Proust, İnsan ancak hatırladığı şeye sadık kalabilir ve
ancak bildiği şeyi hatırlar der. Buradan yola çıkarsak hatırlamanın bilinçli
bir eylem olduğunu, içinde bilgi barındırdığını ifade edebiliriz. Hatta şöyle
de diyebiliriz; hatırlamak ve unutmak tıpkı yaşam ve ölüm gibi bir devinim
içerisindedir. İnsanın dünyaya adım atmasıyla başlayan süreç, ölene kadar devam
eder. Bu süreç içerisinde yaşananlar yenilendikçe eskiler arşive kaldırılır.
Aralarından belki birçoğu unutulur ancak hatıralar hep taze kalır, çünkü birçok
şey hatırlamaya sebebiyet verir. Maalesef bugünün insanına, hatırlamaktan daha
çok unutmak ve üzerinde durmadan geçip gitmek, yaşarmış gibi yapmak daha
anlamlı geliyor. Çünkü dizayn edilen yaşam tarzı kişisel tarih sevmiyor,
tasvip etmiyor. Yaşam alanlarından, sosyal ortamlara varana kadar, her şey çok
hızlı bir devinim içerisinde ve durmaya, hissetmeye görmeye pek müsait değil.
Çünkü kurgulanan hafıza ve yaşam biçimi, neyi ne kadar diri tutacaksa bu ancak
modern tüketim düzeninin vereceği karara göre gerçekleşir. Yani istenilen kadar
hatıra biriktirebilir, hatırlayabilirsin. Hattı zatında elinde her anı
ölümsüzleştirdiğin telefonlar ve bir sürü aygıtla istemediğin kadar hatıra
toparlayabilirsin ama hiçbiri saklanmaya, muhafaza edilmeye değmez. Eskir,
modası geçer, ki çoğunluğu ilk kaydedildiği anın ardından silinebilir. Çünkü an
geçmiştir ve üzerinde durulacak kadar kıymetli değildir. Onun için insani
münasebetlerde çok yavan ve geçicidir.
Hayatımızı kuşatan makineler, modern kent insanının en
önemli güvenlik sembolü olarak hayatın merkezine yerleşmiştir. Metroların,
sokak lambalarının, telefonların, sinyallerin, sensorların, mutfak
makinelerinin işlemesi insanın kendini güvende hissetmesi için en öncelikli
ihtiyaç haline gelmiştir. Makinelerin tıkır tıkır işlemesi her şeyin normal
seyrinde aktığının göstergesidir. Ve bu durumda paniğe gerek yoktur. Modern
insan cihaza bağlı olarak yaşam mücadelesi veren bir hastadan pek de farklı
değildir. Görünmez kablolarla aslında hayatı sistematik hale getirilmiş ve
hafıza kartının hacmine göre bir hayat kurgulanmıştır. Bellek fazlalıklara
ihtiyaç duymaz. Çünkü kafası karışırsa sitemin istemediği hasarlara yol açar.
Onun için evler, ev eşyaları, araçlar (kap kaçak) lar müzeliktir. Orada
saklanabilir ve orada arada ziyaret edilip, görülebilir. Muhtemel ki her yeni
nesille birlikte hal de, mahal de muhal olacak. Kişisel tarihin kaybolduğu
yerde toplumsal tarih ve bellek de sıfırlanacaktır. Aidiyetler, farklılıklar
barkotların başındaki harf ve rakam koduna kadar düşebilir. Bir zamanlar var
olan insanların yaşadıkları tecrübeler şiir, tarih, siyaset bilimi, sanat vb.
ile bir şekilde aktarılsa da bugünün insanı için geçmiş ne ifade ediyorsa o
kadar şey ifade eder. Surlar, kaleler, diller, mezarlar ne anlam ifade ediyorsa,
bugünün devasa varlıkları belki yarın o kadar bile anlamlı olamayabilir.
Özgürlük arayışının sonucu gelinen nokta tam bir çıkmaz sokak. Anlıyoruz ki
özgürlük, modern insan için sadece bir yanılsama şeklinde yer bulabilecek.
Camus un işaret ettiği İstemek çelişkilere yol açmaktır karmaşasına, hafızayı
sıfırlayarak düşülmüştür.
Hoyratça dizayn ettiğimiz yeni yaşantı bize yaşama
enerjisi vermiyor aksine bütün enerjiyi sömürüyor. Sözde, insanı daha rahat
ettirecek konfora doğru yöneltiyor ama konfor içinde yok ediyor. İçine geriye
dönmek korkusu sinmiş insan, hiçbir şey hatırlamak istemiyor. Kendisini,
oluşturan bir şeye rastlamaktan korkuyor. Onun için kozmetik ve estetik hızla
ilerliyor. Tüketim kültürünün ana üssünde yüzyıllık binalarda hayat devam ediyor.
Üç kuşak aynı yerde yaşıyor. Yüz yıldır bilmem kaç basamaklı merdivenden
insanlar halen tırmanıp duruyor. Peki bizdeki bu hızlı değişim, hızla bir
kuşağa bile hatıra bırakmayacak yaşam biçimi neden sorgulanmıyor. Acaba
hoyratlık, lüks, kadir kıymet bilmezlik bizde bir kültür haline geldi de biz mi
farkında değiliz Belki de biraz gökyüzüne bakmaya, biraz toprakla haşır neşir
olmaya çalışmalıyız. Bir de kişisel tarih demek, güçlü toplumsal bellek
demektir. O da hamasete düşmeden büyüyen, güzelleşen ve güzelleştiren bir çaba
demektir. Aletlerin esiri olmadan (Peki onlar) yeryüzüne hiç bakmazlar
mı (26:7) uyarısına bir kulak verelim. Belki de fakr ımızı fark eder, Kudreti ni tefekkür ederiz. Hoşça bakın
zatınıza
TAŞ GEMİ
Belki de konuk etmek için güneşi
şamdan çiçeklerin gurbetine,
bir pencere, yeter bana
(Füruğ Ferruhzad)
Not: Bu hafta müziğimiz Sefa Şahin den. Gayrı Dayanamam
Ben Bu Hasrete yi dinliyoruz. Mehmet Erenler in icra ettiği tercihimiz.
Bozlakların rüzgârına bırakıyoruz kendimizi. Çorum yöresine ait bu türkü ile
gidemeyenleri, gidip de ardında yara bırakanları anıyoruz. Türkü sarıyoruz
kanayan her yaraya.
Bize Kadar
1- Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu ne güzel söylemiş, İnsan
gönülden ibârettir.
2- Dücane Cündioğlu, kalıpları sökmeye devam ediyor ve
Değişmez yasadır: sloganlar ve klişeler güçlendikçe zekâ geriler diyor.
3- Hacı Bektaşi Veli Dili, dini, rengi ne olursa olsun
iyiler iyidir der.
4- Neşet Ertaş ın söylediği gibi Gönülden gönle gider
yol gizli gizli.
5- Jose Ortega Y Gasset - Sevgi Üstüne de Gerçek sevgi,
kendini bir bakıma çekebildiği acılar ve ıstıraplarla belli eder; en iyi
bunlarla ölçülür ve hesaplanır der.
6- Yakup Arslan, Zorluklara, zulme karşı bir araya gelip
kenetlenen dostları menfaatler ayıramaz diyor. Sen dersinde olmaz mı Olur,
hocam.
7- Halil Çakmaktaş, Göğsümüzde taşıdığımız iman,
Patani den Mısır a, bütün çocukların tebessümünün teminatı olduğunu
unutmamalıyız diyor.
8- Ömer Şahin, Sizi nasıl etiketledikleri önemli değil,
sizin hakikate doğru yürüyüşünüz ve hakikati arayışınız asıl önemli olandır. Ya
da yoldaki inatçı mücadele ve derin sebatımız bizi biz yapar.
9- Bangladeşli kardeşim Afzal da Bir toplumu din
dersinden mahrum bırakırsan, o toplum anarşist üretir, terörist yetiştirir.
Çünkü gerçeği bilmeyenler sahteyle oyalanır diyor.
10- Bu hafta istersen, Jose Sara-mago nun Defterleri ni
okuyabiliriz. Kitap senden
11- İnsan ve
tabiat. İnsanın aç gözlülüğü, tabiat ile mücadelesi ve doğal olanı bozma
kabiliyetine dair sarsıcı bir film, istersen Wolf Totem i izleyebiliriz. Belki
sonrasında biraz konuşuruz.
Dağarcık
Her günahkâr, kendisinin günahları uğruna çarmıha
gerilecek bir İsa arar. Başkasının hatası ve günahının kendisini daha erdemli
yaptığına inanır. Oysa ahirette ve hakikatte çan eğrisi yoktur. Ahlaki zaafı
olan kişi başkalarının günahı üzerinden kendini azizleştirir. Böylece
başkasının daha kötü, kendisinin daha iyi insan olduğuna inanır. İnsan olmanın
doğasında olan hata yapma ihtimali unutulur. Unutulmaması gereken ise hakikatin
farklı olabileceği ve hakikatin tabulardan üstün olduğu gerçeği (Bilal Fatih
Çalışkan dan Tadımlık )
TEKKE
Bir Milli Görüşçünün 5 liği
1) Müslüman Ülkeler Birleşmiş Milletler Teşkilatı (BM
yerine)
2) Müslüman Ülkeler Savunma İşbirliği Teşkilatı (NATO yerine)
3) Müslüman Ülkeler Ortak Pazar Teşkilatı ve Birliği (AB
yerine)
4) Müslüman Ülkeler Ortak Para Birimi (Euro, Dolar
yerine)
5) Müslüman Ülkeler Kültür İşbirliği Teşkilatı (UNESCO
yerine)
(Prof. Dr. Necmettin Erbakan)