Allah Teala’nın ‘’muhsin’’ vasfını taşıyanları sevdiğine dair Kur’ân-ı Kerîm’de oldukça fazla âyet-i kerîme vardır. Bunlardan birinde Peygamberlere yoldaşlık eden Allah dostlarından bahsedildikten sonra şöyle buyrulmaktadır: ‘’ Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, muhsinleri sever.’’[1] Allah Teala’nın sevdiklerinden olmak her müslüman ferdin gayesi olması gerektiğinden ötürü bu konunun üzerinde durmakta fayda var. Nedir muhsin olmak? Bunu nasıl elde edebiliriz?
Kelimenin kökü olarak ‘’ihsan’’ mefhumunu anlamak belki de bir yol haritası çizmek bağlamında en önemli adım olacaktır. Çünkü ancak ihsanı yerine getiren, ihsanla hallenen ‘’muhsin’’ olarak isimlendirilebilir. Bu kavramın Cibril hadisi olarak bilinen rivayette kullanıldığını görürüz. Abdullah b. Ömer'in, babası Hz. Ömer'den naklettiği bu hadis şöyledir: ‘’Bir gün Rasûlullah’ın (s.a.v.) yanında bulunduğumuz sırada aniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zat çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Doğru Peygamber’in (s.a.v) yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu. Ve: ‘’Ya Muhammed! Bana İslâm'ın ne olduğunu söyle?’’ dedi. Rasûlullah (s.a.v): "İslâm; Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyti hac etmendir." buyurdu. O zat: ‘’Doğru söyledin.’’ dedi. Babam dedi ki: ‘’Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de tasdik ediyordu.’’ ‘’Bana imandan haber ver?" dedi. Rasûlullah (s.a.v): Allah'a, Allah'ın meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır." buyurdu. O zât yine: ‘’Doğru söyledin.’’ dedi. Bu sefer: ‘’Bana ihsandan haber ver?’’ dedi. Rasûlullah (s.a.v): ‘’Allah'a O'nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür.’’ buyurdu.’’[2] Yani, dinin üç mertebesinin son basamağı olarak zikredilen ihsan ‘’Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmek’’ anlamındadır. Bunu elde edebilmek için gayret göstermek her bir müslüman ferdin asgari sorumluluğudur. Zira Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etme bilinci yitirilince, ibadet adet haline dönüşecektir. Başta namaz olmak üzere ibadetler ‘’bir an evvel kurtulunması gereken’’ yük olarak algılanacaktır. Bundan ötürü İslami bir toplum inşasını hedefleyen her hareket, mensuplarını öncelikle ihsan şuuruyla yetiştirmelidir. İhsanın olmadığı yerde bereket yoktur.
İhsan, genel olarak ikiye ayrılmaktadır. İlki; Allah’a karşı olan ihsan. İkincisi; İnsanlara karşı olan ihsan. İhsan kavramını ele alırken bu iki kısmın da önemini ifade etmek gerekir. Çünkü, Allah’a karşı ihsan sahibi olan birinin, mahlukata karşı ihsan sahibi olmaması düşünülemez. Bu açık bir çelişki doğurur. Aksi noktada, mahlukata karşı ihsan sahibi olup Allah’tan yüz çevirmek, O’na asi olmak da büyük bir noksanlıktır. İnsanlara karşı ihsan da ‘’Yaratandan ötürü yaratılana hizmet etmek’’ şeklinde çerçevelendirilebilir. Maharet ikisini bir arada tutabilmektir.
Beşeriyetin sema ile olan bağı kesilmiş, gönüller çoraklaşmış, ihsan kavramı hem dikey hem yatay olarak varlığını kaybetmiştir. Böylesi bir süreçte ihsan talimi çok önemlidir. Bu kavramın nefsin tezkiyesi, ruhun takviyesi ile gerçekleşeceğinde ise şüphe yoktur. Bu noktada tasavvufun da önemi ortaya çıkmaktadır. Tasavvuf yahut ruh terbiyesi bu dinin ruhudur. İhsan basamağına ulaşmak için tasavvuf okulundan beslenmek zaruridir. En zor süreçlerde Allah’ın dinine hizmet edip, toplumların dinini muhafaza etmesine vesile olan şahsiyetler sahih metot üzere ilerleyen tasavvuf ehli ve onlardan beslenen yönetici kadroları olmuştur. Hangi birimiz Anadolu’da İslam’ın yayılmasına vesile olan Ahmed Yesevi’nin (k.s) dervişlerinin emeğini inkar edebiliriz? Kudüs’ün Haçlılardan kurtarılmasında Abdulkâdir Geylâni Hz’lerinin (k.s) müridlerinin rolünü nasıl görmezden geliriz? İstanbul’un fethedilmesinde Akşemseddin Hz’lerinin (k.s) üstlendiği rehberliği nasıl unutabiliriz? İslam’ın izleri silinmesin diye mücahede etmiş Ali Haydar Efendi Hz’lerinin (k.s), Mehmed Zahid Kotku Hz’lerinin (k.s), Mahmud Sami Ramazanoğlu Hz’lerinin (k.s) ve daha nicelerinin hizmetlerini nasıl unutabiliriz? Bütün bu zevat ihsanı kuşanarak bu hizmetleri ifa etmişlerdir. Bu ihsanın bereketi vesilesiyle de yapılan hizmetler büyük semereler vermiştir. Hasılı yol bellidir, yeter ki gaflete düşülmesin! İslam davetini dert edinen herkesin ihsan konusuna gereken önemi vermesi ve cihad şuurunu ihsanla taçlandırması zaruridir. Muvaffakiyet Allah’tandır…
[1] Âl-i İmrân, 3/148.
[2] Buhârî, İman,1.