İlk kez İngiliz sömürgesindeki Hint alt kıtasında ortaya
çıkan Kur an cılık, sünneti göz ardı ederek, sadece Kur an ı referans almaya çağıran bir anlayıştır. Kökü dışarıda
olan bu akımı ciddi derecede etkileyen Avusturya asıllı İngiliz oryantalist Dr.
Alois Sprenger, Delhi de kurulan İslami
İlimler Fakültesi nin başına getirilmiş ve ilk kez hadislerin büyük bir
kısmının uydurma olduğunu söyleyip, sünnetin değeri üzerine şüphe uyandıran
makaleler yazmıştır. Bu hareketin temelleri Seyyid Ahmed Han (1817-1889) ve
onun öğrencisi Çerağ Ali ye dayanmaktadır. Dinî bir cemaat ve grup olarak 1902
yılında Abdullah Çekrâlevî tarafından Lahor da kurulmuş, 1985 yılına kadar da
bu hareketi Gulam Ahmet Perviz sürdürmüştür.
Bu ekolün savunucuları, Hz. Peygamber in mucizelerini
kabul etmemekle birlikte kıssalarda geçen mucizeleri de tevil ederek,
harikuladeliklerini reddetmektedirler. Ayrıca şefaati ve kabir hayatını,
kabirdeki azap ve sevabın varlığını kabul etmezler. Hadisler ve sünnet
hakkındaki temel görüşleri; Allah ın Kitabı bize yeter, Sünnet, Allah
tarafından gönderilmiş bir vahiy değildir, Sünnet doğrultusunda hüküm vermek,
hükümde şirk koşmaya götürür, Risalet asrında sünnet şâri değildi,
Rasulullah ın sözleri, o dönemin şartlarına uygun olarak ve ashabının
ihtiyaçlarını gidermek için söylenmiştir. Dolayısıyla yaşadığı dönemle
sınırlıdır. Günümüzün şartları ise tamamen farklıdır, senet ve metin açısından
Sünnete tenkidin girmesi, sünnetin tedeyyün sıfatını ortadan kaldırmıştır,
Sünnet, Müslümanlar arasında ayrılığa sebep olmaktadır şeklinde özetlenebilir.
Memleketimizde son dönemde ekranlarda ve sosyal medya
platformlarında bu hareketin yerli temsilcilerine sıkça rastlamak mümkündür.
Kendilerini Kur an cı olarak nitelendiren ve uydurulmuş dinden indirilmiş dine
çağırdıklarını söyleyen bu akımın temsilcileri ne gariptir ki siyasetin Fransız
laiklik hukukuna göre, ticaretin Alman borçlar hukukuna göre, mahkemelerin
İtalyan ceza hukukuna göre, evliliğin İsviçre medeni hukukuna göre olduğu,
sadece cenazelerin İslam hukukuna göre defnedildiği Kur an dan zerrece
nasiplenmemiş bir düzende, Kur an cılıklarını Hz. Adem in de babasının olduğu,
Hz. Meryem in hem erkek hem dişi hücre taşıdığı gibi tuhaf iddialar üzerinden
kanıtlamaya çalışmaktadırlar.
Hâlbuki Kur an cılığın temel hedefi, önce içinde yaşadığı
düzenin Kur an ın ilke ve prensiplerine göre dönüştürülmesi olmalı değil midir
Bu ekolün temsilcileri güya Kur an adına Buhari ye, Müslim e, Ebu Hureyre ye,
Ehl-i Sünnet e yönelttikleri cesur eleştirileri aynı cesaretle içinde
yaşadıkları Kur an sız düzene neden yöneltmemektedirler.
Madem referans olarak Kur an alınıyor, içki, kumar, faiz,
zina, eşcinsellik, atezim gibi Kur an ın yasakladığı büyük günahların
resmileşip, kurumsallaşıp vergiye tabi olmasına, Kur an ın yaklaşmayın diye
emrettiği zinanın suç olmaktan çıkarılmasına neden hiç değinmemektedirler
Kur an ve Sünnetin Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili tavrı
net olduğu halde ABD ile stratejik ittifakı, İsrail ile dostluğu, İsrail in
vestonun kaldırılmasını, topraklarımızdaki NATO üslerini aynı cesaretle neden
gündemlerine almamaktadırlar
Yukarıda saydığımız Kur an ın ana konuları orta yerde
dururken, Kur an ımızın mevzu bahis dahi etmediği tali meseleler üzerinden
Kur an cılık iddiasını kanıtlamaya çalışarak, âlem-i İslam ın bu en zor
zamanlarında Müslümanların güncel sorunlarına pratik çözümler üretmeyenlerin,
öncelikler fıkhını gözetmeyip sanal ve reyting yapan gündemler peşinde
koşarak, ümmetimizin imkânlarını,
Müslümanların umut ve heyecanını sömürenlerin, ahiretteki hesabı elbette çetin
olacaktır.