İçerisinde bulunduğumuz siyasi ve ekonomik duruma
baktığımızda bir dayatmanın içinde olduğumuz açık! Ders çıkarıp, yanlışlar
tevbe etmek gerekirken yeni dayatmalara başvuruluyor. Bu dayatmalar bitmeden,
daha doğrusu normalleşme olmadan yaşadığımız acılar son bulmayacak. Eğer yeni
bir hikâye yazmazsak, yapılan zulümler, dökülen gözyaşları son bulmayacak.
Çünkü eğer yeni dönemi başlatmazsak, huzur kalmayacak! Üstelik bu yeni hikâye
çoğunluğa rağmen yazılmalıdır!
Hey çoğul! Adım adım daha büyük bir yanlışın içine
sürükleniyorsun. Öyle bir basiretsizlik yaşıyorsun ki; kolay lokma haline
getirildiğini görmüyor, dirilişini filmlerde arayacak kadar ucuz düşünüyorsun.
Stratejik ortaklarının ilk satan olduğunu acı acı tecrübe ettiğin halde yanlış
iliklediğin gömleğinin ilk düğmesini koparmaya çabalıyorsun. Etrafımızdaki
ülkeler bölünürken, liderleri devrilirken çoğunluğun bir işe yaramadığını
görmüyor musun O halde, kutuplaştırmadan sorunlarımızın çözümünü kendi
içimizde bulmak varken, Brüksel de, Washington da, Londra da hatta Tel-Aviv de
çözüm aramaktan vazgeçmelisin. Farklılıkların hiçbir şekilde kaşınmasına fırsat
vermeden, şefkatle ve sabırla toplumun her kesimine dokunan bir çağrıya kulak
vermelisin.
Reel-politiğin bırakarak rasyonel düşünmeye başlamalısın!
Çünkü asıl gündemlere, sürekli örtülen sorunlara neşter atmadan sorunların
çözülemeyeceği ortada! Sorunun kökenine inmeden, üretmeden tüketmeye devam
etmek çıkmaz sokak! Üretimi artırmayı planlamayan bir eğitimle insanları mutlu
etmek mümkün değil! Mayasız bilgiyle çıktığın yolda hayâsız bir hayatla
yüzleşmek için çok az bir zamanın kaldı! Neden özüne dönemiyor, asıl ihtiyacını
karşılamıyorsun! Çünkü hep meselelerin esasını örttün! Gerçek soruları
tartışmak yerine suni gündemleri tartıştırdın. Ümmetin gündemini konuşmak
yerine ara sokaklarda at koşturdun. Ne zaman gerçek gündemi konuşmak istesek,
kutuplaştırma senaryolarını devreye koydun. Sadece hamasetle yönetmeye
koyuldun. İknaya dayanan, huzuru esas alan zihniyete geçit vermedin. Üstelik
bunu yaparken hep çoğunluğundan dem vurdun. Halbuki kitlelerin ruhu yoktur!
Ancak; yanlışa yanlış diyeceğin bir yola adım attığında
bey olabilirsin! Bu oturduğun yerden olmaz. Çünkü insan; bir kere oturdu mu,
yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya
başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost,
düşman olur; düşman, canavar kesilir!» o halde, geçmişini iyi bil ki, geleceğe
sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın!
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın
kendisidir. Çoğunluktan sıyrıl ve kaybettiğin şeyi kaybettin yerde aramaya
başla! Bu arayışa çıktığında göreceksin ki; bundan sonra geçimsizlikler,
çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar yerini; adalete bırakacak! Kötü göz,
şom ağız, haksız yorum kalkacak; bağışlama olacak! Üşengeçlik yerini; uyarmaya,
gayretlendirmeye, şekillendirmeye bırakacak! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla
bağlı olsa da Allah yardımcın olacak!