İlahi Yasalar Değişmez ? 4 İnsanda İki Veche - Ya da İnsanın Değişebilir Özelliği

Abone Ol

Giriş

Kur an-ı Kerim in Maraz diye tabir ettiği toplumsal

hastalıklarla karşı karşıyayız. Görünüre yansıyan toplumun iç dünyasında

(nefsinde) var olan bir marazın dışa vurmasından başka bir şey değildir. Geçen

yazılarda ele alıp incelediğimiz Rad 11 ve Enfal 53. Ayetlerinin biz söylediği

tam da budur. Öncelikle bu mesele ele alınmadıkça meselelerimizi çözme şansı

yoktur. O nedenle insan değişebilir mi Değişebilirse nasıl, neyle Sorularının

cevaplarını aramamız gerekmektedir.

Burada, insanın iki farklı yönüne dikkat çekilerek

insanın değişebilme özelliği ele alınacaktır.

İnsanın Yaratılışındaki Değişim ve Gelişim

Kur an ın anlatımını göz önüne aldığımızda insanın ilk

yaratılışı, basitten karmaşığa doğru değişen ve gelişen bir yol izlemiştir (1).

Allah, İnsanın yaratılışına dikkat çektiği ayetlerden biri olan Rum süresinin

30. Ayetidir:

O halde (ey Peygamber ve Peygamber e uyanlar) yüzünü

samimiyetle ve tamamen bu dine çevir, Allah ın fıtratına çevir ki O insanları

bu fıtrat üzerine yaratmıştır. Allah ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru

din (budur) fakat insanların çoğu bilmezler. (30/30)

Bu ayette Allah, insanı fıtrat üzere belli bir kanuniyete

sahip kılarak, yaratmıştır. Bu ilk yaratılış insanın maddi ve manevi, zihni,

psikolojik, tüm yönlerini kapsayan saf ve temiz bir yaratıştır. Allah, insanı

bu ilk yaratış kanununa göre üç temel yapıdan meydana getirmiştir: Maddi yapı

(toprak), Ruh ve bilgi. Bilgisayar lisanını kullanırsak, Donanım (toprak),

Yazılım (İsimlerin Öğretilmesi), Özel Enerji (Can, Ruh) kavramlarını

kullanabiliriz. En doğrusunu Allah bilir.

İnsanın ilk yaratılışı ile ilgili ayetler göz önüne

alındığında maddi (donanım) safhasının basitten mütekamile doğru bir değişim

geçirdiği görülmektedir (1): 1- Toprak Safhası (3/59); 2- Çamur Safhası (Secde

7, Sad 71), 3- Yapışkan Çamur (Saffat 11), 4- Havada Kurumuş Çamur (Hicr 28),

5- Şekillenmiş Balçık (Hicr 26-29), 6- Ateşte Pişmiş Çamur (Rahman 14).

Toprak safhasının bu tekamülünden sonra, Kur an ın tabiri

ile kendisine ruh üflenmiştir:

[15.28-9] Rabbin meleklere: «Ben, balçıktan, işlenebilen

kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona

secdeye kapanın» demişti. (Bak: 38/72)

Ruh konusunda genel olarak ne ayetlerde ne de hadislerde

bir açıklama bulunmamaktadır. Allah ın Ruhundan ne maksat edildiği açık

değildir. Buradaki ruh kavramı, hem özel enerji (can) hem de bilgiyi (yazılımı)

ihtiva etmiş olabilir. Bunu Allah bilir. Ancak Allah ın ruhundan bir Ruh

üflenmesi, insan ayrı bir değer ve mana kazandırmaktadır.

Diğer taraftan Hani Rabbin, Meleklere: «Muhakkak ben,

yeryüzünde bir halife var edeceğim» demişti. Onlar da: «Biz seni övüp-yüceltir

ve (sürekli) takdis edip dururken, orada fesat çıkaracak ve orada kanlar

akıtacak birini mi var edeceksin » dediler . (2/30) ayetinde ifade edildiği

şekliyle melekler topluluğunun bir serzenişte bulunmasından sonra; Ve Adem e

isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: «Eğer doğru

sözlüler iseniz, bunları bana isimleriyle haber verin» dedi. (2/31) ayetinde

Adem e isimlerin öğretilmiş olması, kendisinin özel bir bilgiyle-yetenekle

donatılmış olduğu anlamına gelmektedir. Buna bugünkü tabirle bilgi üretme

yeteneği, gücü (özel bir yazılım) diyebiliriz.

Bu üç kavram, hangi anlama gelirse gelsin Kur an a göre

insanın ilk yaratılışı basitten mükemmele doğru bir gelişim takip etmiştir. Bu

gelişim içerisinde insana tanınan bir serbest alan, seçim alanı bırakılmış

mıdır Sorusu, çok önemli bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır.

İnsanın İki Farklı Taban Tabana Zıt Yönü

Kur an da İnsanın ilk yaratılışını anlatan ayetlerde

dikkat çekilen en önemli noktalardan birinin, insanın en güzel ve aşağıların

aşağısı (esfeli sâfilîn) şeklinde tanımlanan, birbirine zıt, iki farklı

yönünün ya da özelliğinin onun bünyesine konulmuş olmasıdır:

Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.

Sonra da aşağıların aşağısına (esfeli sâfilîne)

çevirdik. (95/4-5).

En üstün güzel olanla en aşağı- en düşük olan arasında

(sınır değerler dahil) bir yapının var olması, ortaya ciddi bir mesele

çıkarmaktadır. Bu, bu kadar zıt özelliğe sahip olan bir insanın, iyiye ya da

kötüye yönelmesinin nasıl meydana geldiği, bu noktada ona bir seçme hakkının

verilip verilmediği, bir iradesinin var olup olmadığı meselesidir.

Bu sorunun cevabını Şems süresinin 7- 11. Ayetlerinde

bulabilmekteyiz:

Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene, Sonra ona

fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene

(andolsun) .

Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.

Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da

elbette yıkıma uğramıştır. (91/7-10)

Burada, ilk iki ayette, gene insanın birbirine taban

tabana zıt iki yönüne vurgu yapılmaktadır. Daha sonra ise nefsin

arındırılmasından ve bozulmasından bahsedilmiş olması, insana bir tercih

hakkının tanındığı ve bu tercihine göre bir yol tutacağı andolsun vurgusu ile

belirtilmektedir. Ayrıca ayetlerde nefsini arındıranların felah bulacağı,

bozanların da yıkıma uğrayacağının açıkça ifade edilmiş olması, Rad 11 ile

Enfal 53 ün farklı açılardan tefsiri olarak da yorumlanabilir.

İnsanda Kendini  Değiştirme İradesi

Kur an da insanın bu iki yönüne vurgu yapan ayetlerde,

iki anahtar kavram olarak Kalp ve Nefs kavramları yer almaktadır. Bunların her

ikisinin iki farklı istikamette değişebilme özelliğine sahip olması, bize

İnsandaki değişim ve gelişimle ilgili çok önemli bir yol haritası vermektedir.

Bu ayetlerin analizini başka bir yazıya bırakarak insanın değişimine açıklık

getirecek birkaç hadisi burada ele alıp incelemekte fayda vardır.

84 (Huzeyfe:) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

Emanet (din, adalet duyguları) insanların kalplerinin

derinliklerine (yaratılışlarında, fıtrî meyiller olarak) konmuştur.

Sonradan Kur ân-ı Kerîm indi. (İnsanlar kalplerine konmuş

olan bu fıtrî temâyüllerin) Kur ân ve hadiste te yîdini buldular (2)

Bu hadiste bütün güzel özelliklerin, İnsan Kalbinin

derinliklerine yerleştirildiği belirtiliyor. Devamında ise Kur an ın bu fıtri

eğilimleri kuvvetlendirmek ve beslemek üzere indiği ifade edilerek Din ile

fıtrat, hayat tarzı ile fıtrat arasında bir ilişki kurulmaktadır. Bu nokta

gözden kaçırılmamalıdır.

İnsanın bu şekilde yeryüzüne gelmiş olmasına karşılık,

insanı saptırmak amaçlı olan şeytan ve taraftarları, onların kötülük yönüne

hitap ederek onları fıtrattan koparmaya çalışmaktadırlar. Aşağıdaki hadis bu

noktanın çok güzel bir açıklamasıdır:

5900 - Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:

Rabbim, bugün bana öğrettiği şeylerden bilmediklerinizi

size öğretmemi emretti. (Ve buyurdu ki): Benim bir kula verdiğim her mal

helaldir.

Ben bütün kullarımı hanif (=müslüman, hakka taraftar)

olarak yarattım.

Ancak şeytanlar onlara gelip (fıtri) dinlerinden alıp

götürdüler,

kendilerine helal kıldığım şeyleri haram kıldılar.

Kendisine bir güç vermediğim şeyi bana şirk koşmalarını

emrettiler (3)

Hz. Peygamber, bu şekilde bir saptırma hareketini Kalbe

atılan fitnelerle ve onlara verilen tepkilerle açıklamaktadır:

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) :

Fitneler, tıpkı (kamışlardan örülen) hasır gibi,

(insanların kalbine) çubuk çubuk atılır.

Hangi kalbe bir fitne nüfuz ederse onda siyah bir leke

hasıl olur.

Hangi kalp de onu reddederse onda beyaz bir benek hasıl

olur.

Böylece iki ayrı kalp ortaya çıkar:

Biri cilalı taş gibi bembeyazdır; dünyalar durdukça buna

hiçbir fitne zarar vermez.

Diğeri ise, alaca siyahtır. Tepetaklak duran testi

gibidir; bu kalp, ne iyiyi iyi bilir, ne de kötüyü kötü. O, hevadan (beşeri

değerlerden) kendisine ne yutturulmuşsa, onu (hak veya batıl) bilir. (4)

Fitnelerin kalpte siyah bir nokta meydana getirmesi ile

insanın ona karşı verdiği tepki arasında Hz. Peygamber bir ilişki kurmaktadır.

Fitneye karşı anında verilen olumlu cevap, kalbi temizlerken; onu iyilik

güzellik yönünde harekete sevk etmektedir. Bu kalp beyaz olup İnsanı daima

iyiye doğru götürmektedir. Eğer fitneye tepki verilmeyip kabullenilirse,

benimsenilirse o takdirde de, Kalp gittikçe kararmakta ve insanı esfeli

salihine doğru bir seyahate götürmektedir. Bu kalp alaca olup ne iyi iyi ne de

kötüyü kötü bilmekte; hevanın etkisi altında şuursuzca hareket etmektedir. Bu

hadiste konumuz açısından en önemli nokta fitnelere verilen cevapların insanı

iradesine bağlanmış olmasıdır. Değişim iradesinin bizzat kendine verilmiş olmasıdır.

Aşağıda ki hadiste, Melek ile Şeytanın insanı etkilemek

üzere bir mücadele içinde bulundukları ifade edilmektedir:

507 - Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) :

Şeytan da, melek de insanoğluna sokularak onun kalbine

birtakım şeyler atarlar.

Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan

şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır.

Meleğin işi hak ve hayra, iyiliğe çağırmak ve kötülükten

uzaklaştırmaktır.

Kim içinde hakka, hayra, iyiliğe çağıran bir ses duyarsa

bilsin ki bu Allah tandır ve hemen Allahu Teala ya hamd etsin.

Kim de içinde şerr ve inkâra çağıran bir fısıltı duyarsa

ondan uzaklaşsın ve hemen şeytandan Allah a sığınsın. (5)

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Meleğin çağrısına

olumlu cevap verilmesi ve bunun Allah tan bir yardım olduğunun ifade edilmesi

ile Allah ın insanı, iyiye güzele doğru yönlendirme noktasında yardımcı

olduğudur. Şeytanın çağrısı ile ilgili de Allah ın şeytanın vesvesesinin ret

edilmesini isteyerek insanı uyardığını, dolayısıyla insanın iyiye güzele gidiş

noktasında ona yardımcı olduğunu görmekteyiz.

Her iki çağrıya verilecek cevabın, insanın özgür iradesi

ile yapılacağına işaret edilmesi, fert ve toplumsal değişimin nirengi noktasını

teşkil etmektedir.

Kaynaklar

1- Bayraklı, B., Kuran da değişim, gelişim ve Kalite

Kavramları, M.Ü. Vakfı, IFAV, İstanbul, 1999, S: 17-34.

2- Buhârî, Rikak 35, Fiten 13; Müslim, İman 230, (143);

Tirmizî, Fiten 17, (2180); İbnu Mâce, Fiten 27, (4053).

3- Müslim, Cennet 63, (2865).

4- Buhari, 4733

5- Tirmizî, Tefsir, (2991). Buharı 507