İnsan sarrafı

Abone Ol

İnsan sarrafı ya da bu zamanda fazla iş gören kurumsal tarafıyla insan sarraflığı, kıymet bilmezliğin, değer tanımazlığın tuhaf şekilde deyim haline gelmiş ifadesi olsa gerektir. Psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi insan ya da insanlarla uğraşan bilimleri aşıp hepsinin ve her şeyin üstünde ahkam kesmeyi sağlayan bir doğal yetenektir. Sadece Charlie Chaplin’de anlam taşıyan modern zamanlarda sanıldığından fazla iş görür. Sarraflık, insan evladı için genel geçer mesleklerden sayıldığından deyimin köşesinden, arkasında bir yerlerden, birkaç dakikalığına insan geçmesi pek dikkat çekmez. Vurgu sarrafa yöneliktir ve sarraf işini çoğu zaman taşla görür. Mihenk için kullanması neyi değiştirir? Taş, ister altına sürtülsün, ister altın taşa sürtülsün sonuçta cevherin değeri, sahte olup olmadığı anlaşılır. İşte tıpkı onun gibi hangi mihenge vurulursa vurulsun tıpkı çömlek terkibinde olduğu gibi taş insana sürtülürse insanın, insan taşa sürtünürse insanın canı yanar.

Yaratılmışlar arasında özellikle insan türsel bir özellik olarak verdiği görüntüyle tanınır. Güce yanlamak isteyen oyuncuların, Allah’la ilişkisi kimseyi ilgilendirmemesine rağmen namaza başladığını söylemesi gibi... Görünür olmak çoğu insan için kârlıdır. Görüntü vermek herhalde sinema, tiyatro, resim vs. gibi görsel sanatların alanına girer. Bu bakımdan görüntü veren hayatın belli kesitini canlandırmak adına oyunculuk sergilemiş olur. Uğraşılan işten yolda yürüyüşe, ihtiyari yahut gayrı ihtiyari konuşmalara kadar rol icra eder. Hatta hayatın icrasındaki ustalık ya da acemilik kişisel yeteneğe kalır. Kimi buradaki oyuna kendini fazla kaptırıp çatır çatır rol keserken, kimi kendisine düşen rolü zar zor kotarıp kısılıp kaldığı hayatın figüranı olur. Nihayet her biri ekmeğinin peşindedir. Biri fazla kazanıp, popülerlik yakalayıp bu hayatı yaşadığını, öbürü azıcık aşım ağrısız başım diyerek hayatı geçiştirdiğini zanneder. İnsana değer biçecek, oyunculuğunu değerlendirecek bir festival jürisi bu dünyada bulunmaz. Kimse o sarraflık gerektiren altınla ödüllendirilmez. Altından ayı, portakal, palmiye, küre gibi saçma sapan heykeller bu dünyaya hastır. Ezeli yönetmenin takdir edeceği ödül de ceza da buradan, oyunun içinden ve oyuncular tarafından kestirilmez.

Bu dünyada insan, türünün bir diğer ferdine değer verdiği ölçüde kazanır. O değer insan sarrafı olduğunu sananların hiç bilmediği türdendir. Onlar ömürlerini sarraflığa yani bir şekilde değer belirleyip ederinin üstünde satarak kazanmaya adadıklarından insanlığı da mal, meta zümresinden görürler. İnançsal açıdan sorun yaşayıp bunun hiç de farkına varamayanların din alıp din satması gibi soyut biçimde insan alıp insan satarlar. Köle pazarları, organ ticareti, insan kaçakçılığı gibi olmasa da insana biçtikleri değer bağlamında bir nevi insan ticareti yaparlar. Yoğun bir kuyum inceliğinde, tüccar işgüzarlığında birbirini satan satanadır.

Altınla iştigal eden sarraf, onunla parlak hatırı, güzelliğini takdir ettiği, fenomen bilip hayran olduğu için uğraşmaz. Değer belirler, değer biçer, tarih boyunca hep aranıp durulan ama bir türlü bulunamayan iks isimli matematiksel karakter gibi değer verir ve satar. İnsana yönelik sarraflık ilişkisi de bu minvaldedir ve insan sarrafıyla muhatap kılınanlar, alınıp satılacak bir mal değeri görürler. Ve dünyanın bilcümle gelişmiş ekonomilerini aşıp adeta uzaya tırmanan, belki oradan arş-ı âlâ’ya selam verip pişkin bir bakan edasında sırıtarak rabia işareti yapan yerli ve milli, kimi zaman avcı ve Kızılderili ekonomik şartlar içinde maliyeti kıymetini çoktan aşan madeni, hatta her anlamda bozuk para gibi harcanırlar.

Ruhunda ergenlik barındıran her yaştan yeni yetme, bu insan sarraflığıyla geçinen tiplerin yanına bedavadan çırak durmak ister. Öyle ya okumadan, uğraşmadan, ter döküp yorulmadan vergisiz haraçsız meslek öğrenecektir. Kişisel ilginin sarraflıkla alakası bir bakışta insan tanımak gibiyse görsel sanatlara yönelmek daha mantıklıdır. Lakin işte başkasının yurdunda belasını arayan Yahudi titizliğinde insan ölçüp biçmek cazip görünür. Sonra bir garip hanutçuya denk düşüp adamakıllı kazık yeseler de akılları başlarına yerleşmez. Seçmeye ve hüsrana uğramaya devam ederler. Hissikablelvuku deyip sığındıkları şeyin kendilerini art arda ihanete uğrattığını gören kaç sarraf yolunu değiştirip, rivayet edilse tarihe mal olacak kadar derin hezeyanını beyan eder?