Her mağdur emekliye tapulu gayrimenkul verilmeli?

Abone Ol

2008 yılından bu yana emeklinin cebinden parası resmen araklanıyor!

Ayrıntılarını bir sonraki bölümde tarihleri ile, yasaları ile, rakamları ile yazdım.

Peki, bu nasıl tamir edilir?

Öncelikle ve ivedilikle emekli maaşları hesaplanırken 2008 yılı öncesindeki uygulamaya dönülmeli!

* Yani, emekli maaşı, asgari ücretin yüzde 50 fazlasına yükseltilmeli.

* Yani, bugün itibari ile asgari ücretli 17 bin TL alıyor, emekli maaşı da 25 bin TL’ye yükseltilmeli!

2008 yılından bu yana emeklilerin maaş kaybı ne kadarsa (bu hesabı işin uzmanları yapmalı) bu maaş kaybı emeklilere ferden ödenmeli.

Bütçe müsait değilse devletin elinde, Hazine’nin elinde arsalar var, tarlalar var, gayrimenkuller var.

Her emekliye alacağının karşılığında, Türkiye’nin herhangi bir köşesinde, tapulu gayrimenkul verilmeli.

Devlet, hükümet vatandaşıyla helalleşmeli midir? Evet bu manada helalleşme anlamlıdır ve olmalıdır!

Helalleşme ancak bu şekilde olabilir.

Bilmem siz ne düşünüyorsunuz?

EMEKLİNİN HAKKI NASIL GASBEDİLDİ?

16 yıl önce en düşük emekli maaşı, asgari ücretten yüzde 47 fazlaydı.

Yani, şu anda asgari ücret 17 bin TL. Emekli maaşının da 25 bin TL olması gerekiyor. 16 yıl önceki hesap böyle. Emeklinin alması gereken maaş bu.

Emeklilerin maaşlarının 2008’den bu yana her yıl erimesinin önünü açan yasa, 5754 sayılı yasa.

Bu yasa, 1 Ekim 2008’de getirildi ve emekli maaşı, asgari ücret karşısında her yıl ciddi şekilde eridi. Erimeye de devam ediyor.

***

* İşin özü şudur; 2008 yılına kadar emeklilerin maaşları, milli gelirin yüzde 100’ü oranında artırılırken, 2008’den sonra milli gelirin yüzde 30’u kadar artırılmaya başlandı.

* 1999’da 4447 sayılı kanunla Türkiye’nin her yıl milli gelirindeki artışın yüzde 100 oranının emekliye yansıtılması yöntemi uygulanmaya başladı.

* Sisteme prim ödemeyen, sadece yaşlandıkça sistemden para çeken emeklinin yaşam şartlarının mümkün olduğunca korunmasını sağlamak amacıyla bu kesimlerin maaşları, Türkiye’nin büyüme oranının yüzde 100’ü oranında artırıldı, anılan dönemde. Tüm hesaplar, ‘emekli nasıl daha iyi yaşar?’ın üzerine kuruluydu.

* Ülkemiz, 2008’de ekonomide önemli bir kavşağa girdi. Yurt dışındaki mortgage krizinin meydana getirdiği türbülans ekonomi yönetimini tedbirler almaya yöneltti.”

* Dönemin AKP yönetimi, “kriz bizi teğet geçecek” diye demeçler verdi ancak ekonomik sıkıntıyı aşmak için, ne yazık ki, o tarihlerde sayıları 10 milyon civarında olan emeklilerin maaşlarını düşürme yoluna gidildi.

* Ekonomik türbülansın etkilerini zayıflatmak için ilk akla gelen, emeklilere ödenen maaşlar oldu.

* Kırılma noktası olan 2008 yılından sonra emekli maaşlarının Türkiye’nin milli gelirinin yüzde 30’u kadar artırılması yöntemine geçildi.

* Yine 2008’e kadar olan primler de milli gelir artışı kadar primlenirken, 2008’den sonra yatan primlerin güncellemeleri de yüzde 30 oranında yapılmaya başlandı.

* “1999’da getirilen düzenleme ile prim güncellemelerinde, prim tutarı için önce mevcut enflasyon oranda artış uygulanıyordu. Sonra enflasyonla güncellenen tutarlar ayrıca milli gelire ekleniyordu. İşte emeklilere verilen ücretlerin düşürülmesi için sisteme müdahale edilmesine karar verilirken, bu eklenme kaldırıldı.”

* Dahası şuydu; “Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminde ilk ciddi reform olarak bilinen ve 1999’da 4447 sayılı kanunla getirilen düzenleme yok edilirken, emeklilere 1999’dan sonra 2008’e kadar fazladan yüzde 24 oranında ödeme yapıldığı gerekçe gösterildi ve o tutar da geri alınmaya başlandı!!!”

* Bu şekilde, emeklilerin maaşlarının her geçen yıl erimesinin önünü açan ve reform olarak sunulan 5754 sayılı kanun, 1 Ekim 2008’de getirildi.

* 5754 sayılı kanun ile ayrıca 16 Haziran 2006’da yasalaşan 5510 sayılı yasaya tabi düzenlemeler de iptal edildi.

Kısaca, “Emekliler neden bu durumda?” başlıklı öykünün özetinin özeti bu şekildedir… 

“DÖNÜŞÜ OLMAYAN BİR YERDEYİZ!”

Bir akademisyenin cümleleri şu sıralar sık paylaşılıyor, sosyal medyada.

Adı, Zeliha Bürtek…

* Mimarlık, sanat tarihi ve felsefe alanlarında akademik kariyer yaptı.

* 21 yıl boyunca çeşitli üniversitelerde ders verdi.

* MSGÜ'de (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) sosyoloji doktorası, Galatasaray Üniversitesi'nde de felsefe masterı yaptı. 

* Paris’te “Estetik” okudu ancak bu eğitimini yarıda bıraktı.

* 26 yıldır sokak hayvanlarını beslemeye kendisini adadı. Zeliha Hanım, hayvan sevgisiyle öne çıkan bir isim.

***

Peki, ne diyor, akademisyen Zeliha Bürtek? Kulak verelim;

* “Türkiye'nin şu anda en büyük sorunu sosyal çürüme. Dünya tarihi, iktisadi olarak her zaman toparlandı. Bir sürü krizler görüldü. Ekonomi her zaman toparlanır, kapital kendini yok etmez ama sosyal çürümeyi de düzeltemezsiniz. Şu anda Türkiye'de sosyal çürüme var. Bunun düzelmesi için çok zor, çok zor, dönüşü olmayan bir yerdeyiz.”

* “Sosyal çürüme şu etik denen şeyin yok olması, etik yaşam felsefesi demek. Türkiye'de yaşam felsefesi kalmadı. Yani şöyle bir şey söyleyeyim, yani Türk edebiyatını, Türk sinemasını, Türk tiyatrosunu düşünün. Bu edebiyatta, bu tiyatroda, sanatta hiçbir şekilde yazında ve düşünde hiçbir zaman için göçmen kültürü, mülteci kültürü ya da mafya ya da işte kara para aklama gibi kavramlar olmazdı. Ama şu anda biz yavaş yavaş kültürel anlamda bütün ortaya çıkacak yapıtlarda bu kavramlarla karşılaşmaya başlayacağız. Sosyal çürüme bu demek, başka bir toplum olduk. Biz Güney Amerika ülkesi değildik ama Güney Amerika ülkesi olmaya başladık. Çok tuhaf değil mi?”

 BİR ALINTI

* “Necmettin Erbakan olayı. Erbakan Hoca, 1960'larda kimlerle birlikte yola çıktıysa... Ölene kadar da onlarla birlikteydi. Partisi kapandı... Sürgüne yollandı... Yeniden parti kurdu... Ama yol arkadaşlarını hiç bırakmadı... Recai Kutan... Oğuzhan Asiltürk... Şevket Kazan... Lütfi Doğan... Fehim Adak...” (Yavuz Donat, Sabah Gazetesi, 2 Temmuz 2024)