İmralı takvimi üzerine

Abone Ol

Daha düne kadar PKK, Kürtler üzerinde uyguladığı tecrit

politikaları ile insanların her türlü faaliyetlerini cenderesinde sıkıştırmak

suretiyle sistematik bir şekilde sindirme politikaları uygulamaktan geri

kalmamıştır.

Özellikle karakol gibi güvenlik amaçlı kurumlara işi düşen

insanlar mimlenmekte ve kolay yoldan “işbirlikçi” olarak yaftalanmaktan geri

kalmamaktadır. Bu acıklı manzaraya baktığımızda, sudan bahanelerle oluşturulan

önyargılı yaklaşımlar, kısır siyasi mantığın ulaşabileceği bir mızrak boyu

mesafeden ileriye gidemediğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu baskıcı

yöntemler hiçbir şekilde PKK’yı arzuladığı amaca ulaştıramadı.

Şimdiye kadar diyalog ve uzlaşma yerine klasik ön yargı ve

sertliği seçen PKK, hep aynı kısır döngüden kendisini kurtaramamıştır.

Özellikle bölgemizde son yıllarda siyasi konjonktürde

meydana gelen sarsıntı ve değişiklikler, bir türlü durulmayan Güneydoğu’daki

şiddet atmosferini de derinden etkilemiş ve bölgeyi bir kaosun eşiğine

getirmiştir.

PKK’nın üstlendiği siyasi strüktür fenomeninin karmaşık

geçmişiyle ilgili meydana gelen katı ve acı deneyimler, yapay yollarla

insanların boyunduruk altına alınamayacağını ortaya koymuştur.

PKK, Arap Baharı çerçevesinde KCK vasıtasıyla olayların

Güneydoğu’ya sıçraması ve sorunların giderek alevlenmesi ve telafisi mümkün

olmayacak olan yeni sorunları da beraberinde taşıyacak bir çığ etkisi

(snaw-ball effect) oluşturma çabası da başarıya ulaşamamıştır.

Türkiye’nin yakın gelecekteki politikalarının ana

çekirdeğini oluşturacak olan Güneydoğu, Kürt ve Terör konusunun, şimdiden

kalıcı ve çözüme yönelik güçlü bir “birlik ve kardeşlik” politikasının

oluşturulmasının artık kaçınılmaz olduğu kanısındayız.

Bu konuda, şartların olgunlaşma eğiliminde olduğu bir

dönemde, dayanışma içerisinde gerekli tedbirlerin alınması ve bu yönde

atılabilecek tüm olumlu adımların, ileride Güneydoğu’yu kan gölüne çevirebilmek

için dış mihrakların hazırlamakta oldukları senaryoların önünü de büyük ölçüde

kesmeye yönelik olacaktır.

Bütün bu olgular karşısında, Güneydoğu’daki dayanışma ve

kardeşlik ortamına her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Güneydoğuda

mevcut yangını söndürebilecek olan istek, bölgesel çatışmaları da azaltacağı

gibi, siyasal ve ekonomik istikrarın sağlanmasına da büyük katkılarının olacağı

bilinen bir gerçektir.

Bu konuda oluşturulacak uzlaşma, Güneydoğu’da yeni bir

dinamizm getireceği gibi, barış ve kardeşliğin hâkim olması konusunda

belirleyici bir rol oynayabilir.

Her alanda soyutlanmaya çalışılan Güneydoğu insanı, APO ile

Devlet arasında ihtiyar edilmeye çalışılan yol ile tek taraflı muhataplarla

sorunun çözümünde, “şah-mat” konumundan kurtarılmasına çalışılması büyük önem

arz etmektedir. Türkiye’deki kamuoyunun gündemini işgal eden bu sorun, tek

taraflı çözümlerle halledilmeye çalışılması durumunda, İmralı tabanlı

diplomatik ikilemin ileride tekrar sorunlu bir durum oluşturması kabili mümkün

olabilir.

PKK’nın yıllarca bölge insanının bir karakol ve/veya askeri

bir birliğe iş için uğramasını bile içine sindiremeyip ‘ikircimli’ düşüncelerle

ve ‘zincir reaksiyon’ ile şüpheli şahıs konumuna getirmeye çalışması büyük

zorluğu beraberinde getirirken, şu anda ise BDP üst yöneticilerin ilk elden

‘MİT’ ile görüşmelerini ise büyük bir aşama olarak görmek gerekmektedir.

Hep “zecrî” (zorlayıcı) tedbirlerle müzakerelere direnmenin

artık hiç de akıl karı olmadığı ortadadır. Şiddet politikalarının fazla pirim

yapmadığı günümüzde, artık barışa yönelik çabalar üzerine ciddi olarak durulması

gerekir düşüncesindeyiz.

Eğer siyasi iktidar, PKK ve BDP, Türkiye’nin huzur, istikrar

ve  geleceği ile ilgili gelişmeleri

özümlemek yerine, “çağdaş Donkişotluk” rolünü üstlenmeye devam edecek

olurlarsa, herkesi bekleyen acı sonla karşılaşmaya her an ramak kalmak mümkün

olabilir.

Türkiye’de, “konsensüs”ün geçekleşmesi konusunda gecikme

yaşanacak olursa, Güneydoğu’daki krizin çok yönlü ve çok taraflı siyasi

anlaşmasızlıklara dönüşmesi kaçınılmaz olur. Bu nedenle, bütün siyasi

aktörlerin ellerini taşın altına koyup çözüm için katkı sağlamaları gerekir

kanaatindeyiz.

Türkiye’nin Avrupa Birliği için üye şartının İmralı’dan

geçtiği konusunda fikir derç eden Avrupalı yetkin ağızlar tarafından

dillendirilen görüşlerin akabinde Hükümetin İmralı ile çözüm konusunda diyalog

başlatması düşündürücüdür. Sırf Avrupa Birliği için yapılmaya çalışılan barış

görüşmelerinin güdük kalması kaçınılmazdır. Kürt, terör ve Güneydoğu konusunda

tek çözüm “Pax-Islamica” olup, diğer palyatif çözüm formülleri ise sadece

çözümsüzlük üretmeye yönelik beyhude girişimlerden ibarettir.