İnönü Cumhurbaşkanı iken Atatürkün yaverlerinden/ yakın arkadaşlarından birinin öldüğünü söylerler. İnönü şaşkındır, döner sorar: O hâlâ yaşıyormu idi
Gazetelerde "Bedii Faik" haberini görünce ister istemez o milli şef sorusu geldi aklıma. O yaşıyormu imiş
İddiasını öne çıkararak hatırlatmaya çalışıyorlar Bedii Faiki. "Atilla İlhan komünistlerin isimlerini satmak istedi."
Atilla İlhan ölmüş, diğer şahit gösterilenler ölmüş. Bedii Faik hatırladıklarını şimdi dillendiriyor. Sanki bir tek Atilla İlhan mıdır satıcı diye gösterilen
Hem sonra komünistlerin kim oludklarını bilmeyen mi vardı Onlar bilinmiş olmaktan almıyorlar mı idi güçlerini/ünlerini
Biz Bedii Faike dönelim.
Kendisi kimi ne zaman satmış bir bakalım hele.
Şu satırlar onun başyazısından:
"İşte Ankarada 27 Mayısa kadar mücadeleci basına fikir köpekleri diye saldıran serseri, şimdi sizden benden fazla Milli Birlikçidir. Falih Rıfkı Ataya sopa lazım diyecek kadar... Düne kadar Babıali kaldırımlarında tebeşirle yazılı adına dahi rastlamadığımız piç, şimdi belki Cemal Gürselden de ileri bir Milli Birlikçi! İnkilapçılara saldıracak ve hepimizi Milli Birlik dostluğuna çağıracak kadar. Senet sahtekarı bir başkası, tünediği gazete köşesinden hergün Milli Birlik adına konuşuyor. Devlet reisinin nutuklarını sulu ve fikirsiz polemiklerinin desteği sayacak kadar."
İhbar ettiği o gazetecilere ne oldu, dersiniz
İhtilal baskısı süredursun, Ali Fuat Başgil adını seslendirir olmuş mağdurlar, mazlumlar, maznunlar...
Başyazar Bedii Faike düşen ne Okuyunuz: "Profesör Başgil, Türkiyenin batılı olmasından niçin korkar Bu Türkiye Doğudan Batıya dönmektedir ki, Paris imamı Ali Fuad efendiden bir profesör Başgil çıkardı!.. Şimdi bu Ali Fuad Başgil. profesörlük kepini, imam sarığı ile değişmek hevesinde ise, bunun için sadece kendisinin dönmesi yetmez mi Fakat koskoca Türkiyeyi de aynı istikamette çevirmek!.. Yoook...bu küçük bir imamın değil, İmam-ı Azamın bile kudreti dışındadır!..
Biz batılı kalacağız. Biz şapkalı, pantolonlu, kravatlı dolaşacağız. Darülfünun değil, Medrese değil, Üniversitelerimiz duracak. Müderris, hoca efendi değil, profesörlerimiz kalacak. Din, işlerimizde değil, yüreklerimizde yatacak. Dini, vahşi emellerinin ve hırslarının kırbacı yapıp memleket üzerinde şaklatanların nasıl çarpıldıklarını gördük. İşte Menderes ve müridleri Yassıadadadırlar.
Ya profesör Başgil O çarpılmadı mı .. Hem de nasıl; her akşam rakıyla çalkaladığı ağzından dini ve Tanrıyı düşürmediği için, işte Türk aydınlığının kilometrelerce doğusuna çarpılmıştır!.."
Bedii Faik kışkırttığı ihtilalcilerin, Ali Fuat Başgili nasıl engellediklerini bir anlatıverse ya. Muhbirlik yarışındaki hızını hiç saklamadan.
Aman aman olmuyor!
CHPnin Tanrıdağlarından kopup gelen ve İstanbul İl Başkanlığına konan yiğidi Oğuz Kaanının askerlere davetiyesine itiraz edince Kılıçdaroğlu, bayağı ümitlenmiştik. CHPde demokrasi isteme yoluna girecek sanmıştık Kılıçdaroğlu ile.
İhtilal isteyenler partimizde barınamazlar. Bizden uzak dursunlar.. Gibi bir cümle değil mi idi Kılıçdaroğlunun dediği
Ümitlenmekte haksız mı idik
Lakin CHP bildiğimiz CHP idi. Varlığını hep ihtilallere borçlu idi. Hatta 12 Eylül ihtilalinde mal varlığı bizzat 12 Eylülcüler tarafından el konularak korunmadımı Unuttuğumuz bir nokta vardı. Ki sözlerimin arkasındayım diyen Oğuz Kaanın Kılıçdaroğluna geri adım attırmasıyla ancak hatırladık.
Antalyada hemşehrisi kadınların giyim, kuşam kontrolünün ellerinde olmasını istemesine, hukukçu kimliğini öne çıkararak karşı oldu da ne oldu O kadınlara böyle bir hakkı kimden ve nereden alıyor sunuz, diye sordu da ne oldu O kadınlara hukuk kuralları sizi de bağlar, hukuk sizin başkalarının giyimine karışmanızı engeller, dedi de ne oldu
Başına ne haller geldi, ne kasetler geldi Bir önceki Genel Başkan Baykaldan bahsediyoruz.
İl başkanı karşısında susup kalan Kılıçdaroğlu bunu bilmez mi
Arşivimizden bulduk, çıkardık. Oğuz Kaan öncülüğünde Cumhuriyet koruması isteyen CHPlilerin, aslında ne istediklerini...
Mahkeme kapısında mübaşir yapılma, hesabı hiç sorulmadığı için bu ülkede, CHPliler hep koruma istemişlerdir, isteyeceklerdir.
Ve CHPliler, karşılarında hep korumasızlar olsun isterler. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı kedilerinden değilse (bir zamanlar kendilerindendi) ne yapabileceklerini göstermek isterler.
Oğuz Kaanının "Sizin korumanız gereken Cumhuriyete biz sahip çıkıyoruz" demesini, bilmem ki daha nasıl anlatsak Kılıçdaroğluna.
Bu dünyadan Serdengeçti
1983 yılındayız. Rahmetli Muammer Dolmacı ağabey öğle yemeği sohbeti sırasında "Dün Ankarada idim. Osman ağabeyin cenazesini defnettik" deyince, aklıma gelen ilk cümle; vefa budur, kelimelerinden oluşmuştu. Neden sonra haberimiz oluyordu bizim...
"Anadan geçtik biz, yardan da geçeriz;
Bize Serdengeçti derler..."
Bir meydanda küçük bir kalabalığa hitap ederken yanında Türkeş ve itirazcılara, "Ben bir ihtilalciyim" diyen Muzaffer Özdağ vardı. Geçerken uğradık şehrinize, demişlerdi.
Millî Gazetede yazdığı günlerde Vefadaki İlim Yayma Yurdunda misafirimiz olmuştu bir gece... Sohbeti yazılarından çok farklı ve tatlıydı.
APden milletvekili olduğu seçimden önce bağımsız aday olduğunu Antalyadan ve seçildiğini, fakat seçim kurulunca geçerli sayılmadığını ilk kez kendisinden duymuştuk.
-Herkes bizi Serdengeçti diye biliyor. Serdengeçti yazıp yazıp kağıtlara, koymuşlar zarfların içine. Yeterli oydan çok fazla almamıza rağmen, adaylar arasında Serdengeçti diye biri yok, denilerek engellendik. Serdengeçti dergimizin adı, kastedilen biziz desek de faydasız...
Demirelin APsinin kravat mecburiyeti kanununu kendisinin takmaması üzerine çıkarttığını ve kanundan sonra kravatı beline bağlayarak gittiğini anlatırken bizim anladığımız, AP ile yaşadığı zihniyet/fikir uyuşmazlığı idi.
Rahmetli Üstad Necip Fazılın değişmez hapishane arkadaşına, ne farkınız vardı, sorusu yöneltildiğinde gülümseyerek;
"Onun halkaları çok, benim yok!" demişti.
Serdengeçtice mücadele nasıl oluru öğrenmek isteyen ve üzerinde onun emeklerini taşıyanlar unutmayacaklardır rahmetli Osman Yüksel ağabeyi...
Haydi, yaz kurt
MHP Kurultayı yapıldı. Kurultayı yöneten isim Tuğrul Türkeş. Bir beyin oğlu, Türkeşin oğlu.
Bir ara "Babamın partisi" dediği duyuluyor Tuğrul Türkeşin, MHPden bahsederken.
"Babamın partisi"
Acaba sorusu geliyor çok izleyicinin ve dinleyicinin aklına.
Acaba Tuğrul bey, MHPnin çok fazla "Devletin partisi" olmasından mı rahatsız oldu Babasının partisi olduğunu hatırlatırsa yerine döneceğini mi sanıyor
Benim merakım başka..
Hemen zamanımızın ücretli saldır Kurtlarından biri geldi aklıma .
Olaylı SP kongresi sonrasında Fatih Erbakanın bir gazeteye röportaj verirken "Babamın partisi" demesini dolamıştı kalemine. Elbette ücretini haketmek için.
Önce merhum babasının "mülkü" olan bir partisinin olmadığını hatırlayıp acındırırken kendine, sonrası malüm. Makas, cımbız ve zamkla kolaj yapılarak bir araya getirilen metinde "N. Bey" dediğinin savunulması.. Tam zamane işi yani.
İşte ben hemen o saldır kurt yazarını hatırladım. Babamın partisi diyen Tuğrul Türkeşe ne diyecek AKPli Türkeş çocuklarını soracak mı Ramazan ayında Ege sahillerinde teselli arayan Türkeş çocuklarını soracak mı
Haydi. "Babamın oğlu" da desene. Hem sonra sen Devletin koruması altında olduğun için Devletin partisindesin. Babanın oğlu nerelerde, ne halde, görmüyor musun
Yol gösteren kurt rolüne gelmesi çok zor olmasa gerek. Yahut ben öyle sanıyorum.
Bizi böyle çiziyorlardı - 20
1963 yılında çizilmiş bir karikatürdür bu. Ne olmuş da böyle karikatürler çizmek için 1960 yılından sonrasını beklemişlerdir
1950 yılına kadar bir örneğine rastlayamazsınız basın tarihimizde. 1950den sonra gelsin "Büst kırma" ve "Ticaniler yine" diye başlayan haberler.
1960a doğru ise prim yapacak olayı ancak keşfetmişlerdi: İnönüye taş atma ve Topkapıda karşılama organizasyonları...
Sadece böyle karikatürler midir 60lı yıllara damgasını vuran. Hayır! Destekçi ve kışkırtıcı yazılarına da bir örnek verelim.
"Sorunuz da cevap versinler: Türbeler neden açıldı Ama Atatürk zamanında açık değildi türbeler...
Sorunuz da cevap versinler: Türkçe ezandan neden dönülüp Arapça ezan okutuldu Atatürk zamanında ezan Türkçeydi.
Sorunuz da cevap versinler: Niçin radyoda mevlût okutulur Atatürk zamanında radyoda mevlût okutulmazdı.
Sorunuz da cevap versinler: Uçan kuşa borçlu Türkiye neden hacılar eliyle milyonlarını dışarıya çıkartır Atatürk zamanında varmıydı (Aziz Nesin 1964)"
27 Mayısa ve İnönünün başarısız başbakanlığına karşı bir muhalefet olmasın, resmi isteminin peşin baskısıdır bu karikatürler.
Doğru yolu bilmek bunların işi. Standardize ettiklerinin aksine, kendileri sanatsız, emeksiz ve suni bir takın altından çok çok çok geçtikleri için farklı oluyorlar.
28 Şubat günlerini hatırlayın. Kamyon kasaları içinde az mı dolaştırmışlardı heykel dediklerini ve Atatürke benzediğini iddia ettiklerini... Tehditleri de cop çağırıcı:
"Atatürk size çok kızgın bakıyor!"
Hem fişlemeye de gerekçe: Madem ki kızgın bakılmış...
1960 ihtilalcilerinin aksine 1980 ihtilacisi "Ben de hoca çocuğuyum" deme ihtiyacını neden hissetmişti
Bir soru daha var, henüz sorulmayan: 1 Mayıs 1977de Taksim Meydanının neresinde vardı bir Atatürk resmi Ve o günün hesabını istiyoruz diyenler o günkü meydan görüntülerini neden esirgiyorlar çocuklarından, torunlarından
Bu ülkenin karasularında Muavenet zırhlısının vurulmasına isyan edenlerin yalnızca ve yalnızca "Doğru yoldan çıkanlar" diye iftiralara maruz kalanların olduğunu onlar da öğrenecekler birgün. Bir gün ya da bugün, yahut hergün...