Hangi kadının beyanı esas?

Abone Ol

Bismillahirrahmanirrahim

Aile yapımızın her geçen gün yeni darbeler aldığı bir atmosferde, bu gidişatın iç yüzünün araştırılması zorunluluk haline gelmiştir. Cumhurbaşkanı’nın, “Ailenin temelinin çöktüğünü” (09.12.2019) ilân etmesinden sonra, konunun sorumlularının ve halkın uykusunun kaçması gerekirdi.

Aile düzenimizin bu ölçüde sarsılmasının temelinde 2 önemli sebep vardır: 1. 2005’te zinanın suç kapsamından çıkarılması, 2. 2011’de İstanbul Sözleşmesi’nin hükümetçe imzalanması ve 2012’de TBMM’ce onaylanması.

İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet; Aile içi Şiddet ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, bize ve pek çok ülkeye AB tarafından dayatıldı. Nasıl bir tılsıma sahipse, sözleşme hiç çekince konulmadan, TBMM’de müzakere edilip tartışılmadan geldiği gibi geçirildi. Hiç sezdirilmeden halktan bir şeyler mi kaçırılıyor, dersiniz? Konu, ya yoğun gündem arasında dikkatlerden kaçırılıyor; ya da görüşme gecenin geç saatlerine bırakılıyor.

Sözleşmeyi uygulamak için hazırlanan 6284 sayılı yasada “cinsel istismar” ve “koca tecavüzü” gibi kavramlara yer veriliyor. Bunlar, aile mahremiyetine girmek değil midir? Sözleşmenin yatak odasına girme yetkisi olabilir mi? Bu, sorun icat etmekten başka ne anlama gelir? Yasa, evlilik ile tecavüzü ayırt edilemez hale getiriyor.

Halkın ve aydınların ilgisiz kaldığı sözleşme, Türkiye hukuk sisteminin önüne geçti. Anayasa’nın 90. Maddesi şöyle: “Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz.”

HUKUK NEREDE?

Sözleşmenin hukuk kurallarını alt üst eden maddelerinden biri de, “Kadının beyanı esastır” şeklindedir. Aile içinde bir kadının, “kocasınca taciz edildiğini”, “şiddet uyguladığını” beyan etmesiyle; erkeğin savunması alınmadan evden uzaklaştırılabilmekte, duruma göre ağır cezalar verilebilmektedir. Erkeğin savunma hakkı gasp edilmekte; “Savunma hakkı kutsaldır” kuralı yok sayılmaktadır.

Peki, diğer konularda “kadının beyanı”nı nasıl uygulayacaksınız? İstanbul’da kadınlar arasında yaşanan 2 olay basına yansıdı. 12 Kasım 2019’da Beşiktaş’ta bir bayan, öğretmen bir hanıma başörtülü olduğu için saldırdı. Yine, İBB Genel Sekreter Yardımcısı bir bayanın da İSMEK çalışanlarına hakaret ettiği iddiasıyla, 19 hanımca, mahkemeye suç duyurusunda bulunuldu. (10.02.2020)

Burada iki taraf da kadın! Hangisinin beyanı esas alınacak? Konular ayrı diyemezsiniz! Bir kural varsa her konuda işletmelisiniz! “Kadının beyanını aileyi yıkma amaçlı kullanmasının yolunu açmakta iyi niyet yoktur.”

Uluslararası Sosyal, Siyasal ve Sektörel Araştırmalar Platformu Başkanı İsmail Mansur Özdemir, cinsiyetçi yaklaşımların adalet kurumunu tehdit edeceğini söyledi ve “Adalet yara alırsa, her şey yara alır” diyerek kaygılarını açıkladı: “Bu konudaki kampanyalar yargı kararlarını, hâkim tutumlarını etkileyebilir. Geleneksel aile yapısı örselenebilir.” (18.12.2019)

Cumhurbaşkanı, 18.02.2020’de bir açıklama yaptı: “İstanbul Sözleşmesi’ni bir daha gözden geçireceğiz.” Bu sözün arkasını bekliyoruz. “Zina yasasında hata ettik” deyip de, devamının getirilmemesi sonucunu yeniden yaşamak istemeyiz.

ÜLKEYE YAZIK ETMEYİN

Sema Maraşlı Hanım 2 senedir İstanbul Sözleşmesi’ni uygulayan bakanlıklara, diğer kurumlara AB Fonu’ndan inanılmaz ölçüde para aktarıldığını anlatıyor. AB, Türkiye’ye durup dururken niye para versin? İşin içinde bir bit yeniği olduğu açık değil mi?

Hükümet ve TBMM şeffaf olmalı. Kamuoyundaki tereddütleri bir an önce gidermelidir. Görünüşte Türkiye, İstanbul Sözleşmesi üzerinden tam bir felâkete sürüklenmektedir. Çanakkale Savaşları’ndan daha büyük tehlikeye… Çanakkale’de düşman belliydi. Burada ise, virüs gizliliği söz konusu…

Aileyi yıkmak için çok sinsi planlar yapıldı. Önce feminizm yaygınlaştırılarak kadın egemenliği zihniyeti kitlelere yayıldı. Bizde, “Ailenin reisi erkektir” uygulaması yürürlükte iken; AB uyum yasaları diyerek, “Kadın ve erkek aileyi birlikte yönetir” esası getirildi. Şimdi daha ileri gidilerek, “Kadının beyanı esastır” kuralı ile kadına, erkeğe karşı kullanılabilecek hukuk kılığına büründürülmüş bir silah verildi. Aileyi yıkma istismarına kapı aralandı.

Sözleşme; ailede ıslah, eğitim, uzlaşma, arabuluculuk gibi yolları denemiyor. Yalnız cezalandırma, arayı açma, birbirinden uzaklaştırma yöntemini getiriyor. Aileyi yıkacak, kadına şiddeti artıracak yollara itiyor.

İnancımızın bize öğrettiği tabiî arabuluculuk yöntemine bakın: “Karı-kocanın arasının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Barışmak isterlerse Allah aralarını bulur” (Nisâ, 35).

Bizim İstanbul Sözleşmesi’ne ihtiyacımız yok. Türkiye, 80. Madde’nin verdiği hakkı kullanarak vakit geçirmeden sözleşmeden çekilmelidir.