Yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin olduğu her yerde ABD emperyalizmi mutlaka vardır. Üç tuzak kuruluşla o ülkeleri ele geçirir. IMF, Dünya Bankası ve AID, ABD’nin emperyalizmin hizmetindedir. Bu üç kuruluş, hemen “yardım”, “dış yardım” kavramlarını çağrıştırır. Yardım yapmak suretiyle ülkelere karabasan gibi çökerler. Başkan Kennedy 1961’de bu gerçeği şöyle açıklar:
“Dış yardım, ABD’nin dünyayı denetleme ve etkileme aracı olan ve kesinlikle çökecek ya da komünist bloka geçebilecek ülkelerin güçlendirilmesini sağlayan bir yöntemdir.”
Türkiye 1947 yılından beri bu kurumların ve bu düşüncenin işgali altındadır. Eğer Türkiye’nin birçok yerinde ABD üsleri varsa bu yardımların neticesinin sonucudur. Irak’a çökmesinin, Suriye’de yaşanan iç savaşın sebebi ABD ve AB ülkelerinin bitmek tükenmez istekleri ve enerji yataklarına ellerinde bulundurma istekleridir. Bütün mezheplerin birleşerek güç oluşturmaması için mezhep ve ırk savaşları çıkartarak; enerji yataklarını elinde bulunduran ülkeleri çökerttiler. ABD’de Türkiye ile ilgili hazırlanan her raporda, Türkiye’nin liberal ekonomik düzene geçmesi önerilir. Ancak, Kamu İktisabı Teşekkülleri’nin özelleştirilmesi bir türlü sağlanamaz ve Turgut Özal’a değin hiçbir politikacı bu konuda kesin bir söz verilmiş değildir. Turgut Özal siyasete soyunurken, oyunu kuralına göre oynamayı göze almıştı. Başarı için Amerika’nın ne istediğini bilerek adım atacağını bunun için de kesin söz verdiğini, Ufuk Güldemir, Teksas-Malatya adlı kitabında şöyle ifade eder:
“Özal ABD’nin Türkiye Başkonsolosu Newberry’nin Ortaköy’deki konutunda Türkiye Büyükelçisi Hupe ile konuşmaktadır. Büyükelçi,gayet açık ve net olarak olanlarını sorar. Özal’ın o gün söylediği sözler şudur:
“Kapıları sonuna kadar açacağız. İsteyen istediği yere yatırım da yapacak, toprak da alacak, ticaret de yapacak. Serbest piyasanın olmadığı yerde demokrasi de olmuyor. Ancak serbest piyasa ve rekabet anlayışı gelişirse demokrasi gelişiyor. Bakın, Batı’da serbest olmayan demokrasi var mı Bu dediklerimiz gerçekleşirse Türkiye, Ortadoğu’nun Amerika’sı olur”
Turgut Özal böylece vizeyi alır ve ABD için en iyi Türk’tür. Aynı yolu yıllar sonra Tayyip Erdoğan izleyecekti. İktidara giden yolun ABD’den geçtiğini kavrayan Erdoğan bir dizi görüşmelerden sonra vize alır. Ve böylece Özal’la başlayan özelleşme furyası 13 yıllık AKP iktidarında KİT’lerin hepsi özelleştirilir. Sadece ABD’nin değil AB’nin istediği bütün yasalar da çıkartılmıştır. Bu dönemde Kapitalizm en vahşi şekilde hayata geçirildi. Bankalar kârlılıkta ilk on sırayı aldı. Millet bir şekilde bankaların kucağına itilerek borçlandırıldı. ABD ve AB istiyor koltuğunu koruma adına Erdoğan istekleri bir bir yerine getiriyordu. Yollar köprüler, hastaneler, okullar yapılıyor fakat refahın adil olarak paylaşımı bir türlü gerçekleşmiyordu. 950 TL asgari ücret alanlara yapılanların masalları anlatılıyor ve uyutuluyordu. Bir gün bu uykudan uyanılacak ve yaşananların bir rüya olduğu anlaşılacaktır. İşte o zaman yaşanacak şok; kesinlikle artçı depremlere dönüşecektir. Umarım depremlere karşı bir savunma planımız vardır.