Hayatın İçinden

Hazreti Nuh'un gemisi nerede? Yıllardır süren araştırmalar... Nuh'un gemisinin fiziksel özellikleri

Kur’an’da detaylarıyla anlatılan Nûh Tufanı, sadece bir kıssa değil; inanç, adalet ve ibret dolu bir yolculuğun sembolüdür.

Abone Ol

Kur’an’da Hz. Nûh’un tebliğ faaliyeti ve kavmini Allah’a kulluğa daveti, kavminin onu dinlemeyip inkârda ısrar etmesi üzerine ceza olarak tûfan musibetinin geldiği bildirilmekte, tûfanın cereyan ediş tarzı ile Nûh’un ilâhî emre uyup gemi yapması ve kendisine inananlarla birlikte tûfandan kurtulması, inanmayanların boğulması anlatılmakta, geminin şekli ve ölçüleri, gemiye binenlerin türü ve sayıları, tûfanın süresi gibi konularda bilgi yer almamaktadır.

Nûh kıssası A‘râf, Yûnus, Şuarâ ve Nûh sûrelerinde de geçmekle birlikte en ayrıntılı biçimde Hûd sûresinde nakledilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de bildirildiğine göre Nûh tûfanının muhatabı Nûh kavminin inanmayanlarıdır ve tûfan onları cezalandırmak için gönderilmiştir.

NÛH KAVMİNİN YAŞADIĞI BÖLGEYE HAS OLMASI

Nûh’un davetini duymayanların cezalandırılması ilâhî adaletle bağdaşmaz, dolayısıyla Nûh tûfanının yalnız Nûh kavminin yaşadığı bölgeye has olması gerekir.

Hz. Nûh’un peygamber gönderildiği kavim, putperestti. Nûh onları bir olan Allah’a kulluğa davet ettiği, putları bırakıp Allah’a dönmeleri için çok uğraştığı halde onlar putlara tapmaktan vazgeçmedikleri gibi, “Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved’den, Süvâ‘dan, Yegūs’tan, Yeûk’tan ve Nesr’den asla vazgeçmeyin” diyerek (Nûh 71/23) insanları Nûh’un davetinden uzaklaştırmışlardı.

Hz. Nûh, kavmini Allah’tan başkasına tapmama konusunda uyarmış, aksi takdirde başlarına gelecek azabı kendilerine haber vermiş (Nûh 71/1-4), uzun mücadeleler sonunda kavminin putperestlikten vazgeçmediğini görünce inanmayanları cezalandırması için Allah’a dua etmiş (eş-Şuarâ 26/118-119; Nûh 71/1-28), Allah da onun duasını kabul etmiş ve inkârcı kavminin tûfanla helâk edileceğini, kendisinin ve inananların kurtulacağını bildirerek bir gemi yapmasını istemiştir (Hûd 11/36-39).

Kur’an’da bu gemiyle ilgili olarak sadece tahtalardan yapıldığı ve çivilerle çakıldığı bilgisi yer almakta (el-Kamer 54/13), geminin diğer nitelikleri hakkında bilgi verilmemektedir.

GEMİNİN NASIL YAPILACAĞINI CEBRÂİL ÖĞRETİR

“Gözlerimizin önünde ve vahyimiz uyarınca gemiyi yap” emri gelince (Hûd 11/37) rivayete göre Hz. Nûh tahtayı nereden bulacağını sorar, ona ağaç dikmesi emredilir ve o da Hint meşesi denilen ağaçları diker. Kırk yıl sonra bu ağaçları keserek gemiyi yapar. Ona geminin nasıl yapılacağını Cebrâil öğretir.

Geminin başı horozun başı, gövdesi kuş gövdesi, arka kısmı horozun kuyruğunu andırmaktadır. İki yanında kapılar vardır ve üç kattır. Uzunluğu 660, genişliği 330, yüksekliği 33 zirâdır. Geminin ölçüleriyle ilgili olarak 80 × 50 × 30 zirâ rivayeti de vardır (Sa‘lebî, s. 55; Fîrûzâbâdî, VI, 29). Bu konudaki başka bir rivayete göre ise havâriler Hz. Îsâ’ya gelerek tûfan hakkında bilgi verecek birini diriltmesini isterler. Hz. Îsâ da Nûh’un oğlu Sâm’ı diriltir, o da gemi ve tûfanla ilgili bilgiler verir (Sa‘lebî, s. 59; İA, IX, 345).

Gemi yapılırken kavmi Nûh ile alay etmiş, gemiyi tamamlayınca Nûh’a canlıların her birinden birer çift ile “haklarında hüküm verilmiş olanlar dışında” ailesini ve iman edenleri gemiye bindirmesi emredilmiştir (Hûd 11/40).

Tevrat’ta Nûh’un üç oğlunun eşleriyle birlikte gemiye bindiği belirtilirken Kur’an’da daha önce haklarında hüküm verilmiş olanlar dışında kalan ailesi söz konusu edilmekte, Nûh’a inanmayan karısı ile (et-Tahrîm 66/10) oğlunun (Hûd 11/43) gemiye binmedikleri ve boğuldukları belirtilmektedir.

Gemiye alınan hayvanlara gelince, Tevrat’takinin aksine Kur’an’da birer çift alındığı kaydedilmektedir. Bu hayvanların yeryüzündeki bütün canlı türlerinden değil, Nûh’un sahip olduğu evcil hayvanlardan damızlık olarak alınmış olmasının daha mâkul görüldüğü ifade edilmektedir (Muhammed Esed, s. 432; Sarıkçıoğlu, IX/1-4 [1996], s. 200).

Kısas-ı enbiyâ kitaplarında gemiye alınan hayvanlarla ilgili rivayetler vardır. Nûh gemiye önce karıncaları, en sonda merkebi alır. Merkep ağır ağır girer, çünkü İblîs onu kuyruğundan çekmektedir. Sabırsızlanan Nûh, “Şeytanla beraber olsan da yine gir” diye bağırınca şeytan da gemiye girer.

Filin kuyruğundan domuz, aslandan da kedi dünyaya gelir. Aslanın yanında öküz, kurdun yanında keçi, yırtıcı kuşların yanında güvercinin yaşayabilmesi için Allah onların yırtıcılık güdülerini köreltir.

Hz. Nûh evcil hayvanları ve yırtıcı kuşları birinci kata, vahşi hayvanları orta kata koyar, kendisi ve inananlar da üst kata yerleşir.

Kıssaya göre gemideki insanların sayısı yedi ile seksen arasında değişmektedir.

Kābil’in zürriyeti boğulur. Nûh gemiye Âdem’in naaşını da alır. Gemidekilerin nefislerine hâkim olmaları gerekmektedir ve bu emri unutan Hâm’ın derisi siyahlaşır.

Harem-i şerif ve Kudüs’teki kutsal mekânlar tûfandan etkilenmez. Kâbe tûfan sırasında göğe kaldırılır (Sa‘lebî, s. 56-57; İA, IX, 345).

Daha sonra göğün kapıları açılmış, yerin kaynakları fışkırmış, göğün ve yerin suları birleşmiş, gemi azgın suların üzerinde yüzerken Nûh ve beraberindekiler kurtulmuş, Nûh’un eşi ve bir oğlu dahil inanmayanlar boğulmuştur (Hûd 11/40-47; el-Mü’minûn 23/26-29; el-Furkān 25/37; el-Kamer 54/9-17).

Kırk gün, kırk gece gök suyunu boşaltmış, yer suyunu fışkırtmış, daha sonra gemi yüzmeye başlamış ve altı ay su üzerinde kalmıştır (Sa‘lebî, s. 58). “Ey yer suyunu yut, ey gök suyunu tut” denilmek suretiyle tûfan sona erince gemi Cûdî’ye oturmuş (Hûd 11/44), ve Nûh’a, “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte olanlara bizden selâm ve bereketle gemiden in” denilmiştir (Hûd 11/48).

CÛDÎ’NİN HANGİ DAĞ OLDUĞU KONUSUNDA ÂLİMLER ARASINDA FARKLI GÖRÜŞLER VARDIR!

Kur’an’da geminin oturduğu bildirilen Cûdî’nin hangi dağ olduğu konusunda âlimler arasında farklı görüşler vardır (a.g.e., s. 58; bk. CÛDÎ DAĞI); bunun bir dağın özel adı olmayıp “bereketli topraklar” anlamına geldiği ve Nûh ile beraberindekilerin tûfan sonrası bereketli topraklara indirildikleri de ifade edilmektedir (Sarıkçıoğlu, IX/1-4 [1996], s. 203).

İslâmî kaynaklarda yer alan rivayetlere göre tûfan Ab ayının 13’ünde ve Hz. Nûh 600 yaşında iken başlamış, 10 Receb’de Nûh ve beraberindekiler gemiye binmiş, altı ay gemide kalmış ve 10 Muharrem’de gemiden çıkmıştır. Gemiden inen Nûh ve beraberindekiler Cezîre diyarında Sûk Semânin adı verilen bir köy kurmuştur (Sa‘lebî, s. 60).

SULAR EN YÜKSEK DAĞLARI ON BEŞ ARŞIN AŞMIŞTIR

Tevrat’ın Sumer ve Bâbil rivayetlerinin etkisini taşıyan, Nûh tûfanının bütün dünyayı kapladığı şeklindeki ifadesi tartışmalara yol açmış, bu yüzden de Nûh tûfanının evrenselliğine veya mahallî oluşuna dair çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Nûh tûfanının evrenselliğini savunanların en önemli delili tûfan rivayetlerinin neredeyse bütün dünyayı kaplayacak şekilde yaygın oluşudur. Nitekim Tevrat’a göre tûfan bütün yeryüzünü kaplayan, Nûh ve ailesi dışında bütün insanlığı yok eden su felâketidir. Tûfan bütün yeryüzünü kaplayınca dağlar sular altında kalmış, sular en yüksek dağları on beş arşın aşmıştır (Tekvîn, 6/5-8, 13, 17; 7/4).

Sadece Nûh ile ona inananların kurtulduğu ve diğer bütün canlıların öldüğü, Nûh’un insanlığın ikinci atası sayıldığı inancı nazarı dikkate alınırsa hemen hemen bütün dünyada yaygın olan tûfan rivayetlerinin menşeinin bir olduğu ve oradan bütün dünyaya yayıldığı düşünülebilir.

Fakat çeşitli kültürlerde mevcut tûfan rivayetlerinin birçoğu Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an’daki tûfan kıssasından farklılık taşımaktadır. Bu rivayetlerden bazılarında tûfan dünya çapında değil mahallîdir ve çok defa olayın kahramanları kendilerini tanrıların yardımı olmadan gemiyle veya dağlara tırmanarak kurtarmakta, tûfan da birkaç günden birkaç yıla kadar sürmektedir (IDB, II, 280).

Diğer taraftan eski çağlarda yaşayan insanlar dünya denilince sadece kendi bulundukları ülkeyi ya da bilebildikleri yerleri anlıyorlardı. Meselâ Kral Sargon tarafından yaptırılan haritada sadece Mezopotamya ve çevresi gösterilmiş, bu yüzden de Mezopotamya’da meydana gelen tûfanın dünya çapında olduğu sanılmıştır. Mezopotamyalılar’a göre evren yalnız kendi yaşadıkları yerlerden ibaretti. Onlar başka kıtaların, ülkelerin varlığından haberdar değildi.

Bu sebeple karşılaştıkları bir âfeti evrensel diye nitelendirmelerini tabii karşılamak gerekir.

Tevrat’ın verdiği bilgilerden hareketle ortaya çıkarılan kronolojik tabloya göre Hz. İbrâhim, Nûh tûfanından 292 yıl sonra doğmuştur (NDB, s. 134); bu da tûfanın milâttan önce XXII veya XXI. yüzyıllarda vuku bulduğunu gösterir.

Öte yandan yahudilerin kullandığı takvime göre 2010 yılı 5771’e tekabül etmektedir ve Nûh tûfanı günümüzden 4115 yıl önce meydana gelmiştir. Halbuki o dönemde yeryüzünde birçok medeniyet vardı, bu medeniyetler tûfan sonrasında da yaşamıştır.

Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’e göre Hz. Nûh kendi kavmine peygamber olarak gönderilmiş (eş-Şuarâ 26/106) ve tûfan Nûh’un kavminden iman etmeyenleri cezalandırmak için gelmiştir (el-A‘râf 7/59-64; Hûd 11/25-49; el-Furkān 25/37; eş-Şuarâ 26/105-122; el-Kamer 54/9-16); dolayısıyla bir kavmin inanmayanları için gelen bir felâketi bütün dünyaya teşmil edip bazı inançsızlar sebebiyle canlıları yok etmek ilâhî adaletle bağdaşmamaktadır.

İnsanlık için gönderilen tek peygamber Hz. Muhammed’dir.

Bu gerekçelerden hareketle genellikle tûfanın sadece Nûh’un yaşadığı bölgeye özgü olduğu ve gemiye alınan hayvanların da Nûh’un kendi çiftliğindeki evcil hayvanlar olduğu görüşü benimsenmektedir (Köksoy, s. 107; Ateş, XVI, 274; Sarıkçıoğlu, IX/1-4 [1996], s. 199).

NUH'UN GEMİSİNİN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ

Nuh'un Gemisi, Ağrı Dağı'nın güney karşısındaki Telçeker ile Üzengili köyleri arasında doğal bir anıttır. Aslında bu anıt, gemi biçiminde bir şekil, iz (siluet) dir. Kalıntı, Türkiye - İran Transit Yoluna 3,5 km. mesafededir.

Nuh Tufanı sonucunda karaya oturan geminin burada kaldığı öne sürülmektedir. Buranın halk arasındaki adı, Cudi Dağı'dır. 1983 yılından itibaren kutsal geminin kalıntılarını burada arama çalışmaları hızlanmıştır. Başta James İrwin olmak üzere Amerikalı araştırmacılar burayı çok yönlü incelemişlerdir.

Türk bilim adamları (Atatürk Üniversitesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, MTA Enstitüsü elemanları) da bu oluşumu bilimsel yönden incelemişlerdir. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu 17 Eylül 1987 tarih ve 3657 sayılı kararı ile gemi kütlesinin 'Korunması gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlığı' özelliği gösterdiğini belirttiğinden, burası doğal sit alanı ve açık hava müzesi olarak koruma altına alınmıştır.

Geminin kalıntısı kuş bakışı görülecek bir yere Turistlik nitelikli bir kafeterya yapılmıştır.

Nuh'un Gemisinin izi, 11 Eylül 1959 günü Harita Yüzbaşısı İhsan DURUPINAR, doğu bölgesinin havadan çekilmiş fotometrik haritalarını tetkik ederken ilginç bir resmi buldu.

Resim bütün dünyayı ilgilendiriyordu. Bunun Nuh'un Gemisi olma ihtimali vardı. Bu tarihten sonra Ağrı Dağı ve Telçeker Köyü üstündeki heyelan bölgesinde gemi aramaları hızlandı.

Heyelan bölgesi, Ağrı Dağı'nın tam güney karşısında, Doğubayazıt - Gürbulak yolunun güneyinde, Telçeker ve Üzengili köylerinin yamaçlarındadır. Burada gemi biçimli bir şekil vardır ki, Harita Yüzbaşısının üzerinde durduğu toprak şekil budur. İlk bakışta gerçekten gemiye benzeyen bu yapının heyelanın etkisiyle mi, yoksa Nuh'un Gemisinin karaya oturduğu yer mi olduğu henüz tartışma konusudur. Şekil Nuh'un Gemisi olması kadar ilginç olmakla beraber, doğal anıt niteliğindedir. Yerkabuğunun bir oyunu sonucunda oluşsa dahi şekil yer bilimleri açısından da ilginçtir.

Gemi kütlesi, sürekli heyelan olan ve akıntının bütün şiddetiyle devam ettiği yamaçta olduğu halde yerinde sabit kalmış, şekil bozulmamıştır. Kütlenin biçimi, insanoğlunun yaptığı ilk gemilere benzerlik göstermektedir. Baş tarafı çok dar, arka kısmı ortaya doğru daralmış haldedir.

Boyut olarak 165 m. x 50 m. x 13 m. ölçüsündedir. (Bu rakamlar, kutsal kitaplarda belirtilen ölçülere uymaktadır.) Çevresini oluşturan toprak, kıyasla; gemi kütlesinin malzemesi kuvvetli bir fiziksel bir mukavemete sahiptir.

Gemi içinde ve yüzeyinde üç ayrı seviyede dizilmiş, eşit aralıklarla dağılmış ve fiziksel farklılıklar gösteren bölümler mevcuttur. Geminin muhtelif yerlerinde gemi direklerini andıran boşluk ve tümsekler vardır.

---