Ülkemizde okulların açılışı bir problemdi. Önceki senelere göre aileler ekonomik açıdan daha fazla zorlu süreçlerden geçti, geçiyorlar. Her sene bir şekilde okul kayıt parası vardı-yoktu meselesi, okulların fiziksel açıdan yeterli olup olmaması, 6 Şubat depremi ile gündeme gelen okulların ne kadar depreme dayanıklı olması konusu, kadrolu/sözleşmeli/ücretli öğretmen, özel okulların durumu gibi birçok sorunlar dile gelir. Her sene dönem başlarında konuşulur sonra bir şekilde hayat devam ettiği için ne kadar olduysa zihniyetiyle devam edilir. Her sene de katlanarak sorunlar artar.
Esas sorunların ise okullar açıldıktan sonra ortaya çıktığını görüyoruz. Bu sene okullar açılır açılmaz akran zorbalığının inanılmaz şekilde artış gösterdiğine şahit oluyoruz. Hem çevremizde okul çağındaki çocukları olan ailelerden gelen şikâyetler hem de haberlere düşmüş akran zorbalığı ise arkadaşlarına işkence edip gözünü çıkarmaya kadar giden bir akran zorbalığı. Öyle liselerde olan vukuatlar değil, ilkokul birinci sınıftan başlayıp 12-13 yaşlarındaki çocuklarımızda görülen akran zorbalığı.
Akran zorbalığını da okuyucularımız için kısaca özetlememiz gerekirse şunlar ifade edilebilinir: “Bir öğrencinin başka bir öğrenci ya da öğrenci grubu tarafından tekrarlı bir şekilde fiziksel, sözel, sosyal ya da siber olarak saldırgan, huzursuz edici, zarar verici davranışlara maruz kalmasıdır” şeklinde tanımlanıyor.
En son haberlere, “Akran zorbalığı sınır tanımıyor” başlığında İzmir’den düşen haber toplumun algısında şiddetle özdeşleşen erkek çocuklarının yaptığı değil kız çocuklarının akranlarına yaptığı işkencelerin çeşitlerinden bahsediyor. Ve bu yaş grubundaki kız çocukları kız arkadaşlarına bir gün iki gün değil on beş gün süren bir işkence. Evet, yanlış okumuyorsunuz masumiyet çağındaki çocuklarımız sistematik bir şekilde arkadaşlarına şiddetin her çeşidini uyguluyorlar.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı iddialar ile ilgili inceleme başlatıldığını açıkladı. Fakat olan olduktan sonra neye çare olunacak? Toplumun geldiği seviyeyi ortaya koyan bu tabloya da birden gelinmiş değil. Yıllardır her alanda özellikle eğitimde çözülemeyen sorunların ortaya çıkmasıdır. Kimse şaşırmış numarası yapmasın. Aileden yeterli ilgi göremeyen okula gittiğinde şıklar arasında seçim yapmaktan başka seçenek sunulmayan, çocukla ilgilenmek yerine eline tutuşturulan telefonla/tabletle büyüyen neslin bu noktaya gelmesi şaşırtıcı bir durum değil. Ve bu olaylar bakanlıkların incelemeleri ile çözülecek mesele değil. Akran zorbalığı köklü çözümleri gerektiren bir problemdir. Daha ilkokul birinci sınıfta arkadaşının gözünü oyan nesilden gelecek adına ne beklenebilinir?
Milli Gazete, Maaile dergisi, Millî Şuur dergisi olarak neredeyse her sayımızda eğitime dair dosyalar hazırlayarak yetkililerin ve milletimizin dikkatini eğitim meselesine dikkat çekmeye çalışıyoruz. Maaile dergisi olarak Eylül 2023 sayımızda “Eğitim! Eğitim şart ama nasıl bir eğitim? Canavar Kahramanlar” başlığı ile tam da yaşadıklarımıza dikkat çektik. Avrupa Birliği’nin güdümündeki bir eğitim sisteminin de çocuklarımızın bu hale gelmesine şaşıramayız. Son yirmi yıldır AB’ye uyum altında birçok milletimizi dejenere edecek içeriklerle çocuklarımız muhatap oldu. Bir de sosyal medya denilen kontrolsüz mecra girince işler sarpa sardı.
Eğitim sisteminde insanı ele almayan, insanın yaratılış gayesini göz ardı eden, durmadan dünyalık bir kariyer hedefi etrafında diğer tüm özellikleri törpülenen nesilden ne bekliyorduk ki? Ülkenin geleceği olduğu ülküsünden uzak yetiştirilen, başta kendisi olmak üzere muhatap olduğu herkese karşı ve yaşadığı çevreye karşı sorumsuz yetiştirilen neslin kendine engel olarak gördüğü kendi akranı güçsüz arkadaşlarına muamelesinin ne olmasını bekliyorduk? Hayatın sadece bu dünyadan ibaret olduğu algısı ile büyütülen kişiden başkasının haklarına karşı saygılı olmasını nasıl bekleyebiliriz? “Helal üçün haram beşten” büyük olduğu gerçeğinden uzak müfredatın çocuklarımıza vereceği şeklin ne olmasını bekliyorduk?
İktidar partisinin, “Dindar nesil yetiştireceğiz” söylemlerinin içinin boş olduğunu son günlerde okullarda yaşadığımız bu olaylar bir kez daha ortaya koydu. “Dindar nesli” sadece imam hatibe giden öğrencilerle sınırlama sığlığını bir kenara bırakarak yani dini sadece toplumun belli kesimini bağladığı gibi saçma düşünceden sıyrılmadan hayatın gerçeği ile yüzleşemeyeceğiz. İmam hatip sayısının, binaların artırılması yeni neslin gelişmesine bir katkısı olmadığı ortaya çıktı. Eğitimde en temel paradigmada değişim olmadan bir düzelme beklenilemez.
Maaile Eylül sayısında değindiğimiz gibi buradaki köşemizde de yeniden dile getirelim: “Milli Eğitim; Millîleştirilmeli!” Milli Görüş, Saadet Partisi Eğitim Politikalarında ortaya koyduğu güzel ahlâk, fıtrî ve doğru bilgi, üretime dönük beceri edinme, doğru örnekler, hedef ve yöntemleri uygulanmadan; ahlâka ve üretime haiz kendi özgün müfredatımızın yegâne seçenek olarak ortaya konmadan eğitim meselesini çözemeyiz.
Yetkililer en kısa zamanda okulları, çocuklar için güvenli hale getirmek için çalışmak zorundalar. Anneler yürekleri ağzında, “Acaba bugün çocuğumun başına okulda ne gelecek?” diye yaşamamalıdır.