Hızır mı, Vezir mi?

Abone Ol

“Akşam oldu, dükkânı kapattık, kapı kilidini kilitledik, tam gideceğimiz zamanda bir adam çıkageldi ve ‘Baltamı yületmek istiyorum’ dedi. Ustam başını öne eğdi, biraz düşündü, başını kaldırdı, bana baktı ve “Gelen ya Hızır’dır, ya Vezir” dedi. Kapıyı açtı, bana “Ocağı yak” dedi.

Ocağı yaktım, ben on yaşlarındayım; dayımın yanında demircilik sanatını öğrenmek için çıraklık yapıyorum.

Aradan elli yıl geçti, gün batarken, dükkânı kapatıp kilidi de kapattıktan sonra sen geldin ve bana iş getirdin.

Kapı önünde tereddüdüm rahmetli dayımı hatırlamam ve ondan duyduğum “Ya Hızır’dır ya Vezir” sözünü hatırladım, kilidi açmaya başladım ve ocağı yaktım” dedi.

Kurbanı kestik, ikindiden sonra hanım, “Kurbanın kelle ve paçalarını demirciye üttür gel” dedi.

“Sora sora Mekke bulunur” derler ya ben de sora sora demirciyi bulduğumda güneş batmak üzereydi.

Demirci kapıyı kilitlediğinde ben vardım; elimdeki poşeti görünce kelle ütme olayı olduğunu bildi ve beni de tanımaz, o da biraz düşündükten sonra kapıyı açtı, ateşi yaktı, ateş kıvama gelinceye kadar bana bu yukarda anlattığını söyleyiverdi.

İşte asıl eğitim, bu ustayı yetiştiren hem dayısı hem de ustası olan o merhum ustanın yaptığıdır.

Ustalığı öğretirken, insanlığı da, usta ahlakını da, ahlakın temellerini de beraberinde öğretiyor.

Rabbimiz, karşılıklı iyilik yapma ve takvada yarış yapmamızı ister bizden:

وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوَى وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَابِ

“… iyilik ve takvada yardımlaşınız, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayınız. Allah’tan sakının, Allah'ın cezası şiddetlidir.” (Maide süresi ayet 5/2)

Maddi yardımda, akıl danışmalarında, irşadda, çarelerde, her çeşit sıkıntılarda yardımda yarış yapalım.

Sevgili Peygamberimiz:

عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- « مَنْ نَفَّسَ عَنْ مُؤْمِنٍ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ الدُّنْيَا نَفَّسَ اللَّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَمَنْ يَسَّرَ عَلَى مُعْسِرٍ يَسَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِ فِى الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ فِى الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ وَاللَّهُ فِى عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدُ فِى عَوْنِ أَخِيهِ وَمَنْ سَلَكَ طَرِيقًا يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْمًا سَهَّلَ اللَّهُ لَهُ بِهِ طَرِيقًا إِلَى الْجَنَّةِ وَمَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ فِى بَيْتٍ مِنْ بُيُوتِ اللَّهِ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَيَتَدَارَسُونَهُ بَيْنَهُمْ إِلاَّ نَزَلَتْ عَلَيْهِمُ السَّكِينَةُ وَغَشِيَتْهُمُ الرَّحْمَةُ وَحَفَّتْهُمُ الْمَلاَئِكَةُ وَذَكَرَهُمُ اللَّهُ فِيمَنْ عِنْدَهُ وَمَنْ بَطَّأَ بِهِ عَمَلُهُ لَمْ يُسْرِعْ بِهِ نَسَبُهُ

“Bir kimse bir mü’minin dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet gününde sıkıntısını giderir.

Zor durumda olan birinin işini kolaylaştırırsa Allah da ona dünya ve ahirette işini kolaylaştırır.

Kim bir Müslüman’ın ayıbını kapatırsa, Allah da onun ayıbını dünya ve ahirette kapatır.

Allah, kuluna yardımcıdır, kul kardeşinin yardımında oldukça.

Kim ilim elde etmek için yola koyulursa, Allah cennete kadar onun yolunu kolaylaştırır.

Bir topluluk Allah’ın evlerinden (mescitlerden) birinde Allah’ın kitabını okumak ve karşılıklı dersleşmek için bir araya gelirlerse üzerlerine sekinet/huzur iner ve rahmet onları bürür, melekler onları kuşatır, Allah onları, kendi yanındakilere i’lan eder,

Bir kimseyi ameli/eylemi yavaşlatırsa, onu nesebi hızlandıramaz” (Müslim, Sahih, K. Zikir ve dua, bab 11)

Soyunuz değil, kendi amelinizdir sizi ileri götürecek olan.

Atalarımızın yediği ekmek, bizim karnımızı tok etmiyor.

عَنْ فَاطِمَةَ بِنْتِ حُسَيْنٍ عَنْ حُسَيْنِ بْنِ عَلِىٍّ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- لِلسَّائِلِ حَقٌّ وَإِنْ جَاءَ عَلَى فَرَسٍ

Şehit oğlu şehit yani Hazreti Ali’nin oğlu Hüseyin, annesi Fatıma (Allah onlardan razı olsun) o da babası Muhammet aleyhisselamdan dinlemiş, “Dilenci at üzerinde gelse bile isteme hakkı vardır” hadisine uyarak kimseyi geri çevirmemeye dikkat edelim. (Ebu Davud, Sünne, K. Zekât, bab Hakku’s-sail 34)

Ayet-i kerimelerde “yolda kalmışlara” yardımı emrederken onun zengin veya fakir olduğuna bakmıyor.

İki sene önce dağın tepesinde bakkal dükkânının kapısında “Benzin ve mazot satılır” yazısını gördüm ben.

En pahalı arabayla yolda kalmış, hiç parası yok, bakkalda da pos makinesi yok, parasız da vermiyor, sizin cebinizde de para var, ne yaparsınız?

Borç olarak verebildiğiniz gibi sadaka olarak da verebilirsiniz.