Hâmid'in Finten'i

Abone Ol

Kitabın ismi "Bir varmış bir yokmuş PORTRELER", yazarı yakın tarihin şair, yazar ve gazetecisi Yusuf Ziya Ortaç. İstanbul da 1960 ta 6000 adet basılmış. 19 uncu ve 20 nci asırda yaşamış 24 edibi, edebî bir üslupla anlatıyor. Abdülhak Hâmid le ilgili kısımdaki şu satırlar dikkatimi çekti: 

"Elimdeki kocaman kitabı bir solukta okumuştum. Bu, Abdülhak Hâmid in Finten i idi..."

Yusuf Ziya nın şu cümlesini izninizle şerh etmek istiyorum: 

1. Abdülhak Hâmid in Finten isimli piyesini bir solukta okumuş... Şu anda 2005 Türkiye sinde edebiyatımızın bu şaheserini bir solukta okuyabilecek bir tek kimse bile kalmamıştır. Niçin Çünkü:

- Türkçe mahv edilmiştir.

- Türkçe katl edilmiştir.

- Türklerin dili kesilmiştir.

Şu yetmiş küsur milyonluk Türkiye de Finten i okuyup anlayacak adam kalmamıştır (Birkaç edebiyat uzmanı müstesna, istisnalar kaideyi bozmaz.)

2. Finten, bir bakıma bizim edebiyatımızın Hamlet i sayılabilir. Lise tahsili görmüş İngilizler onu okuyabiliyorlar, anlayabiliyorlar da bizim lise diplomalılarımız niçin, Hamlet ten kaç asır sonra yazılmış Finten i okuyamıyor

3. Bendeniz liseyi 1945-52 yılları arasında okudum. O tarihlerde ülkemizde az lise vardı ama, bugüne nisbeten son derece kaliteli okullardı. Bizim lisenin birkaç edebiyat öğretmenini sayayım: Nihat Sami Banarlı, Orhan Şaik Gökyay, Ahmet Kudsî Tecer... Benden önceki yıllarda Fuat Köprülü, İsmail Habip de edebiyat öğretmenliği yapmış bizim lisede.

4. Hangi sınıf, hangi kitaptı hatırlamıyorum, edebiyat kitaplarımızdan birinde Finten anlatılıyor, bir pasaj veriliyordu. Elli yıldan fazla geçti, hâlâ hatırlıyorum. Piyesin kahramanı Davalaciro, Beyrut tan binmiş olduğu geminin güvertesinde dalgalara karşı şöyle diyordu: "Öyle bir şiddet-i tasmim ile çıktım ki yola, karşıma senk-i mezarın çıksa dönmem..."

5. Dünyanın hangi ülkesinde, o ülkenin büyük bir şair ve edibinin 19 uncu asrın ikinci yarısında yazmış olduğu bir roman, bir piyes, edebî bir kitap okunamaz, anlaşılamaz Böyle bir rezalet ve garabet sadece kazazede Türkiye ye mahsustur.

1960 da ülkemizin nüfusu 30 milyon civarındaydı. Yusuf Ziya nın yukarıda ismini verdiğim kitabı kaç adet basılmış Tam 6 bin adet. Şimdi nüfusumuz 70 milyonu geçti, kitaplar kaç adet basılıyor Genellikle bin adet. Hattâ bazı yayınevleri beş-altı yüz basıyormuş. Bunun mânası nedir Türkiye edebî lisanını kayb etmiştir, câhilleşmiştir. Başka açıklaması yoktur.

Yirminci asırda Sovyetler Birliği nin hükmü altındaki Türk dünyasında da lisanı bozmak için çok çalışmalar yapılmıştır. Bu bozma ve sabotaj hareketi Türkiye deki kadar yıkıcı ve bitirici olmamıştır.

Dünyada Fransızca konuşan ve yazan birçok ülke vardır: Fransa, Belçika, İsviçre, Kanada, Lübnan, Tunus, Cezayir, Senegal ve saire.Bunların birinde konuşulan, yazılan Fransızcayı hepsi de anlar. Türk dünyası böyle midir Türkiyeli bir Batı Türkünün, Kırgız Türkçesini anlaması, okuması mümkün değildir.

İç ve dış düşmanlarımız:

1. Türklerin zengin ve edebî lisanını bozmuşlar, fakirleştirmişler, kuşa çevirmişlerdir.

2. Akdenizden Çin e kadar uzanan bölgedeki Türkleri birbirleriyle anlaşamaz hale getirmişlerdir.

Artık, Azerbaycan dan Şarkî Türkistan a kadar hiçbir yerde Türk denmiyor, Türkçe denmiyor. Azerî, Türkmen, Kazak, Özbek, Kırgız, Uygur dili deniliyor. Bunların herbirinin alfabeleri de değişiktir. Özbekistan da bir asırda beş kere yazı değiştirilmiştir.

Türk dünyasında ne dil birliği, ne de alfabe birliği kalmıştır.

Geçen sene Rusya Federasyonunun Tataristan özerk (muhtar) cumhuriyetine gittik. Tatarcayı anlayamadık. Halbuki 19 uncu asrın sonlarıyla 20 nci asrın başlarında basılmış Tatarca kitapları okuyup anlamak mümkündü. Aradan Bolşevizm, Stalin kasırgası geçmiş ve dil bozulmuş.

En büyük bozukluk Türkiye de olmuştur. Bu bozukluğu kimler yapmıştır Pembeler, Pembeler, Pembeler...

Onlar ülkemizi bir sömürge haline getirmek istiyorlardı. Bu maksatla çoğunluğu teşkil eden Türkleri ve Müslümanları (Acı Soğanları):

- Cahil bırakmışlardır.

- Edebî ve yazılı lisandan mahrum bırakmışlardır.

- Eğitimsiz bırakmışlardır.

- Kültürsüz bırakmışlardır.

- Medeniyetsiz bırakmışlardır.

- Onların millî kimlik ve kişiliklerini erozyona uğratmışlardır.

Yakın tarihimizde Türkiyemizin tepesine sanki bir "Kültür Atom Bombası" düşmüştür.

Hepsi olmasa bile yeterli bir kısmı son derece zeki olan halkımız sersemletile sersemletile zekâ özürlü seviyeye düşürülmüş bulunmaktadır.

İstanbul da gazete ve dergi satan kulübelerin vitrinlerine bir göz atınız. Günlük gazetelerin yanında ne gibi dergiler göreceksiniz Şehvete ve sekse yönelik kadın dergileri, erkek dergileri... Bilgisayar dergileri... Yemek dergileri... Dekorasyon dergileri... Coğrafya, seyahat dergileri... Başka konularda ıvır zıvır dergiler... Bunların arasında kaç tane, Batı dünyasındakiler kalitesinde edebiyat, sanat, tarih, düşünce, kültür dergisi vardır

38,5 milyonluk Polonya da haftalık haber ve yorum dergisi Nie 780 bin tiraj yaparken bizde bu tür dergilerin en büyüğü sadece 25 bin satabilmektedir.

Pembeler Türkiye yi, düşünmez, okumaz, kültürsüz, medeniyetsiz, sanatsız bırakmışlardır.

Pembeler bu memlekette bale sanatını ve eğitimini geliştirmek için çok çalışmışlardır ama millî edebiyatın canına okumuşlardır.

İngiltere ve dünyanın nice ülkesinde her yıl Hamlet sahneye konuluyor, binlerce insan bunu seyr ediyor. Bizde Finten in sahneye konması mümkün değildir. Bir kere lisanı artık o kadar yabancı olmuştur ki, yeni Türkler kesinlikle anlayamazlar. Ha Abdülhak Hâmid in Türkçesi, ha Çince...

Hâmid in Merkad-i Fatih i Ziyaret başlıklı gerçekten nefis şiirini şu anda 70 milyon Türkiyeli içinde kaç kişi, mânasını anlayarak, zevk ve haz alarak okuyabiliyor

Edebî, yazılı, zengin lisanını yitiren bir toplum millî kimliğini de yitirir, bağımsızlığını da kaybeder. Allah hiçbir Müslüman milleti böyle korkunç bir kayba uğratmasın.