Halının altına sığmayan korkular!..

Abone Ol

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Para Piyasası

Kurulu nun geçtiğimiz hafta yaptığı toplantı hem sürpriz hem de beklenen bir

tavır niteliği taşıyor. Geçtiğimiz yılın Aralık ayında yapılan 2013 yılı faiz

ve döviz kuru uygulamalarına ilişkin sunumu dikkate alır isek sürpriz,

Başbakanın Borsa İstanbul un açılış toplantısındaki faizler konusundaki

söylemine bakılır ise beklenen bir durum görüntüsü sergiliyor. Geride

bıraktığımız yılın üçüncü çeyrek döneminde tedbirli olalım diyen kesimin

avantajını kaybetmeye başladığı, Başbakanın bu görüş ayrılığında tarafını belli

etmesi ile gaza basalım diyenlerin kısmen rahatladığı gözleniyor. Bu durum pek

belli etmemeye çalışsalar ve renk vermeseler de gerek mali sektörü gerekse

finansal piyasaları tedirgin ediyor.

Mevcut durumu daha iyi anlamak için gaz-fren

tartışmalarının temelindeki görüş ayrılığını hatırlamak gerekiyor. Bir kesim

eğer tedbirli olunmaz ise kırılganlığın artmasından ve tüm eğilimlerin olumsuz

yönde kontrolden çıkmasından endişe ediyordu; cari açığın büyümesi, dış

finansman ihtiyacının büyümesi ve bu ihtiyacın karşılanmasının zorlaşması döviz

kuru-enflasyon ve faizlerin yükselmesine sebep olabilir kaygısını taşıyordu.

Diğer kesim ise gaza basılmaz, kredi hacmi artış yönünde zorlanmaz ise

durgunluğun hesapsız bir şekilde derinleşeceğini görüyor ve bu gidişe müdahale

edilmesi gerektiğini savunuyordu. Aslında her iki taraf da haklıydı, hareket

yeteneği önemli ölçüde daralmıştı; gayri safi yurtiçi hasılasından hesaplanan

büyümenin yüzde 4 düzeyinin üzerine çıkması da altına inmesi de çok tehlikeli

hale gelmişti. Merkez Bankası nın döviz kurunda aşağı veya yukarı yönde

hareketlere izin vermeyeceğini, kısa vadeli faizleri ve zorunlu karşılıkları bu

amaca uygun olarak kullanacağını açıklaması da sıkışmışlığın bir sonucu idi;

ihracattaki artışlar daha büyük veya daha küçük bir iç talep değişikliğine pek

tahammül kalmamıştı. Özetle söylemek gerekir ise kırılganlığa bağlı endişeler

ve korkular gaz-fren şeklinde nam salan tarşımanın itici gücü olmuştu.

Bu aşamada sormak gerekiyor: Merkez Bankası nın son iki

ayda faizlerin önce yüzde 0.25 ve daha sonra yüzde 0.50 oranında geriletmesi

para politikasının gevşetildiği, kredi faizlerinin gerileyeceği ve gaza

basılacağı anlamına geliyor mu Gelebilir de gelmeyebilir de... Eğer bankalar

hem kredi faizlerini geriletiyor hem de tüm kredi çeşitlerinde kredi hacmini

daha önce telaffuz edilen seviyenin üzerine yelken açacak şekilde arttırıyorlar

ise para politikası gevşetilmiş demektir. Mali sektörün kredi politikasında

herhangi bir değişiklik yok ise ya para politikası gevşetilmemiş ya da bu

tercihin tehlikeli olduğunu düşünen mali sektör gevşemeyi görmezden gelmiş ve

tercihlerini değiştirmemiş demektir. Başka bir deyişle salt faizlerin

geriletilmiş olması para ve kredi politikasındaki tercihlerin de gevşeme

yönünde değişeceği anlamına gelmeyebilir.

Siyasi açılıma, kredi notuna ilişkin beklentilere

dayanarak dış finansman ihtiyacında bir sıkıntı yaşanmayacağı beklentisinden

hareketle gaza basılması, para ve kredi gevşemesinin ivmelenmesi konusunda

ısrarlı olunması zaman içinde telafisi imkansız sıkıntılar yaratabilir.

Küresel koşullardaki değişimi dikkate almadan hareket

yeteneğini biraz arttırmak için yapılan her hamlede evdeki hesaplar çarşıya

uymayabilir. Tedbirli olalım diyenlerin öncelikle dış koşullara, gaza basalım

diyenlerin ise iç koşullara bakarak tartışmayı sürdürdüklerini dikkate almak

gerekiyor. Hal böyle olunca Türk Lirası nın değerinde, başka bir deyişle döviz

kurunda yaşanacak değişiklikler en kritik değişken haline geliyor. Merkez

Bankası nın rezerv opsiyon katsayısını yükselterek rezervlerini yüksek tutmaya

çalışması, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısının varlık barışını yeniden

gündeme getirmesi hep bu endişeden kaynaklanıyor... Özel sektörü, kamusu ve

mali sektörü ile Türkiye nin taşıdığı kur riskinin 430 milyar dolar düzeyini

aştığını dikkate alır isek tehlikenin boyutunu daha iyi anlayabiliriz.

Bu saatten sonra gaz-fren tartışmasında hangi tarafın

avantajlı konuma geçtiği veya daha haklı olduğunun bir önemi kalmadı. Hiç bir

siyasi açılım hikayesi bu tehlikeyi ortadan kaldıramaz, geleceğe ilişkin olarak

verilen sözlerin yerine getirilmesini sağlayamaz... Sırat köprüsündeki

tartışmalar geçmişin günahlarını hafifletemez!...