Geride bıraktığımız hafta sonuna doğru açıklanan cari
açık rakamları, Türkiye ekonomisinin neden kırılgan beşli olarak anılan ülkeler
arasında yer aldığını gözler önüne seriyor. 2013 yılı genelinde cari açığımız
65 milyar dolar seviyesini aşarak gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 8 ine
ulaşmış; 8.3 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen Aralık ayı açığı ise aylık
bazda tüm zamanların rekorunu kırmış...
Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sınai üretim
artmıyor, enflasyon rakamları öngörülenin üzerine çıkarak baskısını
yükseltiyor, ekonomi durgunlaşıyor ve işsizlik alarm veriyor; fakat cari açık
gerilemiyor, geriletilemiyor. Gelişmekte olan ülkelere yönelik küresel algının
olumsuzlaşması ise çok daha kötü dönemlerin yola çıktığını, en olumsuzun henüz
yaşanmadığını ve her gelen yılın gideni aratmaya devam edeceğini söylüyor.
Beklentileri olumlu çizgide tutmaya ve günü kurtarmaya çalışarak
istikrarsızlaşmanın önlenemeyeceğini dikkate almak gerekiyor. Geride
bıraktığımız senenin ilk çeyrek döneminde Başbakan ın müdahalesi ile gaza basma
tercihine yönelinmiş olunmasının bedeli çok ağır olacak gibi görünüyor. Ayrıca
açıklanan resmi rakamların ülkemiz gerçeklerini tam yansıtmadığını ve
olumsuzluğu kısmen giderdiğini de hesaba katmak gerekiyor.
Bu aşamadan sonra altın ithalatı olmasa az da olsa cari
açığımız küçülmeye devam ediyordu veya sıkıntı enerji ithalatından
kaynaklanıyor şeklindeki söylemler durumu düzeltmiyor. Ekonomiye ilişkin
rakamları olduğundan çok daha iyi göstermek de, artık beklentiler yolu ile
günün kurtarılmasına yardım edemeyecek. Otoriterleşme yönündeki eğilimler yolu
ile her türlü eleştiriyi yasaklamaya çalışmak da algılamaların daha da
kötüleşmesini önleyemeyecek. Gaza veya frene basmak durumu düzeltemeyecek.
Kısa vadede tek bir tercih şansımız var: Ya ekonomi sert
bir şekilde daralacak, ya da enflasyon baskıları kontrolsüz bir şekilde
artacak. Herhangi bir ağırlaşmış ve birikmiş sorunları tetikleyecek ve
gelişmeler türü ile kontrolden çıkacak. Risk algısını olduğundan çok düşük
göstermek mümkün olamayacak, güvensizlik ve istikrarsızlık dalgalı bir şekilde
yükselecek. Asıl önemlisi olumsuzlukların yaşanmasını seçimler sonrasına
ötelemek ve göz boyamak giderek imkansızlaşacak.
Döviz kuru, enflasyon ve faizlerin orta vadede
yükselmesini önlemeye odaklanır iseniz, işsizlik patlayacak ve ekonomi duracak,
sorunlu krediler yeni rekorlara koşarken azalan bütçe gelirleri nedeniyle açık
patlayacak. Yok eğer ekonomi daralmasın derseniz döviz kuru kontrolden çıkacak,
enflasyon ve faizleri de peşinde sürükleyecek. Son on yıldaki yanlış
politikaların ürettiği büyük dengesizlikler ve ağırlaştırdığı sorunların
faturası çok can yakacak. Hesapsızca borçlanarak rant yaratmak uğruna
taşa-toprağa yatırmanın bedeli çok ağır olacak. Tarihteki sayısız örnekte
olduğu gibi ortak aklı dışlayıp nefsinin peşinde koşanlar tarafından yönetilen
ülkelerde neler yaşandı ise bir benzeri tekrarlanacak.
Küçük Orta Boy İşletmeler bazında nakit sıkışıklığı
algısının anormal seviyelere sıçraması, tüketici güveninin çökmesi ve bunlarla
eşanlı olarak yabancı yatırımcılarda risk algısının tavan yapması ancak ciddi
kriz dönemlerinde bir araya gelebilecek eğilimlerdir. Ortaya çıktığında
ekonomiyi teğet geçmesi mümkün değildir. Siyaseten otoriterleşme eğilimi söz
konusu eğilimleri azdırmaktan ve ortaya çıkacak tahribatı büyütmekten başka bir
işe yaramaz. Bu gerçeklerin hiç yazılmaması veya konuşulmaması yaşanacakların
seyrini değiştiremez. Yanlış kişilere veya politikalara güvenmenin bedeli her
zaman ağır olmuştur, bu kez farklı olması için herhangi bir sebep yoktur.
Hayal tacirliği yapanlara itibar etmeyi bir kenara
bırakıp, kemerlerinizi bağlayarak tedbirli olmaya çalışmanızda yarar var...