Hâlâ birbirimizi uyarmayacak mıyız?

Abone Ol

Yüce Rabbimiz Tevbe Suresi’nin 67. Ayet’inde münafıkları tarif edip 68. Ayet’inde onlara nasıl cezalar vaat ettiğini beyan edip 69 ve 70 ayetlerde ibret alınması gereken tarihi olayları hatırlattıktan sonra 71. Ayet’te mü’minleri de şöyle tarif ediyor:

“İnanan erkek ve kadınlar birbirinin velileridirler. (dost ve işçevirenleri) İyiliği emreder, (veya tavsiye) kötülükleri yasaklar, (veya engeller) namazı kılar, zekatı verir, Allah ve O’nun elçisine itaat ederler. (saygı gösterir)”. 72. Ayet-i Kerime’de ise müminlere Adin cennetlerinde sağlıklı meskenler ve altından nehirler akan bahçeler vaat etmektedir.

Peygamberimiz de (S.A.S.) çeşitli hadis kitaplarında yer alan bir hadis-i şeriflerinde, “Varlığım kudretiyle devam eden Allah’a yemin ederim ki ya iyilikleri emreder (veya birbirinize tavsiye eder) ve kötülükleri yasaklar (veya engellersiniz) veya Allah’ın kendi tarafından size bir azap göndermesi kaçınılmaz olur; sonra ona dua edersiniz, fakat kabul edilmez” uyarısında bulunuyor (Tirmizi fiten 9/2169)

Bu hadis-i şerif ve Tevbe Suresi’nde geçen ayetleri dikkate alarak henüz geçirdiğimiz sel felaketlerini, hatta iki yıl önce geçen ve 9-11 kişinin ölümüyle neticelenen sel faciası üzerinde biraz düşünelim.

Önceki sel faciasından ibret alıp kendimize bir çekidüzen verdik mi? Birbirimizi uyardık mı? O facianın arkasından gelen ve birçok köyümüzün suyunun kesilmesine sebep olan bu sel felaketleri karşısında ne yapıyoruz? Birbirimizi uyarıyor muyuz?

Müslüman bir ülke olmakla iftihar ediyoruz; ama aramızda erkeklerin bile gezmesi haram olan kıyafetlerle (söylemekten utanıyorum) dolaşan kadın veya kızlar gözümüze çarpıyor.

Öyle anlaşılmıyor ki bu vatandaşlarımız medeni ölçüler içinde hiç uyarılmamış veya dinimizin bu konudaki yasağını duymamışlardır. Eğer İslam’ı yaşayanlar aralarındaki sohbetlerde bu konuyu eleştirmiş olsalardı mutlaka onların kulağına gider, hiç değilse aşırı bir şekilde açılmazlardı.

19 yaşında genç bir vaiz olarak 1961 yılında Balıkesir’in turistik ilçesi Ayvalık’ta vaaz ediyordum. Bir dersimde tesettür konusunu işlemiştim. Bir adam gelerek: “Hocam tesettür konusunu çok güzel işlediniz. Bu konuyu birkaç defa daha işleyiniz. Benim iki kızım var, ikisi de baş açık geziyor. İnşaallah kulaklarına gider ve örtünürler” demişti. Ben de bir iki defa daha tesettürün faydalarından, açıklığın zararlarında bahsettim. Aynı adam gelerek, “Hocam biri örtündü; inşallah öteki de örtünür. Size teşekkür ederim” demişti.

Düşünün, l961 yılı Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu ve Menderes’in idam edildiği yıldır. Yani iktidarda bir darbe hükümeti vardı. Bir darbe iktidarında tesettürden vaaz ediliyordu da şimdi sohbetlerde çıplaklık eleştirilemez veya kürsülerde tesettürün faydalı, çıplaklığın zararlı olduğu anlatılamaz mı?

Bir hadis-i kutside, “Eğer kullarım bana itaat etseler onları geceleri sular, gündüzleri de güneş doğurtur, korkmamaları için de yıldırım sesini onlara duyurmazdım” müjdesi verilmektedir.

Bilindiği gibi gece yağmuru çok faydalıdır; sıcak havalarda gündüz özellikle aniden yağan yağmur zararlı olur. Aşırı yağmur gece bile olsa bitkileri boğar. Ayrıca sel ve heyelana da sebep olabiliyor. Tüm bunları tabii afet deyip geçiştiremeyiz.

Cenazelerin arkasından çokça okuduğumuz, dinlediğimiz Mülk Suresi, 16. Ayet-i Kerimesi’nde, “Göktekinin sizi yere geçirivereceğinden emin misiniz?” uyarısı yapılışını, 17. Ayet’inde, “Yoksa göktekinin üzerinize taş yağdıracağından emin mi oldunuz?” tehdidini hiç mi duymadık? Hud Suresi, 82 ve 83. Ayet-i Kerimelerinde, “Emrimiz gelince oranın altını üstüne çevirdik; üzerlerine de pişirilmiş balçıktan dizili ve damgalı taşlar yağdırdık” ifadelerini hiç mi işitmedik?

Gelin ey Müslümanlar İslam’a kulak verelim, birbirimizi uyaralım, hadiselerden ibret alıp kendimize gelelim!