Hepimiz suçluyuz

Abone Ol

“Gaziantep’te dokuz aylık bebek uğradığı tecavüz sonucunda iç kanama geçirerek hayatını kaybetti.”

Yazmayı içimizin almadığı, söylemeye bile dilimizin varmadığı bir acı... Suriye’den ülkemize sığınan ve günlük işçi olarak tarlada çalışan bir karı koca... Çalıştıkları tarlada kurdukları çadıra yatırılan ve anne babası uyuduğunu zannederken aslında dünyanın en büyük sapıklığına uğrayan yavru...

Merak ediyorum kaçımız gördü bu haberi? Merak ediyorum kaçımız “Acaba doğru mu” diye şüpheyle yaklaşmadan önce gerçekten bu dünyanın artık böylesi iğrenç bir yer olduğuna kanaat getirdi? Ve merak ediyorum acaba kaçımız bu olayda belli başlı birkaç kişiyi suçlamak yerine genel bir sorumlu tablosu çizdi?

Yoksa “Onlar da yurtlarını bırakıp bizim topraklarımıza gelmeselerdi” mi? “Onlardan bazıları da bizim yurdumuzda bozgunculuk çıkarıyor” mu? Yoksa “Elimizden ne gelir ki” mi? Ya da “Bana ne kardeşim ben mi yaptım” mı?

Evet, biz yaptık! Bu dünyayı böylesine biz kirlettik. Bu ülkeyi bu hale biz getirdik!

Evet, biz yaptık. En başta geçim standartlarını zorlayarak kadını çalışmak durumunda bıraktık. Yöneticiler olarak çalışanların emeğinin karşılığını vermediğimiz için kadınlarımız da kucaklarında bebeleriyle zor şartlar içinde çalışmak zorunda kaldı.

Biz yaptık. En masum diyebileceğimiz dizi ve filmlerde bile cinselliği ön plana çıkardığımız için zaten nefsine hâkim olma noktasında sıkıntı duyan insanlar böylesine azdı.

Biz yaptık. Kadınlarımız, genç kızlarımız anadan üryan bir şekilde sokaklarda arzı endam ettikleri için arttı bu saldırılar. Onlara güç yetirenler direk saldırarak ama onlara dokunamayanlar da kıyıya köşeye sıkıştırdıkları yavrucaklara saldırarak gösterdi çirkinliklerini...

Biz yaptık. Kötülüğe sesimizi her çıkarmayışımızda, her “Bana ne ben mi yaptım” deyişimizde bir vicdansız daha eklendi dünyaya.

Biz yaptık. Caydırıcı bir cezai yöntem uygulanmadığı için ve çoğu zaman bir şekilde davalar düşürüldüğü için korkmadı kimse, suç işlemekten...

Biz yaptık. Öylesine daldık ki kendi dünyamıza, öylesine meşguldük ki kendi hayatımızla, yanı başımızdaki komşumuzun bir ihtiyacı var mı bilemedik. Açları gözetmedik, çıplakları giydirmedik, çocuklarının sıkıntısını gidermedik...

Biz yaptık. Evlatlarımızı her şeyden önce Allah korkusuyla yetiştirmeye gayret etmedik. Bizim üzerine titremediğimiz ve kalbine Allah sevgisini koyamadığımız her çocuğun, daha doğmadan, anne karnındayken yeni atmaya başlayan kalbini Rabbiyle tanıştırmadığımız her bebeğin yıllar sonrasının tacizcisi, hırsızı, katili olabileceğini bilmedik...

Biz yaptık. Uyarma görevimizi, tebliğ etme vazifemizi ihmal ettik, belli bir halkanın dışına çıkamadık. Ahiret inancına çift dikiş atıldığını anlatma vazifemiz vardı insanlığa ama biz rahatımızdan taviz vermedik. Daha fazla koşup daha çok insana ulaşma gücümüz ve imkânımız varken biz yürümekle hatta sürünmekle yetindik... Ahiret inancı olan her insanın suç işlemekten korkacağını teoride bildik ama pratiğe dökemedik.

Biz yaptık. Evlenip bir eşle helal dairede birliktelik kurmanın artık günümüzde yadsınamaz bir ihtiyaç olduğunu bilemedik. Düğün prosedürleriyle ve ev geçindirme korkusuyla öyle zorladık ki gençlerimizi, evlilik yaşı geldiği ve evlenmeyi istediği halde bu konuda adım bile atamadılar. Allah’ın helal kıldığını dünyalık bir takım sebeplerle yaşayamayan pek çok genç harama düşmeye daha meyilli hale geldi.

Biz yaptık. Daha küçücükken ellerine verdiğimiz oyuncaklarda, izledikleri çizgi filmlerde cinsel objeleri gösterdik çocuklarımıza. Animasyonlara kadar inen bu görüntülere hiçbir kısıtlama getirmeyerek normal bir eylem olduğu izlenimlerini bıraktık onların zihinlerinde.

Biz yaptık. Hem duygusal hem fiziksel olarak evde helal yollarla ihtiyacını gidermedik eşimizin. Kadını izlediği dizideki erkek başrolün centilmenliğine, erkeği de aynı dizideki başrol kadının dişiliğine mahkûm ettik...

Evet, biz yaptık. Anne de olsak baba da, mücahit de olsak mücahide de, Başbakan da olsak muhtar da… Televizyoncusu, oyuncusu, oyuncakçısı, satıcısı, karısı, kocası... Biz hepimiz, bu ülke şirazeden çıkarken öylece seyrettik… Dokuz aylık bebeklere tecavüz edilirken, on beş yaşındaki kızlar defalarca kirletilirken biz de aslında oradaydık. Kimimiz çok kimimiz az, ama hepimiz sorumluyduk.

Hepimizin var körpe çocukları. Hepimizin var minicik yavruları, yeğenleri, kuzenleri, torunları... Gözlerimize ışıl ışıl baktıkları zaman içimizi ısıtan, minicik elleriyle ellerimize dokundukları zaman yüreğimizi saran cennet nimetleri...

“Herkesin başına bir jandarma dikemezsiniz. Yapılması gereken her insanın kalbine manevi bir jandarma dikilmesidir” politikasını evlerimize, işlerimize, devlet kademelerimize, eğitim sistemimize, vakıf ve partilerimize koymadığımız müddetçe de bu körpecik yavruların canı yanmaya devam edecek!..