İnsan, toplum ve devlet üzerine sıradan bir insandan düşünüre, bilim adamından siyasetçiye, tacirden sanatçıya kadar, birbirine benzer veya farklı birçok tasavvur, tahayyül, düşünce, görüş vb. ileri sürülmüş ve bunların gerçekleşmesi yönünde arayışlarda, girişimler de bile bulunulmuştur. Girişimler çoğunlukla başarısızlıklarla sonuçlanmıştır, ama bütünüyle bir tarafa da atılmamıştır. Hayal veya tasavvur edilen, kurgulanan, gerçekleşmesi için çaba gösterilen bu yapılar “ideal” olarak tanımlanmakla birlikte, “ütopya” şeklinde nitelendirilmiştir. Felsefe alanında, felsefi sisteminin bir gereği olarak Platon (M.Ö. 428/7-348/7), ideal toplum ve devletin nasıl kurulacağı veya gerçekleştirilebileceği sorununu ele alıp tartışmıştır. Bu konuyu “Devlet” (Politea) adlı eserinde bir bütünlük içinde ortaya koymaya çalışmıştır. O eserden birkaç alıntı yapılacaktır bu yazıda.
“-Eğitim, ruhun bir gücünü ‘iyi’den yana çevirme ve bunun için en kolay, en şaşmaz yolu bulma sanatıdır. Yoksa ruha görme gücünü vermek değil, çünkü güç, onda kendiliğinden vardır; ama kötü yöne çevriktir. Bakılmayacak yana bakmaktadır. Eğitim onu yalnız iyi yana yöneltir.
-Bana da öyle geliyor.
-Şimdi ruhun öteki güçlerini beden güçlerine eş sayabiliriz; çünkü, bu güçler ilkin eksik de olsa, çalışmayla, alışmayla elde edilebilir. Ama düşünme gücü bir başka türlü güçtür. Tanrısal bir şeyler vardır onda. Bu güç hiçbir zaman yok olmaz; ancak, ona verilen yöne göre ya yararlı ve kârlı olur, ya da yararsız ve zararlı. Belalı dediğimiz haydutlara dikkat etmişsindir. Kafaları ne kadar iyi işler; ardına düştükleri şeyleri ne kadar iyi görürler. Görüşleri keskindir ama kötülüğün emrine girmiştir. Onun için de ne kadar keskin görüşlü olurlarsa, kötülükleri de o kadar büyük olur.
-Doğru.
-Şimdi diyelim ki, tabiatın böyle yarattığı bir ruhu daha çocukluktayken değiştiriyoruz. Zevklerin, keyiflerin, heveslerin, türlü isteklerin ruha sardığı, zamanla geliştirdiği ağırlıkları kesip atıyoruz. Bunlardan kurtulan ruhu doğrudan yana çeviriyoruz. O zaman bu ruh kimde olursa olsun, eğrilikleri gördüğü açıklıkla doğruluğu da görecektir.
-Haklısın.
-Şunda da haklı değil miyim: Bütün bu söylediklerimize göre, ne eğitimsiz, bilgisiz insanlar, ne de ömürlerini bilgi yoluna koyanlar devleti yürütmeye elverişlidir. Birinciler yaptıkları işlere yön verecek bir ülküleri olmadığı için, ikinciler de devlet işlerine karışmak istemeyecekleri için; çünkü onlar, dünyada bulabilecekleri mutlu ülkeyi bulmuş sayarlar kendilerini.
-Doğru.
-Öyleyse, seçkin insanları en yüksek saydığımız şeyin bilgisine doğru yöneltmek, onları karanlıklardan ışığa çıkarmak, devletin kurucuları olan bizlere düşer. Ama o yüce kata yükselip de iyiyi doyasıya seyretmiş kimseleri bugünkü gibi kendi hallerine bırakmayalım.
-Ne demek istiyorsun?” (Platon, Devlet, ç. Sabahattin Eyuboğlu-M. Ali Cimcoz, Remzi Kitabevi, 5. Basım, İstanbul 1983, VII. Kitap, 518 de, 519 abcd, s. 203).
Sonraki yazıda sorunun nasıl irdelendiğini göreceğiz.