Haşhaşiler (İslam dünyasının ilk teröristleri)
Batinilerin efsanevi lideri ve Haşhaşilerin kurucusu Hasan Sabah (1054 -1124) tır. Künyesi Hasan bin Ali bin Muhammed bin Cafer bin Hüseyn bin Muhammed es-Sabbah şeklindedir. Hasan Sabah ın 1054 tarihinde Kum kentinde doğduğu rivayet edilmektedir. Eserinde verdiği bilgilerle soyunu Yemen de hüküm sürmüş olan Himyeri krallığına dayandırmaktadır. İfadelere göre babası Yemen den Küfe ye göç etmiş, buradan Kum ve Rey şehrine geçmiştir. Ancak, Himyeri asıllı olduğu iddiası tartışmalıdır. Bunun dışında Rey şehrinde doğduğunu nakledenler de vardır.
Öyle bir örgüt kurdu ki, günümüz İngilizcesinde kullanılan Assan (Katil) kelimesi buradan gelmektedir. Meşhur Alamut kalesini 1090 yılında alarak burayı alınamaz bir kartal yuvası yaptı. Selçuklular, Batinilere hiç aman vermediler. Onlarla yoğun bir savaşa giriştiler. Bunun üzerine Batıniler vezir Nizamülmülk ü öldürdüler. Hasan Sabah; Müritlerini rivayetlere göre uyuşturarak (Haşhaş vererek) kendisine bağladı. Dönemin önde gelen Müslüman liderlere suikastlar düzenleyerek Müslümanların başsız kalmasına ve daha da zayıflamasına neden oldu.
Haşhaşiler, aynı zamanda Şia nın batıni fırkasına mensupturlar. Batınilerin diğer adı İsmaili dir. Şia nın aşırı kollarından birisidir. Hz. Ali nin soyundan gelen ve 6. İmam olan İmam-ı Cafer in ölümü üzerine, imametin küçük oğlu Musa ya verilmesine bazı Şiiler tepki göstererek İsmail e bağlılıklarını bildirdiler. Bu hareket daha çok Ortadoğu nun eski dinlerinden ve yeni Eflatunculuktan etkilenmiştir. Bu fırkanın kurulmasından ilk bir buçuk asır süre içinde imamlar kendilerini gizlediler. Fırka, yayılmasını bir çeşit propagandacılar olan dailer aracılığı ile yaptı. Basra ve İran bölgelerinde yoğun taraftar elde etti.
Bu fırkanın açık tarihi, 1090 yılında Hasan Sabah ın Alamut kalesini ele geçirmesiyle başlar.
Batıniler, Selçuklulara ve Sünnilere karşı haçlılarla çeşitli ittifaklara girişmişlerdir. Ayrıca, önemli komutan, emir ve devlet adamlarına suikastlar düzenleyerek onların işini kolaylaştırdılar. Örneğin, 1113 yılında Kudüs Haçlılarını yenen emir Mevdud a süikast düzenleyip onu öldürdüler.
Suriye Selçuklu Emiri (Halep Emiri) Rıdvan, Haçlılara karşı Batıni desteğini almak için onlarla ittifak etti. Böylece Halep, Suriye deki Batıni Dailerinin merkezi oldu. Batıniler, özellikle Halep te büyük bir propagandaya giriştiler. Ordu içine sızmaya çalıştılar. Halk, mal ve can güvenliği sağlamak amacıyla Batıni saflarına katıldı. Rıdvan ın ölümünden sonra Batıniler, adeta Halep in yönetimini ele geçirmişlerdi. Rıdvan ın yerine geçen oğlu Alparslan döneminde Batıniler in faaliyetleri artınca, Ayanlardan yoğun şikayetler gelmeye başladı. Bu sırada Büyük Selçuklu Sultan Muhammed Tapar ın Batınileri tasfiye etmesini isteyen mektubu gelince Alparslan bütün Batınileri tasfiye etti. Böylece Halep yönetimine tam anlamıyla hakim oldu.
Haşhaşiler, Selahaddin Eyyubi ye karşı iki suikast teşebbüsünde bulundular. Sultan, bu suikastlardan kıl payı kurtulmayı başardı. Bunun üzerine Haşhaşilerin reisi Sinan ın oturduğu Misyaf Kalesini kuşatıp burayı yakıp yıktı.
Haşhaşilerin liderlerine Dağ Şeyhi adı verilmişti. O, ata binip dışarıda ilerlediği zaman, elinde Danimarka baltası ve üzerinde çok sayıda hançer bulunan gümüşle kaplı uzun bıçak taşıyan tellal şöyle bağırırdı: Kralların ölümünü elinde bulunduran kişiye yol açın!
Haçlılar ve Batıniye
Hasan Sabah ın kurduğu bu mezhep Suriye bölgesinde çok etkili oldu. Özellikle Haçlı ordusunun gelmesi, en çok onların işine yaradı. Haçlıların Kudüs ü ele geçirmesi, Suriye ve Filistin de birçok yeri işgal etmesi, İsmaililerin hareketlerini kolaylaştırdı. Etkilerini ve topraklarını genişletmek için Haçlılarla birlikte hareket ettiler. Suriye nin Haçlıların eline geçmesini sağladılar. Kendileri de bunun karşılığında istedikleri yerlere yerleştiler ve kalelere sahip oldular. Haçlılarla yapılan bu ortak çalışmanın sonucunda, Hasan Sabah ın İsmailiği, İsmaililiğin merkezi Mısır ile komşu olmuştu. Mısır ve Suriye tekrar İsmaili mezhebi altına girmişti. Ancak bu dönemde hem Mısır, hem Hasan Sabah İsmaililiği, hem de Haçlılar için, unutulmayacak bir kahraman ortaya çıktı. Selahaddin Eyyubi
Haşhaşiler bizzat Haçlı ordusuna katılarak Müslümanlara karşı savaştılar. Bu konuda vereceğimizi örnek de şunlardır. 1148 yılında Nureddin Zengi haçlıların elindeki İnab kalesini kuşattığı sırada Antakya Princepsi Roymond, orduda Ali b. Vefa komutasındaki haşhaşi birliğiyle birlikte buraya yardıma gitti. Bunu üzerine Nureddin kuşatmayı kaldırdı.
Selahaddin Eyyubi nin Şii Fatimi halifeliğini yıkması üzürine Haşhaşiler büyük bir öfkeye kapıldılar. 1169 yılında haşhaşilerin ana karargahı olan İran daki Alamut dan Reşiduddin Sinan adında Basra lı bir adam vali olarak Nusayri dağları bölgesine gönderilmişti. Bu her tarafa dehşet saçan dağların şeyhi (şeyhülcebel) adıyla tanıyacakları şeyh, Kudüs kralı Amaury ye, Nureddin e karşı sıkı bir ittifak teklif eden ve gerek kendisinin, gerekse adamlarının hristiyan olmayı düşündüklerini bildiren bir elçi heyeti gönderdi. Anlaşıldığına göre haşhaşi şeyhi bu hareketine karşılık, Antartus taki Templier tarikatına mensup şövalyelerin muhtelif haşhaşi köylerine yükledikleri haracın kaldırılmasını talep ediyordu. Amaury, haşhaşilerin hristiyan olabileceklerine inanmış veya inanmamış olsun, onlarla dostluk münasebetlerini kuvvetlendirmeye hazırdı. Şeyh Sinan ın elçileri, yakında kendilerine bir Frank heyeti gönderileceği vaadiyle dağlarına döndüler. Fakat Trablus yanından geçerken Gautire de Mensi adında bir Templier şövalyesi tarafından, tarikatın büyük üstadının da bilgisi dahilinde, tuzağa düşürülerek hepsi öldürüldüler. Kral Amaury hiddetinden kendini kaybetti. Tarikat, gelirinin mütevazi bir kısmını feda edemiyecek kadar pinti ve haris olduğu için, siyaseti mahvedilmiş ve şerefine leke sürülmüş bulunuyordu. Amaury, tarikattan bunun tazminini istedi. Fakat tarikat bunu tazmin etmediği gibi sadece papaya hesap vereceklerini bildirdiler. Bunun üzerine bizzat Amaury, bir birlikle Sayda ya giderek Gautier yi aldı ve Sur da zindana attı. Haşhaşilere adaletin yerine getirileceği vaad olundu. Bunlar, kralın özrünü kabul ettiler. Amaury bu sırada Roma dan da bu tarikatı lağvetmesini talep etmeyi tasarlamıştı.
Haşhaşiler, Franklarla dostluklarını geliştirmek için Kudüs kralı Henri yi Kehf kalesine davet ettiler. Burada, müridlerinin kendisini nasıl öldürdüklerini gösteren bir gösteri sundular. Henri kaleyi değerli hediyeler ve haşhaşilerin kendilerine adını bildireceği düşmanlarından birisini, her kim olursa olsun, öldürecekleri şeklinde dostane vaadlerle terk etti. (1193)
Bir Haçlının Anıları kitabında Joinvalle Haşhaşinlerden şöyle bahseder: Haşhaşiler, Fransa kralı aziz Loui ile ittifak yaptılar. Ve beraberlerinde şeyhin gömleğini getirerek krala şunları söylediler. Bu gömlek şeyhin elbiseleri içerisinde şeyhin vücuduna en yakın olandır. Bu da gösterir ki şeyh kralı diğer krallardan çok daha fazla sevmekte ve kendisine yakın hissetmektedir. Dağ Şeyhi, krala çok kaliteli altından yapılmış ve üzerinde isminin yazılı olduğu yüzüğünü gönderdi ve bu yüzükle kralın ve kendisinin bundan böyle tek bir vücut olduğunu söylüyordu. Onun gönderdiği diğer mücevherlerin arasında, çok güzel yapılmış kristal bir fil, kristal bir zürafa, çeşit çeşit kristal elmalar, oyun masaları ve satranç takımı vardı. Bütün bunlar esmeremberlerin içerine koyulmuştu. Esmeremberler ise altınlarla bezenmiş kristallerin içerisindeydi. Şunu da muhakkak bilmelisiniz ki bütün bu şeylerin koyulduğu kutuları elçiler açtıklarında bütün odayı onlardan gelen nefis ve hoş bir koku kaplıyordu.
Kral Loui nin Filistin e geldiği dönemde dağ şeyhi Templierlere ve Hospitalierlere haraç ödüyordu. Çünkü onlar Haşişlerden hiç çekinmiyorlardı ve anlaşılan o ki dağ Şeyhi Templierlerin ya da Hospitalierlerin üstadlarının ölümünden de hiçbir kazanç ummuyordu. Bunun sebebi ise eğer o birisin öldürtürse onun yerine en az onun kadar iyi diğer birinin geleceğini bilmesiydi. Bu sebeple de o hiçbir fayda sağlamayacağını bildiği bu iş için kendisine bağlı Haşhaşileri görevlendirmiyordu.
ibrahim halil er