıp…