Halep, Musul’u hatırlatmakta

Abone Ol

Bugünlerde Halep konuşulmakta.

Satranç hamleleri düzgün yapıldığında, sonuca gidilebiliyormuş demek.

Lakin Musul, yüreklerdeki yarayı yeniden sızlattı.

Resmi belgelere göre durup dururken bu nazlı diyar terkedilmiş.

TBMM’de, 5 Mart 1923 tarihinde Lozan’ı görüşmek için gizli celse yapılır. Bu celsede en önemli konulardan biri de Musul Meselesi’dir.

Musul Meselesi’ne dair görüşmeler ilerledikçe; Hüseyin Avni, Ali Şükrü, Çolak Selahaddin beylerin başını çektiği Meclis’teki İkinci Grup üyeleri, iktidarın yaklaşımlarına muhalefet edip Misak-ı Millî’den taviz verildiğini belirtirler. İkinci Grup üyeleri, işi daha ileri götürüp Musul’un petrol ve ekonomik çıkarlar karşılığında satıldığını iddia ederler. İzmit Milletvekili Sırrı Bey, Ergani Milletvekili Emin Bey, Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey, Musul’ un satılmasıyla ilgili mecliste sert tartışmalar başlatırlar.(1)

Ertesi gün yine Meclis’te Lozan ve Musul Meselesi gündemdedir. Bir donanma subayı emeklisi olarak İngiltere’yi yakından tanıyan Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’in özellikle Lozan’a dair söyledikleri Mustafa Kemal Paşa’yı fazlasıyla rahatsız eder ve Ali Şükrü Bey’in kürsüde konuşmasını engellemek istemesi üzerine büyük bir tartışma cereyan eder.

O dönemde Meclis’te zabıt kâtibi olarak görev yapan Mahir İz hoca, Lozan müzakeresi sürecinde Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey’in bir gece 18 kez kürsüye çıkıp konuşma yaptığını belirtir. Ali Şükrü Bey, Lozan görüşmeleri devam ederken Mart ayının sonuna doğru hunharca katledilir. Böylelikle Lozan ve Musul konusunda pek çok mebus gibi farklı düşünen Ali Şükrü Bey, Lozan’a kurban edilir.

Yine o süreçte Lozan konusunda en çok konuşan ve gereğinin yapılması noktasında ısrarcı olanlardan biri de Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey’dir. İlginç olan, Şeyh Said’in yakalandığının duyulması üzerine, tutuklu bulunan Yusuf Ziya Bey, Bitlis Divan-ı Harbi tarafından idama çarptırılır. 14 Haziran 1925 sabahı Bitlis’te idam edilir. 

Lozan meselesine ve Musul’un şaibeli bir biçimde kaybedilmesine bütünüyle vakıf olanlardan biri de Rauf Orbay’dır. Onun anlattıkları Musul’un nasıl kaybedildiğini açık bir biçimde ortaya koymaktadır:

“Londra’ya Büyükelçi giden Yusuf Kemal Bey’in (Tengirşenk) orada Başvekil ve Hariciye Nâzırı Makdonald’a bir vesile ile, henüz muhalefet partisi başkanı iken İstanbul’u ziyaretinde verdiği bir mülâkatta ‘iş başına gelince, Musul meselesini behemehâl halledeceğiz’ demiş olduğunu hatırlatınca, Makdonald’ın da:     

‘Evet, öyle bir vaatte bulundum ama şimdi kendimi hariciye makinesine kaptırdım, kurtaramıyorum’ diye şakalaştığı günlerden bir müddet sonra, …bir kaynaktan aldığım bir habere göre, İngiltere’nin meşhur petrolcülerinden Lord İnverfort, büyükelçiliğimize giderek, Yusuf Kemal Bey’e, şu teklifte bulunmuş: ‘Musul Meselesi, biz İngilizler için petrol meselesidir. Petrol işini aramızda halledersek Musul vilâyetini size bırakmanın çaresini buluruz.’

İngiliz petrol kralının bu teklifini, Yusuf Kemal Bey Hariciye Vekâleti’ne bildirmiştir. Fakat o sırada Hariciye Vekili olan İsmet Paşa’dan cevap alamamıştır. Bundan sonra, galiba İngiliz petrolcüleri İstanbul’a gelerek, bu sefer doğrudan doğruya İsmet Paşa ile görüşmek istemişler, yine bir netice alamamışlar. Sonra, bir teşebbüs daha olmuş, bu defa da, araya birtakım adamların girişiyle, iş büsbütün neticesiz kalmış…

Kısaca, petrol konusunda menfaatlerini sağlamak suretiyle, İngilizlerle bir anlaşmaya varılarak Musul’u kurtarmak hususunda, bazı fırsatların kaçırılmış olup olmadığı artık tarihin bileceği bir şeydir…”(2)

Ayrıca Musul’la ilgili yine Rauf Orbay’ın, Cafer Tayyar Paşa’dan aktardığı şu anekdot oldukça önemlidir:

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, Cafer Tayyar Paşa’yı Diyarbakır’da görevlendirmek ister. C. Tayyar Paşa, M. Kemal Paşa’ya şu teklifte bulunur:  

“Ancak bilirsiniz ki, İngilizler Musul vilâyetini Mütareke’den sonra bir olupbitti ile işgal ettiler. Aynı hareketi ben de yapabilirim. Eğer bu hareketim, hükümetin politikasına uygun çıkarsa, Musul vilâyeti kazanılmış ve dava halledilmiş olur, aksi halde, tarihî mesuliyet benim üzerime yüklenir. Siz de: ‘kumandan hükümetin isteğine aykırı olarak bu hareketi yapmıştır. Kendisini Divan-ı Harbe verdik. Mes’ul edeceğiz, dersiniz ve işi yine politika yolu ile halledersiniz.’

Mustafa Kemal Paşa ile Cafer Tayyar Paşa mutabık kalırlar.

Cafer Tayyar Paşa bunları anlattıktan sonra derdi ki: ‘Diyarbakır’a gidişimden bir müddet sonra, hiç hesapta olmayan bir Nesturi Meselesi patlak verdi… Nesturi’ler Irak ve Musul’daki İngilizlerin tahrikiyle aralarına devlet memuru sokmak istemeyecek derecede başlarına buyruk hareket ederlerken, günün birinde iki jandarmamızın vurulması ile iş büyümüş ve bütün o bölge İngilizlerin gizlice verdikleri silâhlarla ayaklanmıştı. Bunun üzerine temizlik harekâtına başlayıp, kısa bir zamanda Nesturilerin kâmilen hakkından gelmeyi ve o bölgeyi İngilizlerin tesirinden kurtarıp nüfuzumuz altına almaya muvaffak olmuştum. İşte bu harekât esnasında, bana Ankara’dan en ufak bir işaret verilmiş olsaydı. Musul vilâyetini bir hafta, nihayet on gün içinde kâmilen işgal edebilirdim.”(3)

Keşke Cafer Tayyar Paşa’ya, Ankara’dan beklediği o işaret gelse idi.

Şimdi Musul’un yasını bu denli derin çekmezdik.

Geniş bilgi için bknz.

1.TBMM Gizli Zabıt Cerîdesi, c.4,5 Mart 1339 (1923), s.111.

2.3.Feridun Kandemir, Hatırladıkları ve Söyledikleriyle Rauf Orbay, Sinan Matbaası, İstanbul 1965, s. 121-122.