Haşemalı havuz medyası ve pekmez!

Abone Ol

Bir seçimi daha atlattık hayırlısıyla. Seçim sürecinde onlarca mevzu, bir sürü haber konuşuldu, yazıldı, çizildi. Kimisine “vay be”, kimisine de “yok canım bu kadar da olmaz, olamaz!” dedik.  Dün yazdıklarının tersini yazan da oldu, siyasi çizgisinden sapan da. Seçmeni koyun yerine koyana da rastladık, güvercinleri seçmen(!) yerine koyana da. Özellikle medyada yalan, iftira, haksızlık yapılmasını da gördük, hakkın teslim edilmesini de.

Eski dönemlerde boyalı basın diye bir tabir vardı. İri gazeteler rengârenk çıkarlardı ama inanan insanlara atılan çamurun rengi hep karaydı. Özellikle 28 Şubat sürecinde boyalı basının yanlı ve yalan haberleri pek çok Müslümanın acı çekmesine, hükümetin de yıkılmasına neden olmuştu. O günlerden ders çıkaran ve iktidarı elinde tutmanın medyaya hâkim olmaktan geçtiğine inanan günümüz siyasetçileri de bir şekilde medyaya söz geçirmek adına kendi medyalarını kurmak istediler. Bu kâh yeni gazete-TV kurarak kâh eskileri kendi adamlarına aldırarak gerçekleşti.

Günümüzde artık medya birkaç kısımdan ibaret! Biri hiç değişmeyen boyalı basın ya da diğer bir ifade ile “Kartel medyası”, diğeri her şart altında AKP’nin yanında olan ve ne olursa olsun AKP doğrusunu yapıyor diyen “Yandaş medya” bir diğeri de zor şartlar altında yayınını sürdürmeye çalışan “Milli medya”.

Kartel medyası herkesin malumu olan bir medya! İri gazeteleri, çok izlenen TV’leri, ünlü yazarları, bol tirajları/izlenirliği olan medya. Televizyonlarıyla, basınıyla, her türlü yayınlarıyla sürekli ahlaka darbe vurmaktan ve milli manevi değerleri yıpratmaktan geri durmamaktalar. Medya olarak kendilerine biçtikleri veya kendilerine biçilen rol gereği toplumdan kopuk ama toplumu dizayn etmekle görevli olduklarına inanmışlar. Yazarları, ekran yüzleri bozuk saat gibi arada bir doğru yazar/söylerler ama daha sonra sürekli ifsat vazifelerini ifa ederler. Bunlarla ilgili fazla yazıp çizmeğe gerek yok herkesin malumu sanırım.

Yandaş medya da kendi içinde ikiye ayrılır. Havuz medyası bir de haşemalı havuz medyası. Havuz medyası yaşantı olarak İslami kuralları benimsemese de göbek bağının bağlı olduğu karnı iyi bildiğinden sürekli olarak beslenmek için o da gerek yazı gerekse sözleri ile onu besler. Akşam kurulan sofralarda ellerde kadeh ertesi gün söylenecek/yazılacak muhafazakâr cümleler fink atar masallarda. Bir elinde kadeh bir elinde ayna umurunda mı dünya kıvamındadırlar bunlar.

Haşemalı havuz medyası ise diğerlerinden farklıdır. İslami kurallara uyan milliyetçi muhafazakâr bir kimlik taşırlar. Alnı secdeli, kalbi imanlı, cüzdanları dolarlı olan kesimdir bu kesim. Bunlar geçmişte çok yokluk görmüş, acı çekmiş kimselerdir.  Rant çeşmesinden su içenlere zamanında çok imrendikleri halde o çeşmeye avuçlarını uzatamamışlar ve hep susuzluk çekmişlerdir. Çeşmeye uzanma şansları olduğunda ise çeşmenin başının tutulmuş olduğunu fark edince hemen pasta yemeye seğirtmişler ama gelin görün ki pasta da paylaşılmış çoktan. Onlara kala kala bir tek pekmez kalmıştı sofraya en son konan. Onlar da pekmeze istemeseler de razı olmuşlar ve sofraya hemen kuruluvermişlerdi. Eh sofrada onlara sunulan pekmez boşa gidecek değil ya! Kimi diliyle kimi kaşığıyla saldırdılar pekmeze. Masada pekmez yala yala bitmez nasılsa! Pekmezin tadı kursaklarına inince işkembelerinde yalan yanlış ne kadar ifrazat varsa yazılarına/dillerine düşürdüler. İftira atmak, olayı çarpıtmak, beyazı siyah, siyahı beyaz göstermek sıradan bir işti pekmezciler için. Neticede o sofraya onları davet edenin de bu nimete karşılık onlardan istediği bir külfeti elbette olacaktı.

Kimi pekmezi yedikçe semirdi. Kiminin yaşantısı kiminin söylemi değişti. Kimi geçmişte birlikte yol gittiği arkadaşlarını diline doladı. Kimi haddi aştı. Kimi zıvanadan çıktı. Ne pekmezmiş be nice civanmertlerin dili dışarıda kaldı!

Milli medyaya gelince elinizde tuttuğunuz gazete ve izlediğiniz TV5 kaldı kala kala. Onları da size anlatmaya gerek yok. Arife tarif gerekmez neticede!

Minik bir tebessüm

Erken Rezervasyon

Hava taşımacılığının ilk yıllarında insanlar uçağa binmekten korktuğu için bir türlü istenen yolcu sayısına ulaşamıyormuş.

Bir şirketin promosyon sorumlusu uçaklarında seyahat eden iş adamlarına birer mektup göndererek, eğer o hafta rezervasyon yaptırırlarsa bundan sonraki ilk beş seyahatlerinde eşlerinden para alınmayacağını bildirmiş.

Bunun üzerine epeyce başvuru olmuş doğal olarak.

Şirket kampanya sona erdikten sonra bu kez iş adamlarının eşlerine birer mektup göndererek, seyahatlerinden memnun olup olmadıklarını sormuş.

Ancak mektup gönderilen kadınların yüzde doksanından şu yanıt gelmiş:

- “Ne seyahati ”

İlgilisine Notlar:

• “Onların dağları yerinden oynatacak kadar güçlü organizasyonlar olsa da biliniz ki Allah’ın dediği olur.” Prof. Dr. Necmettin Erbakan.