Aliya ve verdiği mücadele, bugün hala bizden daha sadık kalmaya çalıştıkları dini hassasiyetler ve tabi ki rahmetli hocam… Savaş zamanı yutkunmakta zorlanarak izledik orada olanları. Şimdiki gibi tepkimiz sadece iki damla yaş dökmek, iki basın açıklaması yapmak, Avrupa’yı kınamak değildi. Tok ölmeleri içinde değildi başlattığımız seferberlik. Reklamını da yapmadık yaptığımız işin. Kılını kıpırdatmayanların ümmet adı etrafında çok oy devşirdiğini gördük malum. Bosna’ya gitmek nasip olmuştu bana. Kendimi Osmanlı toprağında hissetmiştim burada hissetmediğim kadar. Sitemlilerdi bize. savaştan sonra daha yakın görmek istemişlerdi bizi. Ticaret hacimlerini çoğaltmak için değil, kültürel organizasyonları artırmak için değil! Halleşmek, dertleşmek, omuzumuza baş koymak için. Kara yoluyla sınırdan çıkarken uzattığımız pasaportlara Boşnak memur gözleri parlayarak sarılmıştı. Diğer memur kimdi bilmiyorum. Fakat pasaportumuzu alan memur bize Türkiye’nin nüfusunu sordu. Söyledik. Kafasını salladı önce. Sonra yanındakine dönüp bizim nüfusumuzla ona övündü. Diğer memurun milliyetiyle alakalı bilgi o zaman hasıl oldu bizde. Bunları niye mi anlatıyorum? Bir fotoğraf gördüm. “Sakın UNUTMA” yazılı parçalarını hala muhafaza eden, savaşın sembolü olmuş olan Mostar Köprüsünün üzerinde Saadet bayrağı dalgalanıyordu. Duygulandım. Anılarım tozlu bilnçaltımdan çıkıp geldi. O günleri, Aliya’nın mütevazi hayatını ve anıtlaşmasına izin vermediği mezarı. Soykırım heykeli ve sırf Türkiye’den geliyoruz diye bize ışıl ışıl bakan gözleri. Çok yakışmıştı Mostar’a Saadet bayrağı. Sizinle de paylaşmak istedim. Temennim odur ki; Oradaki kardeşlerimizin övündüğü, kardeşi düşerse tutup kolundan kaldıran duruşumuzun olduğu zamanları en kısa zamanda yeniden tesis ederiz. Irak’a, Libya’ya, Suriye’ye bakınca…yutkunuyorum maalesef. Allah düşmana fırsat vermesin diyebiliyorum sadece. Bize de kardeşlik hukukunu tesis edecek şuur versin. Amin.
HASAN KOBAK
Siyasi Notlar
Mevcut Anayasalar ve uygulanışlarıyla ilgili tezat bir politikayla karşı karşıyayız maalesef. Politika hegomanyalı siyaset dışı partizanlık çalışmalarıyla gündem tımtıkır dolu.
Tıkabasa sloganik ezberle, bu ülkeye ne kazandırılabilir.
Meydanlarda, beraber yürüdük biz bu yollarda şarkılarıyla vatandaş avutuluyor. İhaleler ekran arkasında, Yahudi firmalara etiketleniyor. İslami hassasiyetlerimizin siyasi olarak gündeme getirilebilmesi bir yasal hakken, kamuda eğitim kurumlarında, yasaklanıyor. Diğer taraftan yaşayan dinler, dinler tarihi dersleri eğitim kurumlarında okutulurken, islamla bir mozaik yapı oluşturulmaya çalışılıyor. Dini eğitim kurumlarında özgürlük adı altında, kız çocuklarına başı açıklık serbestliği getirilerek, dini kurumların işlevselliği, maneviyatı yok edilmeye çalışılıyor.
Siyaset odaklı devlet anlayışından sloganik bir devlet anlayışına geçiş sağlanarak, ötelenmiş aciliyetler sorun yumaklarına dönüşüyor. Sistemsizliği ve prensipsizliği temel alan bir devlet anlayışı hakim. İnsanların eğitim ve öğretim hakları tekelcilere teslim.
Peki Anayasal düzenlemelerdeki, kişilerin öğrenim ve eğitim hakları..
ŞERİFE ÇINAR
Nereden nereye...
İslam’ın başlangıcında Rasulûllah (s.a.v) temiz zevceleri, cahiliyet zamanındaki Arap kadınlarının âdet ve kıyafetlerine uyar bir şekilde hareket ederdi.Günümüz, zamanının hanımlarına bakıyorum da nerde Arap kadınlarının âdet ve kıyafetleri.. tamamıyla usul usul yozlaştık..
Anlamadan aslında yozlaştırıldık. Şimdi hanımlara bakıyorum da başörtümüz şal oldu, pardesümüz kısaldı altına pantolonlar giyildi, deve hörgüçleri başımızda yerini aldı koca koca.. nerden nerelere geldik.. Oysa Hicretin dördüncü yılının Zilkade ayında ayetlerin gelmesinden itibaren ziynetlerini yani baş, kulak, boyun, göğüs, kol ve diğer yerlerini yabancı erkeklere göstermekten sakındırılmışlardı.
Günümüze gelince biz hanımlar “ayetleri unuttuk âdetleri yaşar olduk” Güya kapandık, bir Müslüman olarak ilk önce giyim tarzımızla örnek olmalıydık. Ben Asr-ı Saadet kadınlarını özledim..
Müminlerin annesi Hz Aişe sen ne mübarek bir kadınmışsın âmâ (kör) olan İshâk (r.a) seni ziyarete geldiğinde bile onu huzuruna almadan önce kendini çeker çevirirmişsin, gözü gören bir erkekten tesettür edercesine kapanırmışsın sen ki, Müminlerin annesi “Ya İshâk sen beni görmüyorsun ama ben seni görüyorum” diyecek kadar iffetine düşkündün. Bizler nefsimizin isteklerine tabi olup Avrupalıları örnek seçen kadınlar olduk. Zira Avrupa’nın örtünme diye bir meselesi yoktur.
Diyerek sözlerime son verirken Allah (c.c) hakkımızda hayırlısını versin diyorum. En güzele emanetsiniz selam ve dua ile...
FİLİZ ÖĞÜÇ
İçim acıyor!
Bu ülkede yaşayan, dini hassasiyetleri olan bir bayan olarak; dindar nesil yetiştirme kaygısı güttüğünü söyleyen bir iktidarın yaptıklarını görünce içim acıyor. Yaptıklarıyla gördüklerimi aynı kefeye koymaya çalışıyorum ama olmuyor. Yıllar önce başörtüsü mücadelesi verenlerle bugün birinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü söylenenlerin aynı kişiler olduğuna inanamıyorum. Mesele sadece saçların görünmemesi olsaydı mevcut durumu anlayabilirdim. Akp’nin programlarında bir erkeğin omuzlarına çıkan, dikkat çekmek için fazlasıyla süslenip fotoğraflar çeken ve Uzun Adam’a methiyeler düzenlerin de sözüm ona başörtülü olmasını sindiremiyorum. Hadi onlar bireysel diyelim. Kafelere oturup erkek kankileriyle devlet kuranları da, şal modasını takip edip pantolonlarını daraltanları da bireysel sayalım. Ya çektikleri reklam filmlerine ne demeli? Kızlı erkekli ortamlar oluşturmalarına ses çıkarmayalım, hande yener konserlerine, kadınlı erkekli dombıra eşliğinde çekilen halaylara..reklam filmlerindeki rezalete ne diyeceğiz? Buda mı dünya gerçeği? Ahlaksızlık geçer akçe olurken neredeydiniz?
Haremlik selamlık meselesi, yönünüzü döndüğünüz Batı’ya mı ters?
Ne işi var o reklam filminde o başörtülülerin erkeklerle iç içe?
Bu mu sizin dindar nesilden kastınız? Müslümanların ve dini hassasiyeti olanların gazını mı almak yoksa tek mesele? Geçen hafta Saadet Partisi’nin Yenikapı’daki mitingindeydim. Kadınlar ve erkekler araya paravan konarak ayrılmıştı. Elhamdülillah dedim. Biz zamana uyup fırıldak olmak zorunda değiliz. Birde bana niye Milli Görüş’cü olduğumu soruyorlar…
Gülüyorum…