İndirgenmiş Mutluluk

Abone Ol

İnsanın varlığından bu yana merak ettiği, araştırdığı, bir cevap bulmaya çalıştığı konu “mutluluk nedir?”, nasıl elde edilirdir. Bunun için sayısız kuram ortaya atılmış, türlü tartışmalar yapılmış olsa da herkes için doğru kabul edilebilecek bir tanım yapılmamıştır. Görmemiz gereken şeylerden birisi şu: İnsan içinde bulunduğu konumu mutsuz bulunamadığında ise mutlu olacağı hatasına düşer. Farklı durumlarda bulunanlar arasında mutsuz hissettiğinde ise kendi durumunu mükemmel mutlak mutluluk kabul eder. Bu bilinçli bir hareket değil beynin otomatik koruma biçimidir. Kaçma ve olumlama prensipleri de diyebiliriz.

Hangi durumda olursak olalım iç dünyamız ile barış halinde olduğumuz sürece mutlu, kavgalı olduğumuz sürece de mutsuz olacağız. İster evli ister yalnız olalım. Medeni durum bir mutluluk belirtisi barındırmaz aslında. Tıpkı çalışan ile ev hanımı olan kadınların durumu gibi. İnsan mevcut durumundan keyif alıyorsa mutlu olacaktır. Annelik vasfı her kadının taşıyabileceği kaldırabileceği bir vasıf değildir örneğin. Henüz yakın zamanda tatile gitmek için iki çocuğunu öldüren kadının haberini okuduk. Burada annelik iflas ediyor. Demek ki doğum yapmak ile anne olmak aynı şey değil. Annelik ayrı bir mizacı gerektirir. Sabırlı, özverili, bir miktar otoriter kadın anne olmaya uygun bir adaydır. Bu durumu toplumda evlilikler üzerinde yapılan tercihlerde de gözlemleyebiliriz. Kendine güveni tam, etrafı ve işlerini çekip çevirebilen, sözü ile dağları yerinden oynatan kadınlar evlilikte tercih edilir. Aileleri yöneten kadınlardır. Sağlam güçlü kaliteli bir aile olmak o ailenin hanımının gücüne ve sabrına bağlanır.

Aynı durumu babalık üzerinden konuşup evlilikte erkeğin rolünden de bahsedebiliriz elbette.

Konumuza dönersek mutluluk aranacak bir duygu değildir aslında. Sürekli içimizde taşıdığımız ancak mutlu olmak için baktığımız yönü değiştirmemiz hatta doğru ayarlamamız gereken bir duygudur sadece. Aynı açıdan baktıkça mutsuzluğumuz sürecektir. Farklı bir yönden baktığımızda ise daha önce göremediğimiz bir güzellik mutlaka gözümüze çarpacaktır. Belki bütün yaşamımızı o güzelliği görebilmek için harcarken sürekli yanlış yöne bakmaktan gerçekle yüzleşemiyoruz kim bilir. Mutluluk belki de sırtımızı döndüğümüz yamaçta, yüzümüzü çevirdiğimiz sokakta. Bakmayı unuttuğumuz köşelerinden hayata baktıkça gerçeklere yaklaşacağımıza inanıyorum. Doğru yönü bulmak zaman alabilir bunun için de sabrın güzelliğine ihtiyacımız var. Mutluluk avuçlarımızın arasında duruyordur belki de. Belki de biz avuçlarımızı çok sıktığımız için yitiriyoruzdur onu. Başkalarının mutlu görünümleri kendi mutluluğumuza kör ediyordur belki bizi. Başkaları için de mutlu olabilecek denli genişleyen bir gönül, neden olmasın?

Bir baba tüm evlatları için genişleyen bir gönüldür. Sofraya diz çöküldüğünde tüm ailenin yüzü aydınlanır. Babanın yorgun ama emektar yüzü sofranın bereketiyle aydınlanırken aile huzurlu bir duruşa geçer. Orada şükür vardır. Birbirine minnet ve şükranla bakan gözler. Biriciklik bağı ilmeklerini orada atmaya başlar. Kız çocukları babalarının dizlerinin dibinde öğrenirler değerlerini. Onları bu hayatta mutlu edecek geniş kanatları, koruyacak sedir gölgelerini hissederler. Sonra içleri cız eder hafifçecik. Büyüyünce gelecek midir onlara yine böyle bir dağ? Babaların duaları hep böyledir “su gibi aziz ol kızım”, “sular gibi kısmetin olsun kızım”. Ellerinde boş ve ıslak bardak ile sofradan kalkarlarken kızların içine su serpilir. Baba duası yol onlara.

Mutluluk çocuk için balon ve şeker iken bizim için neden bu kadar zor olsun ki? Doğru yöne bakalım. Belki de dünyanın en mutlu insanıyız değil mi?