Kılıçdaroğlu istifa etsin, diyorlar. Kimler diyorlar CHP’liler mi Hayır! AKP yöneticileri ve onların “hık” deyicisi basıncıları.
Kılıçdaroğlu’nun ne yapacağı, veya ne yapması gerektiği iktidarı ve iktidarcıları neden bu kadar yakından ilgilendiriyor
Kılıçdaroğlu istifa etsin!
Daha iyisi mi var Sokaktaki adamın bu sorusuna kim cevap verecek
İstanbul’u, yolsuzluk suçlamasıyla ihraç ettiği birine; Ankara’yı, kala kala parmaklarında kurtluk kalmışların terkettiklerine bırakan bir partiden, Kılıçdaroğlu istifa etse ne olur, istifa etmese ne olur
Hem Kılıçdaroğlu’nun orada olması, R.Tayyip Erdoğan’ın en büyük avantajı (şansı) değil midir Tıpkı geçmişte Demirel’in yaşama sebebinin Ecevit olması gibi...
Peki biz neden seçim sonuçlarını yorumlamak niyetiyle kalemi aldığımız bir yazıya, böyle bir giriş yapıyoruz
Kolay bir yazı olmasını istediğimizden mi Kılıçdaroğlu’nun kolay bulunan bir lider (parti başkanı) olmasından mı, kolaylarına gelmesinden mi
Derler ki: Kılıçdaroğlu daha küçükken, yani CHP içinde sıradan bir emekli memur milletvekili olarak bulunuyorken, nasıl olmuşsa, bir falcıya sormuş, hallerini...
– Ben ne olacağım
Kahve fincanını kartel gazetesi gibi okuyan falcıda cevap mı yok.
– Sen büyüyeceksin, der... Büyüyeceksin ve muhalefet lideri olacaksın. Ama çok sıkıntılar çekeceksin on sene... Her seçimden sonra istifa etti mi diye soracaklar.
Büyüyeceğine mi sevinsin Kılıçdaroğlu, çekeceksin denilen sıkıntılarına mı üzülsün – On sene mi
– Evet, on sene...
Falcının bu kesin cevabından sonra Kılıçdaroğlu’nun ağzından çıkan da bir
– Sonra... Sorusudur.
Falcı anlamaz mı, bu “sonra”nın, sonra başbakan olacak mıyım, hacminde olduğunu...
– Sonra... Alışacaksın, vız gelecek her şey.
Peki, bunları bilir de ondan mı kafalanır seçimlerin galibi olduğunu sanan Sayın Başbakan
Kılıçdaroğlu hep orda, bizim işimiz kolay, hesabının sonuçları böyledir işte. Adamcağız her ne yaparsa, beğenmeyeceksin, hep tenkit edeceksin. Taktik bu...
Niye bozkurt işareti yapıyor Kimi de dedi ki, burunsuz kamyon gibi yapıyor.
Halbuki Silivri’nin Ergenekon’una giren, ya huyundan, ya bozkurtundan...
Bozkurt, bozkurt deyince MHP için de iki cümle etmek gelmez mi aklımıza Hayır!
CHP içinde MHP vardır. Artık bu niyetle okunacaktır gazeteler, haberler...
MHP’nin hanesinin boşaldığını görenler söylediler, CHP içine kurtların gelip oturduğunu..
Dolayısıyla CHP’den devam edelim diyeceklerimize. Biz Başbakan ve partisi AKP gibi kolayına kaçmıyoruz; kendi payımıza düşeni oradan alıyoruz.
İstanbul’un üç ilçesini (Beşiktaş, Kadıköy, Bakırköy) kalemlerine dolamıştı birileri. Mevcut başkanlar gösterilmedi, CHP kaybetmek mi istiyor
Sandıklar bir açıldı, yenilerin oyları daha fazla. Peki, bu duruma yorum ne
Efendim, o ilçelerin halkı, eskilerden kurtulduklarına sevinmelerini böyle belli ettiler.
Makaralı telefon konuşmalarına ara verip kendisine bu yorumları ulaştıran danışmanlarına teşekkür etmiş Sayın Başbakan. Ben zaten kasetinizin montaj olduğunu biliyordum da demiş...
Şimdi tam bu cümleleri okuduğunda, şu soruyu sorabilir, Sayın kârilerimizden bazıları...
Neden sizin partilileriniz AKP’li başkanlardan kurulma sevincini yaşamadılar onlar gibi ..
Yani neden Saadetli bir başkanınız yok, belediyeciliğin destanını yazdığınız bir İstanbul’da Gibi bir sorudur akıllara gelen...
Ne diyelim Bir şeyler diyelim ve cevap olsun.
Bizim seçmenimiz, Saadet Partisi’nin adaylarına oy vermesi gereken seçmenler, AKP’lilerin dertleriyle hemdert oldular; ne kendilerini düşündüler, ne de geleceklerini...
Birkaç gün adliyede konuk edildiğinde başını yerden kaldırıp kameralara bakamayan ve seçim kampanyası dahi yapamayan bir AKP’li başkanı tekrar seçmek neden bir Saadet Partili’nin işi olsun O sorulardan birinin daha açık şekli böyledir.
Benim cevabım, tıpkı önümüzdeki maçlara bakalım diyen futbolcular sınıfından olacaktır.
O seçmenleri kaybettik, yeni seçmenlere bakalım. Yeni seçmenler Tayyip Bey’in Gezi’ci yapamadıkları... Cami mahallesinin yeni yetmeleri...
Neticeler belli... Biraz da itirazlara dokunalım mı
Bütün sandıklar sayılsın, diyen muhalefeti anlamak kolay değil. Bir muhalefet partisi, aralarında kendi seçmenlerinin de bulunduğu o kadar sandık kurullarına neden inanmaz, neden suçlar böyle İnsanlarımız onların sandıkları kadar mı hile düşkünüdürler Adında halk olan bir partinin halkı nasıl gördüğü böyle geçsin kayıtlara.
Ve cemaat...
Hani eski mensuplarının bir bir iktidar tv’lerine çıkıp, biz eskiden Erbakan için çok Fatiha okuduk, itiraflarını seslendirdikleri günlerde dahi, Tayyipleşmediğimiz, Tayyip kelimeleri kullanmadığımız o cemaat de vardır seçim sonucu tartışmalarında.
CHP’yi kınıyorlar, cemaat desteklediği için... Sana yakışır mı diyorlar, onlardan destek almak...
Ama sana yakışmıştı. Sen onların desteğiyle iktidar olmadın mı
Biraz da ben öleyim, diyor CHP, şimdi.
Sonra da seviniyorlar, CHP’nin her eksik oy aldığında... Cemaatin etkisi yokmuş, olmamış diyorlar. CHP’li olmanın “aut” olduğu günlere geldiğini dünyanın, hiç görmeyerek, bilmeyerek...
O cemaat değil mi idi, şefaat etme garantisi verdikleri Ecevit’i iktidara taşıyan Ve siz de hâlâ iktidardasınız. Kavganız henüz başladı.
Yine biz Kılıçdaroğlu ile noktalayalım yazımızı.
Sormuşlar ona. Sen gerçekten seçimlerde hile yapıldığına inanıyor musun Hayır, demiş Kılıçdaroğlu. Hayır, inanmıyorum. Ama milleti inandıracağım başka bir şeyim yok.
Ve sözlerini bir atasözü ile bağlamış Kılıçdaroğlu: Siz de bilirsiniz... Kömür çuvalından beyaz toz çıkmaz!
Bu durumda bize de bir atasözü ile yazımızı bağlamak düşer. AKP’li belediye başkanlarından adliyelerde dolaşmak ve kasetler yapmaktan öte icraatlar beklemek (hâlâ) zahmetindeki kan vericilere, pardon oy vericilere bir diyeceğimiz olsun bizim de... Ama ağır olmasın. Şimdilik elbette.
Eski pamuktan, kabarık döşek olmaz!
Nereye kadar yine de...
Doğrusu ben yüzde 5’in üstünde bekliyordum SP’nin oy oranını. Hayallerimin beklentilerime hükmetmesine izin vererek yaşamak, tercihimdir.
Neticeler kesinleştiğinde aklıma Karacadağ köylüsünün ürettiği o fıkra geldi.
O günün insanlarının, uydurma DP’ye oy vermelerinin bir hata olduğunu, dahası, bulunmaları gereken yerde (MSP’de) bulunmamalarını, kendi halleri ile, kendi lisanları ile anlatmışlardı. Ben onlardan dinledim ve yazdım.
Olayın kahramanları, hikayeyi anlatan delikanlı ve Hannenoğlu lakaplı köyün bakkalıdır. Bizim Hannenoğlu duymuş ki, Konya’ya Bozbeyli geliyor; miting yapacaklar. Duyması ile kıvranmaya başlıyor.
Nasıl etsem de Konya’ya gitsem
Konya dediğin 50 kilometre ötedeki kazaya 150 kilometre uzakta. Yol parası nereyi tutar, Konya’da yiyeceğin kebabı saymasak bile. Hannenoğlu kafasına koymuş illaki Bozbeyli’nin mitingine gidecek. Siyasi hayatını sürdüreceği bir parti bulmuş, gitmese olur mu İcabında birşeyler öğrenecek ki o mitingden, bakkalına gelen halkçılara cevap verebilsin. Lakin Hanennoğlu’nda para yok. Köy bakkalı ne kazanıyor ki, Konya seyahatine yetsin. Ahırdaki kısır inek gözden çıkarılmalıdır. Köroğlusunun itirazı durdurmaz onu İlçenin pazarında inek satılır. Konya otobüsünün sayın biletli yolcusu olur bizim Hannenoğlu. Ver elini Konya. Bekle beni Bozbeyli. Yettim gayri! Konya’ya varınca Hannenoğlu, hemen gider bulur miting meydanını. Oradaki kebapçıların yaptığı Konya kebabı değil mi Meydanı gözleyerek körletir nefsini. Hesabı öderken kırk kere duymuştur, kendine ağa dendiğini. Derken meydana otobüsler, minibüsler gelir. Haydin, Bozbeyli’yi karşılamaya, Ankara yoluna. Lakin Hannenoğlu hangi otobüse, hangi minibüse varsa, almazlar. Burası dolu, sen arkadakine bin. Arkadaki, arkadaki derken kasası insan doldurulmuş kamyona varır. Ama orada da boş yer yoktur. Arkadakine geç! Arkada ne var Hiçbir şey kalmamış, demesine kalmadan Hannanoğlu, bütün vasıtalar Ankara yoluna düşer. Hannenoğlu bu. Meydanda Bozbeyli bekleyecek adam mı Hem niye gelmişti Konya’ya. Elindeki parti bayrağını sallayarak, evet evet meydana ilk geldiğinde aldığı o bayrağı sallar, oralarda gördüğü önden kasalı, üç tekerli motosikletli çocuğa doğru.
Oğlum, gel gele!
Yük taşımaya ayarlı o üç tekerli araca biner, oturur hemen.
– Yetiş şu karşılamacı partililere.
Motoru ile yük taşımaya alışmış çocuk gaz verirken aracına, bizim Hannenoğlu hem bayrağını sallamaktadır, hem de sesinin yetiğince bağırmaktadır.
Yine de Bozbeyli/Yine de Bozbeyli.
Bana bu fıkrayı anlattıklarında, ben de biliyordum Hannenoğlu’nun o köyden hiç çıkmadığını. Fakat söz yerini bulmuştu.
Bugün ısrarla yine de AKP diyenlerimiz alınsınlar arzusundan değildir bu anlatmamızın sebebi.
Anlattık işte!
YAVRUM MESUT VE THE ŞAPGALI BABA
BİRAZ KURT, BİRAZ KUŞ, O KEMAL İŞTE
– Yavrum Mesut nerelerdesin Derinden geliyor sesin. Binaenaleyh hâlâ kartelcinin evinde misin
– O bir kere oldu The Şapgalı Baba. Hatırlatacak başka bir şey aklına gelmiyor mu yahu.
– Gelmez olur mu yavrum Mesut’um. Binaenaleyh senin Viyana’dan geldiğin günler de gelir aklıma. Fevkalade sarıp sarmalamıştık seni.
– Bana bunları söylemek için mi sesleniyorsun The Şapgalı Baba. Ben de Kemal’i soracaksın sandım yahu.
– Ben, Kemal’imi her zaman sorarım. Binaenaleyh parmaklarına çok iş düşüyor Kemal’imin. Fevkalade kurslar aldırdım ona.
– Cemaatten burslar alması yaramamış The Şapgalı Baba. Hezimete uğramış yahu.
– Obama’ya giderken mi uğramış, Obama’nın tavsiyesiyle mi uğramış Binaenaleyh Kemal’im vefalıdır. Hizmete uğraması, hele hele Pensilvanya uzak demeyip uğraması, fevkalade doğrudur, yerindedir, alkışlanmalıdır.
– Sen onu da yanlış anladın The Şapgalı Baba. Ben yenilmiş diyorum yahu.
– Ne güzel işte. Binaenaleyh ayarı bozulmamış. Benim Kemal’imin Silivri’de yenilenmesi ne kadar doğruysa, Pensilvanya’da yenilenmesi de fevkalade doğrudur, isabetlidir, yerindedir.
– Ben hezimet diyorum, yenilmek diyorum The Şapgalı Baba.
– Ben de onu diyorum, Kemal diyorum yavrum Mesut. Binaenaleyh sen Koskoktas dosyalarının kasetini de dinlettirsin mi diyorsun Fevkalade kıskançlıktır bu. İktidar hükümetini çekememezliktir bu. Benim kasetim senin kasetini döver iddiasıdır bu.
– Sen, benim Kema’le aramı mı açmak istiyorsun yahu.
– Ne arası yavrum Mesut Binaenaleyh iki seçim arasında kaset olmaz, bant bulunmaz diye kanun mu var, kaide mi var, Pensilvanya’dan teminat mı var
– Sen bunları nerden biliyorsun The Şapgalı Baba. Twitter kuşu mu konuyor kafana yahu.
– Bu ülkenin hangi ağacında ne kuşu var, ben bilirim. Binaenaleyh bizim kuşumuz kimseden sorulmamıştır. Kemal’imin kafasında kırk kuş vardır, kanatları birbirine fevkalade değmez, çarpmaz, vurmaz...
– Onun için mi Kemal kurda kuşa yem oldu diyorlar The Şapgalı Baba. Pensilvanya’dan kurtlar mı geldi, kuşlar mı geldi yahu.
– Kartelciler Kemal’ime geldi yavrum Mesut. Binaenaleyh sen onlara gitmiştin hani.
– Bir daha hatırlatma dedim The Şapgalı Baba. Beni de biraz anla yahu.
SEN YANMASAN, BEN YANMASAM, EVRAKLAR YANMASA...
Seçimi kaybeden CHP’nin Antalya Belediye Başkanı’nın dumanı tepesinden çıkıyormuş.
Yok, yok! Antalya tepelerinden çıkan duman, yanan evrak dumanıdır.
Gitsin, sorsun tv’ciler. Neden evrak yakar bir belediye başkanı
Ateşle oynayanın cevabı pişkin olur.
“Onlar zaten yakılacak evraklardı.”
Bir belediyede yakılacak evraklar olması ve seçimlerin kaybedildiği gün akıllarına gelmesi...
Antalya’nın ormanları, yakılacak evrakların çokluğundan mı yanmıştı
Evrak yakan belediye başkanının sıfatı Prof. Dr. Savunucusu da mutlaka bir Prof. Dr. olur. Hem de Prof. Dr. oğlu Prof. Dr. olması daha iyi olur. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun feyizli cümlelerini duymak bu konuda, hakkımızdır.
BİZİM HAKKIMIZ
“Beşiktaş’tan ayrılan coşuyor” manşetini atmış bir gazete spor sayfasına. Beşiktaş’tan giden isimlerin, yeni kulüplerinde çok iyi oynadığını vurguluyorlar.
Doğrudur. Lakin bizimkilerin de hakkını yememek lazım.
Beşiktaş’ta öğrenmiş olamazlar mı
DERBİ, NE DER GİBİ
Galatasaray-Fenerbahçe maçının sonucu ne olur
Merak edilen bu. Tahmin çok.
Biz ne diyoruz: Fenerbahçe maçı alacak gibi, Caner gol atacak gibi...