Hani bazı zamanlarda insanın bir yere gitme isteği
sürekli içinde depreşir durur ya Başını alıp kaçıp gitme isteği Bir gençlik
hevesi gibi gelir yanını yöresini sarar ya Hani içinde kaynayıp duran bir
duyguyu, bir vakti, bir zamanı, bir zamandan bir kesiti, bir neşeyi durup
okşayası gelir ya Yaşadığı şehrin otogarına gece gitme tutkusu, gecenin bir
yarısında gelen otobüslerden inen ya da binen yolcuları biteviye izleme isteği
Hani işlek bir bulvarda durup gelip geçen insanları izleyerek onların hayat
hikâyesindeki ayrıntıları tahmini bir şekilde düşünerek onlar adına üzülüp
onlar adına sevinme durumu Hiç gitmediğin bir şehre ilk defa gittiğinde
otobüsten inince tattığın, şehrin caddesinde ilk defa yürürken ilk defa yaşadığın,
yaşamıyorsun da sanki bir türküyü söylüyorsun ve o türkünün bizzat
içindeymişsin gibi bir atmosfer duyumsadığın O atmosfere gitme isteği İşte
tam da o anda, Mahzuni Şerif ten şu türkü diline dolanıyordur; İşte gidiyorum
çeşm-i siyahım / Önümüze dağlar sıralansa da / Sermayem derdimdir servetim ahım
/ Karardıkça bahtım karalansa da.
Akşam olmuştur dünyada, dünyada akşam oluyor
biliyorsunuz. Şehrin ışıkları yavaş yavaş yanmaya durmuştur. Dükkânların
kepenkleri gürültüyle kapatılmaya başlanmıştır. Bezirgân manava, manav
manifaturacıya, manifaturacı tuhafiyeciye, tuhafiyeci kuruyemişçiye,
kuruyemişçi seyyar satıcıya, seyyar satıcı balıkçıya, balıkçı tatlıcıya,
tatlıcı kuyumcuya, kuyumcu konfeksiyoncuya, konfeksiyoncu berbere, berber
ayakkabıcıya, ayakkabıcı saatçiye iyi akşamlar diyordur. Bir akşam cümbüşü
başlıyor. Bir park vardır şurada. Bizi bekleyen bir park. Çaylar vardır.
Masalarda çay içmek var. Çay içmek masalarda orada öyle duruyordur. Akşam
akşamlığını giyiniyor; Akşam, yine akşam, yine akşam / Göllerde bu dem bir
kamış olsam! (Ahmet Haşim).
Gecenin yabani siyahı inerken caddelere, elle tutulur bir
şekilde inerken her yere, durup bir sessizliği izliyorsun nereye gidecek diye.
Bir köşede oturup o kepenk kapatılma tadını ruhunda duya duya. Issızlığın
kanatları alnımıza dokunana kadar orada öyle. Sonra kepenkler kapatılmış,
tezgâhlar dürülmüş, kapılar kilitlenmiş bir şeklide, insan adımları seyrelmiş
bir şekilde Bir pencere açılmış sonra kapatılmış bir şekilde. Bir öksürük
gecenin ortasına düşmüş bir şekilde. Sonra bir ağlama. Sonra alabildiğine bir
kahkaha. Şimdi nereye gidilecek, nereye gidiyor bu zaman denilen küheylan. Bir
merhaba gibi sıcak, bir selam gibi kucaklayan. Bir dost sesi gibi sarıp
sarmalayan. Gecenin bir yarısı iki dostun üçüncü dosta gitmesi ki üçüncünün
evinin sokağını caddesini bilmeden ezbere bir şekilde, sadece oturduğu semti
bilerek gidilmesi Ne büyük zamanlardır o zamanlar. Tütünler sarılmış türküler
dinlenilmiştir, işte, Neşet Ertaş tan; Dost elinden gel olmazsa varılmaz /
Rızasız bahçenin gülü derilmez / Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez.
Sabah, sabahın güneşi tatlana tatlana geliyor. Gece
boyunca sohbet edildiği halde, sohbet etme isteğinin tadı damakta devam ediyor.
Aslında sohbet etme isteğinin devam etmesinden ziyade içte yarım kalmış
yaşantının, yarım kalmış bir şeyin, bir bir, bir şeyin, bir dil ucuna kadar
gelip de ifade edilemeyen, ifadesi zor bir şeyin devam etmesinin isteği. Hep
beraber bilinmedik bir yere gidip orada yepyeni, içteki yarım olanları tamamlama,
bu yarım olanların tamamlanamayacağı bilinse bile yine de uğraşma Belki de şu;
bir türkünün anlamının somut olarak orta yerde ete kemiğe bürünmesi, somut
olarak bir dizenin içine girip boylu boyunca gezme isteği gibi Bir akşamın hiç
gece olmaması sabaha kadar akşam olması ya da bir kuşluk vaktinin hiç öğle
olmaması akşama kadar kuşluk vakti olması
Hayır, kafayı yemediğime emin olabilirsiniz!