İçinde Amerika olmayan bir cümle

Abone Ol

Bir şiir ateşle

Bazı şiirler vardır… Her mısrası ile yüreğimizden tutar. Şairini tanıma bahtiyarlığına kavuşmuşsunuzdur lâkin o, çok erken göçmüştür bu diyardan. Siz erken dersiniz fakat o “En son ölüm gelir/yine de erken deriz” diyerek hoş bir sadâ bırakmıştır gönüllerde. Mevlana İdris’e rahmet o güzel mısralarına özlem ve hasretle:

“İçinde yalan olmayan bir cümle söyle bana
İçinde Amerika olmayan bir cümle söyle
İçinde zulüm olmayan bir cümle
İhtiyacım var buna”

 

Bir kitap oku

Mehmet Sılay Hoca anlatıyor:

Dergi idarehanesindeyiz. Nurettin Topçu Hoca bugün Mehmet Akif'le ilgili bir seminer verecek. Küçük salon ağzına kadar dolduktan sonra hoca beklediğimizden biraz daha geç geliyor. Sessizce yerine oturup, elinde Arapça harflerle eski baskı safahatı göstererek:

"Arkadaşlar bu eser bir isyan kitabıdır. Bugün Akif'te isyana değineceğim. Tekrar ediyorum, bu bir isyan kitabıdır. Çünkü isyan; hayatın sefaletlerine karşı koymaktır."

Şehitleri an

Vakıf çalışmalarında daha aktif olabilmek için ortaokul çağında okulunu bıraktı. Genç yaşında Fatih Akıncıları’nı kurdu. Her mitingde, her organizasyonda hep en öndeydi. Bir akıncı beyi gibi... “Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara…’’ diyen dudakları Fatih Camii avlusunda içmişti şehadet şerbetini. Metin Yüksel… Yirmi bir yaşında kıymışlardı ona. Yirmi bir yıllık kısacık ömrüne neler sığdırmamıştı ki. Geriye koca bir dava ve hiç oturmaya fırsat bulamadığı o eski koltuğu bırakmıştı bizlere. Bir de kendi sesinden okuduğu Salih Mirzabeyoğlu’nun o mısralarını:

“Sen Eritre’desin çocuk / Sen Moro’da / Sen yıllarca zulmedilensin /Türkistan’da Azerbaycan’da Kırım’da / Kan denizinde boğulansın Ortadoğu’da / Mahzunsun Kıbrıs’ta / çığlık içimde düğüm / çığlık gözümde yaş / yitik bir mânâdır verdiğim savaş / bekle çocuğum uzanıyor namluya öpülesi eller / geliyor kan pahası can pahası / insanca yaşatmak isteyenler…”

Sesini yükselt

Zengin alkoliklerin sırf babası ünlü ve zengin diye serbest bırakıldığı, bir polisi öldürdüğü kazaya karışan arabası bir yanda, ekmeğine alın terini akıtan Ali abinin seyyar arabası bir yanda. Bu zulüm çarkını görmezden gelerek yığınları suni gündemlerle oyalayan, bu sisteme dair tek bir söz söylemekten aciz her türlü yanlış din algısına, politikaya, edebiyata, fikriyata ve sivil topluma itirazımız var!

Bir damla gözyaşı akıt

Hicretin o heyecanlı atmosferi Mekke sokaklarını kuşatmıştı. Müslümanlar, yeni bir dünya kurmak için bölük bölük Mekke’den Medine’ye hicret izni almışlardı. Hz. Ebû Bekir de bizzat kendisi Efendimiz (S.A.S)’den hicret izni isteyince; Peygamber Efendimiz (S.A.S): “Bekle ey Ebû Bekir! Allah sana daha hayırlısını nasip edecek” demişti. Peygamber Efendimiz (S.A.S), Mekkelilerin öğle uykusunda olduğu vakit Hz. Ebû Bekir’in evine gidince Hz. Ebû Bekir bu ziyaretin niyetini anlayarak o anda gözyaşlarına boğuldu. Heyecanla, “Yol arkadaşlığı mı ya Rasûlullah?” dedi. Efendimiz (S.A.S), “Evet, yol arkadaşlığı” diyerek cevap verince Allah Rasûlü ile yola düşecek olmanın heyecanı ile Hz. Ebubekir (r.a.) bir çocuk gibi sevinçten ağlamıştı. Öyle bir ağlamıştı ki; o âna şahitlik eden kızı Aişe Annemiz, “Böyle ağlayan bir erkek daha görmedim” diyerek, hayretini ifade etmişti. Sevinçten ağlamayı özlediğimiz şu günlerde Rabbim bizlere yeniden yola düşmeyi nasip etsin.