İki ayrı hayat

Abone Ol

Siyasetin sorumsuz dili ve tavrı, birkaç oy ve siyasi rant uğruna toplumu her geçen  gün daha da fazla kutuplaştırması, bu ülke insanını gerçekten de birbirine zıt ve düşman kamplara ayırdı. Bu ülkenin insanları, siyaset nedeniyle eşine, dostuna, komşusuna, iş arkadaşına, kendisi gibi düşünmeyen herkese öfkeyle, hınçla bakar hale geldi.

Farklı görüş ve düşüncelerin, farklı siyasi hareketlerin siyasette yer alması siyasetin doğasında olmasına rağmen, tek bir görüş haricindeki görüşlerin refüze dildiği, düşmanlaştırıldığı, hatta şeytanlaştırıldığı bir tuhaf, garip ve acayip atmosfere evrildi süreç.

İşin kötüsü, bu bölünmüşlük hali insanların görüş ve düşüncelerinden gündelik hayatlarına ve sürdükleri hayata kadar uzandı. Toplumun adeta bir karpuz gibi ikiye bölünmüş hali, ekonomik olarak da vatandaşlar arasında yaşanmaya başladı. Türkiye’de mahdut bir kesim her türlü sıkıntıdan, zorluktan azade, adeta “krizi fırsata çevirerek” pürüzsüz bir hayat yaşarken, “yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında” bir manzara arz ederlerken, Türkiye’nin büyük bölümü ise son 5-6 yıldır süren ekonomik buhranı iliklerine kadar hissediyor, bugüne dek yaşamadığı bir deneyimi yaşıyor, önemli bir kısmı “yaşamak” için değil de “hayatta kalmak” için mücadele ediyor.

Faizciler, rantiye, paradan para kazanalar, iktidara yakın kesimler bu “ak-kara” tablosunun “mutlu azınlık” tarafında yer alıyorlar. Hangi akla hizmetse ekonomik kriz olmadığını iddia edebilenlerin yegane argümanı olan “kriz varsa neden kafe, restoranlar, AVM’ler dolu, lüks tüketim artışta?” ise yine bu mahdut azınlığa bakarak oluşturulmuş bir yargıdan ileriye gidemiyor.

86 milyonluk nüfusun en zengin yüzde 20’si, ki yuvarlak hesapla 15-20 milyon arası bir nüfusa karşılık geliyor, şatafatı, gösterişi, hız kesmeyen tüketimi her türlü şartta ve durumda sürdürse, bahsedilen bu “her yerin kalabalık” olması argümanına yanıt oluyor zaten. Paradan para kazananlar, krizi fırsata çevirenler, her devrin kazananı olarak faizciler bu “Lale Devri” günlerini yaşayadursun, geriye kalan yüzde 80 yani 65-70 milyon insan için ortadaki tablo bugüne kadar görülmemiş bir yoksunluğu işaret etmekte.

Belki en yoksul yüzde 20, bu durumun dışında tutulabilir. Çünkü öteden beri, çok düşük bir hayat standardına mahkum edilen ve sosyal yardımlarla vs geçinmek zorunda kalan insanlar söz konusu. Belki onlar için kötüye gidiş”, alt ve orta sınıflar kadar dramatik olmamış olabilir. Bu, “en alttaki” insanların durumunun iyileşmesi değil, kötüye gidişlerinin diğer sınıflara göre daha az şiddetli olması demektir. Zaten dibe vurmuş olan milyonlar için daha da düşecekleri bir dip olmayışındandır.

Lüks tüketimdeki artış da kapitalist ekonomilerde tam da kriz döneminde beklenen neticelerdendir. Bir yandan, halkın büyük bölümü temel ihtiyaç maddelerine bile erişimde zorlanırken, kaymak bir tabaka ise lüks tüketimini daha da artırır. Alt ve orta gelir grubundan zenginlere doğru servet transferinin de bir sonucudur bu durum.

Halkın büyük bölümü kredilere ve kredi kartlara yani bankaların insafına terk edilmiş durumdayken ve ödenemeyen borçlar ve faizler eliyle vatandaşın tepesine binilirken, öte yandan ise kaymak tabakalar için “özel faizli cazip(!) öneriler” sunulur yine aynı bankalar tarafından.

Ödenmeyerek faize bırakılan kredi kartı borcunun oranının yüzde 27,3 olması, yani vatandaşın kart borcunu ödeyemeyip, sadece ayı kurtarmaya çalışması ibretlik bir durumdur. Dünya üzerinde hiçbir ülkede benzeri olmayan “bir karttan çekip diğerine ödeme” gibi bir yöntemle günü kurtarmaya çalışan insanları bu duruma düşüren politikaları hala savunabilmek nasıl bir şeydir? Sadece geçinebilmek için faize bulaşmak zorunda kalan insanların vebali de mi kimseleri rahatsız etmiyor?

Milyonlarca çalışan, “enflasyon düşüyor” dense de etkisini sürdüren fiyat artışları ve hayat pahalılığından ötürü her geçen gün eriyen gelirlerini biraz olsun toparlayabilmek ve en azından sene başındaki ücret artışlarına kadar durumu idare edebilmek için Temmuz’da ara zam bekliyor. Emekliler, memurlar, TÜİK’in hesapladığı enflasyon verilerine göre şekillenecek olan yüzde 15-16 civarındaki enflasyon farklarıyla sene sonunu nasıl getireceğini düşünüyor. Öte yanda ise, rantiye, paradan para kazananlar, iktidara yakın sermaye ve faizciler ise bambaşka bir türkü tutturabiliyor.

Türkiye, birbirinden tamamen kopmuş, gündemleri ve yaşadıkları hayat tamamen farklılaşmış “en zenginler” ve “diğerlerini”, yani 2 ayrı hayatı da deneyimliyor böylece.