Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimize, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
“Kork Allah’tan korkmayandan” denilir. Fert ve toplumu canlı ve diri tutan şeylerden birisi de hayâdır. Hayâ; utanma, çekinme, ar, edep, namus, iffet, Allah korkusuyla günahtan sakınma gibi anlamlara gelir. Hayâ; nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesi, kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terk edilmesinden dolayı kişinin yüzünü kızartan sıkıntı hali olarak tanımlanmaktadır. Kınalızade Ali Efendi, hayâ hakkında şu tanımlamayı yapar: “Hayâ; utanma, hicap, ar anlamlarına gelir. Edebe aykırı olan olaylar meydana gelince kalbin duyarlılık kazanması ve ıstırap duymasıdır. Bu halin belirtisi derhal hayâ sahibi kişinin üzerinde görülür. Çünkü bu çirkin olaydan dolayı, hayâ faziletine bürünmüş kişinin benliği bundan etkilenir. Hayâ, kişiye fazilet yollarını, madden ve manen ilerleme yollarını gösterir. Edep ve hayâdan mahrum olan insan, her türlü iğrenç işe girişir. Yaptığı çirkin işlerden üzüntü duymayan insanı, ahlâk ve fazilet yollarına sevk etmek zordur. Toplumun gelişmesi, utanma duygusunun canlı bir şekilde aralarında yaygınlaşmasıyla yakından ilgilidir.” Maverdi, hayâyı; Allah’a karşı hayâ, insanlara karşı hayâ, kişinin kendine karşı hayâsı olmak üzere üç kısma ayırır. Allah’a karşı hayâ, O’nun emir ve yasaklarına uymakla olur. İnsanlara karşı hayâ, onlara eziyet etmemek ve yanlarında çirkin işler yapmaktan ve çirkin sözler söylemekten kaçınmakla olur. Kişinin kendine karşı hayâsı ise, edepli olması demektir. Hayâ; ölümün zıddı olan canlılık manasında olan hayat kelimesinden türetilmiş olmasıyla, insanın maddi hayatiyetini devam ettiren kan damarları gibi hayânın da insanın manevi canlılığını temin eden can damarı mesabesinde olduğuna işaret edilmektedir. Maddi canlılığı devam ettiren kan damarları çatladığında ve önlem alınmadığında hayat sona ererse, manevi canlılığı devam ettiren hayâ damarı da çatlayınca, insan da manevi hayatını kaybeder ve maneviyattan yoksun bir canlı haline gelir. Yine vücudun maddi canlılığını ve organların birbiriyle kenetlenmiş şekilde ayakta durmasını sağlayan ruh olduğu gibi, manevi hayatı da ayakta tutan hayâdır. Bu bakımdan insanın hayâsı, ruhu ve can damarı kadar hatta ondan daha da önemlidir.
AHLÂK
Peygamberimiz şöyle buyurur: “Her dinin bir ahlâkı vardır. İslam’ın ahlâkı da hayâdır.” Hayâ; her güzel amelin, davranışın esasıdır. Yine Peygamberimiz şöyle buyurur: “İman yetmiş veya altmış küsur şubedir. En üst derecesi “la ilahe illallah” demek, en alt derecesi de, geçenlere zarar verecek şeyleri yoldan gidermektir. Hayâ da imandan bir şubedir.” Bu hadis, hayânın imanla ilişkisini ortaya koyar. Kişinin Müslüman olabilmesi için, dinen inanılması zorunlu olan hususlara yürekten inanması; yaşadığı toplumda Müslüman olduğunun bilinmesi için imanını diliyle de ikrar etmesi gerekir. Hadiste, hayânın imandan bir parça olduğu ifade edilmiştir, çünkü iman, sonuçta Allah’ın emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak şeklinde dışa yansır. İşte, günahlardan kaçınmak hayâ sayesinde gerçekleşince, hayâ imanın bir şube gibi olmuş olur. Hayâ; siyasetin de, ticaretin de, talim ve terbiyenin de mayasıdır. İnsan; inancı ve hayâ duygusu ile nefis ve şeytanın kötü telkinleri arasında mücadele halindedir. İmanı sağlam ve hayâ duygusu yerinde olan lider ve kadroları, adil bir düzeni esas alarak yönettiği topluma zulmetmez, faizden, haksız vergilerden, israftan kaçınır, talim ve terbiye işini Kur’an’la yürütür, kötülük ve haramlardan uzak durur. Buna karşılık, Allah inancı zayıf, hayâ perdesi yırtılmış, nefsine ve şeytana yenik düşmüş lider ve kadroları tarafından yönetilen bir ülkede zulüm, kötülükler ve haramlar hâkim olur. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Hayâ etmedikten sonra dilediğin şeyi yap, sözü, insanların ilk peygamberden itibaren işittiği sözlerdendir.” Bu hadis, hayâ duygusunu yitirmiş kişilerin kötülükleri kolayca yapabileceğine işaret ediyor. Faizci kapitalist düzen ile materyalist eğitim, hayâsızlığı esas aldığı için dikiş tutmuyor. Çünkü Peygamberimizin; “hayâ ancak hayır getirir” ifadesiyle bu veciz bir şekilde ifade edilmiştir.
MANEVİ SAVUNMA
Hayâ, fert ve toplum üzerinde bir süzgeç ve kontrol mekanizması kurar. Bu yönüyle hayânın; “fert ve toplumun manevi savunma sistemi” olarak değerlendirilmesi anlamlıdır. Hayânın hepsi hayırdır. İnsanlık tarihinin tek hak dini İslam, fert ve toplumun maddi ihtiyaçları kadar ruhi ihtiyaçlarını da dikkate alır ve devamlı surette yaratan, yaşatan, yöneten Allah ile bağlantı içinde olunmasını ister. Maneviyat; inanmak ve ibadet etmenin yanı sıra bu değerlerin insanda meydana getirdiği yüksek bir olgunluktur. Bu olgunluk içerisinde, Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınma, doğru sözlü olma, başkalarına iyilik yapma, fedakârlık, israftan kaçınma gibi özelliklerin yanında insanın önemli manevi değerlerinden biri olan hayâ da yer alır. Allah’tan hayâ eden fert ve toplumlar din ve düzen olarak İslam’dan başka bir yerde karar kılmazlar. Dünya hayatı bir imtihan ise, bu imtihan ancak Allah’tan hayâ etmek ile kazanılır. Bu hayânın göstergesi ise, hayatın “iman ve cihat” ikame edilmesidir. Hadid 4: “O gökleri ve yeri altı günde, altı devirde yaratandır. Sonra arş üzerinde sınırsız kudret ve iktidar makamında hükümranlığını kurandır. Yere atılan tohumu, yere düşen yağmuru bilir, yerden çıkan ekini, suyu ve madenleri bilir. Gökten ineni bilir, gökte yükseleni bilir. Nerede olsanız, Allah orda sizinle beraberdir. Allah işlediğiniz amelleri biliyor, görüyor” ayetini iyi özümseyenler Allah’a karşı hayâlı olurlar. Bu anlayışa sahip olmak Milli Görüş’tür. Selam hidayete tabi olanlara…