Hatıralarımı aktardığım defterleri karıştırırken gözüme
Lisede yaşadığım bir olay ilişti. O zamanlar hayatı kirlerden arınmış tertemiz
yaşanmışlıklar olarak görürdüm. O yüzden bu olay bütün duygu ve düşüncelerimi
alt üst etmişti. Olay aynen şöyleydi: Din dersi hocamız sakin, kendi halinde,
fırsat buldukça gençlere İslam ı anlatmaya çalışan bir beydi. İftira
senaryosunu yazan kişi ise ateist bir bayandı. Okulumuz, manevi atmosferi ile
şehrin çehresini değiştiren bir semtteydi ve sınıfın tamamı kızlardan
oluşuyordu. Bayan hoca, hemen her gün, dersin bir kısmında Allaha ve Peygambere
iftiralar atar ve sınıftaki kızları da buna ortak etmeye çalışırdı. Yılın
sonuydu bir ay sonra okullar tatil olacaktı. Hoca hanım bir sabah okula
geldiğinde, size bir planımdan söz edeceğim ama bunu kimse ile
paylaşmayacağınıza söz verin dedi. Hepimiz susmuştuk, sınıfta benimle beraber
üç kız öğrenci daha başörtülüydü. Bayan, öğrencilerden de cesaret alarak
planını ayrıntıları ile anlattı ve işaret parmağını kaldırarak bu dinci hocayı
ancak bu şekilde susturabiliriz dedi. İftira senaryosunu göre ertesi gün
öğrenciler velileri ile birlikte okula gelecekler ve veliler din dersi
hocasının öğrencilere kötü gözle baktığını, tacize yeltendiğini bildiren
dilekçeleri ile birlikte Müdüre gidip şikayette bulunacaklardı. O zamanlar, bu
tür olaylar sık sık gündeme gelir ve hemen her gün bir Müslüman karalama
kampanyaları ile gözden düşürülmeye çalışılırdı. Ama bunu bizzat canlı görmek
ve yaşamak gerçekten katlanılmaz bir şeydi. Öğrenciler hocanın gözlerine
baktılar ve olur sizi kırmayız dediler. Ön tarafta oturan bir genç kız ise,
benim de ailem dindardır ama ben modernliği savunurum, siz ne isterseniz ne
derseniz ben altına imzamı atarım hocam diyerek hocaya olan sadakatini
bildiriyordu. Yaşadığım ve şahit olduğum şeyler kabul edilir gibi değildi ama
bana en fazla dindar bir aileden gelen bu genç kızın tavrı dokunmuştu. Her şeyi
göze alarak hocaya döndüm ve bunu kabul edemeyeceğimi, aynı şekilde din dersi
hocası da kendisi için böyle bir şey düşünmüş olsaydı, benzer tepkiyi
verebileceğimi söyledim. O zaman sen çık dedi çıktım. İki saatlik süre içinde
içeride neler konuşulduğunu bilmiyorum fakat benim zihnim hala, çirkin bir
iftiraya yandaş olan o genç kızla meşguldü. Çıkışta görmediğin bir şeyi nasıl
gördüm diyeceksin Dedim. Olsun, hocamı seviyorum, o böyle deyin dediyse
görmesem de derim dedi Bu olay bende büyük bir etki bırakmıştı, olayı bizlere
manevi ablalık yapan kimselerle paylaştım, onlar da hocaya nasıl yardımcı
olabiliriz diye çareler üretmeye başladılar
Aradan yıllar geçti, ne bu vahim olay ne de o genç
zihnimden hiç silinmedi. Bir gün Fatih te yürürken aynı genç kızla karşılaştım.
Tesettüre girmiş hayatını baştan aşağı değiştirmişti. Konuştuk, hangi kitapları
okuduğunda hangi hoca efendinin sohbetlerine katıldığından söz etti. Ama benim
zihnimde hemen o fotoğraf canlanmış ve ona inanmakta güçlük çekmeye
başlamıştım. İnsan hata edebilir ve hatadan dönebilir de ama o fotoğrafı
zihnimden silemiyor ve kendimle mücadele ediyordum. Hiçbir insan geçmişteki
hatalarından dolayı yargılanmamalı, önyargı ile damgalanmamalı ama ben
vicdanımdaki o yarayı onaramıyor ve ona inanmakta epey güçlük çekiyordum. Oysa
her insan gibi o da hata yaşabilirdi. Üstelik hayat tarzını değiştirmiş ve bu
hal üzere yaşamaya gayret ediyordu. Ben de bir müslüman olarak kardeşim
hakkında hüsnü yapmalı ve geçmişi geçmişte bırakmalıydım .