Hâlâ alacaklı sanıyor

Abone Ol

Sabahtan Yavuz Donat bu ülkenin Valilerinden Hüseyin Öğütcenin anılarını yazdığı ve "Bir İdarecinin Zamanla Yarışı" adını verdiği kitabından bahsediyor.

Demirel aramış Güniz sokaktan. Büyük pay benim demiş. Ben Vali yaptım, ben korudum, kolladım... Yavuz Donatda inanmış. Hüseyin Öğütcen bir merhum; itiraz mı edecek

1951de Kaymakam olmuş Öğütcen, Meriç, Bigadiç, Burhaniyede sekiz yıl, Gönen ve Pasinlerde de dört, dört sekiz yıl..

Ah, neydi o günler demiş ve hatırlayıvermiş Güniz Sokaklı Demirel Bey. Çünkü tahsilat için belge lazım.

"1960lı yıllardı, Başbakandım... Hakkariye genç, inisiyatif kullanabilecek, karar verebilecek vali arıyordum."

Sonra... Erzuruma doğru bir bakmış, Pasinlerde bir Kaymakam görmüş, dikkatini çekmiş, Vali yapıp Hakkariye göndermiş.

Yıl 1967. Vali Bey 44 yaşında. Demirel 43 yaşında

Demirel beyin " Hep korudum, hep elim üstünde oldu" dediği Vali bey anılarında diyor ki: "Politikacıların ilgisinin azlığına karşılık bazı yabancı diplomatlar Hakkari bölgesi ile yakından ilgilenmişlerdir."

Yavuz Bey bu noktada sorsaydı Demirele: 1966da ABD elçisinin gidip sokaklarında bir evde kaldığı Hakkariye, Alman elçisinin gidip yaylalarında bir çadırda kaldığı Hakkariye siz neden ancak 1968de gidebildiniz

Güniz Sokaklı Demirel Beyde cevap çok. Hep çamaşır-güneş demez. Mesela şöyle diyebilir: "Benim orada Valim var. Elim üstünde, gözüm üstünde. Binaeynaleyh Amerikalıların, Almanların Valisi mi vardı

Bu ülkeye hizmet eden insanların anılarını yazmaları ne güzel. Böylece tamamlıyoruz biz de, Demireli tanımadaki eksikliklerimizi...

Yassıada yollarından iktidarlar değişir, yandaşların huyu değişmez

Malatyada "Bir fincan kanı aktığı için..." tüm hükümet güçlerinin, şer cephesiyle birlikte Büyük Doğu camiasının üzerine saldırmasına sebep Ahmet Emin Yalman...

Üstat Necip Fazılın tanımıyla, vatanı 15 kuruşa satan, güzellik yarışmaları tertipçisi Ahmet Emin Yalman...

Günümüzün stardizasyonunda söylersek DPnin yandaş basınının ünlü kalemşörü Ahmet Emin Yalman...

Ne olmuş

Çok önemli bu sorunun cevabını, yeni dahil olduğu sol cephenin/ihtilal cephesinin kalemşörü Aziz Nesin anlatıyor. Bize geldi, bize çalışıyor artık merhametini esirgeyerek anlatıyor. Yassıada yollarından yazdığı naklen yayın yazılarında anlatıyor.

Yabancı Basın

Yassıadaya gittiğimiz vapurda, Ahmet Emin Yalman, genç gazetecilerle konuşuyordu. Genç gazeteciler Yalmana, düşüklerin yargılanmasının bir köpek davası duruşmasıyla başlamasını, yabancı gazetecilerin beğenmediğini söylediler. Yalman böyle düşünmüyordu. Mahkemenin köpek davasıyla başlaması çok yerindeydi.

- Onlar kimlerse ben ikna ederim, dedi.

Yalmana yabancı gazetecileri gösterdiler. İşte, karşıda oturuyorlar.

Yalman sordu.

-İngilizce mi biliyorlar

- Bilirler ama Türkçede biliyorlar. Türkçe konuşabilir siniz.

Üç yabancı dil bilen Yalman, gösterilen yerdeki gazetecilerin yanlarına gitti. Daha doğrusu, yabancı gazeteciler diye, onların bir sıra önündeki kanepede oturan, üç genç Türk muhabi yanına gitti. Gençler Yalmanı görünce ayağı kalktılar.

- Merhaba!

- Merhaba efendim.

- Türkçe biliyor musunuz

Genç Türk muhabirleri şaşırdılar.

- Tabi beyefendi...

Yalman anlattı da anlattı. Duruşmanın köpek davasıyla başlaması çok yerindeydi.

Genç muhabirler Yalmana saygılarından onun sözlerine:

- Evet.

- Haklısınız.

-Doğru.

-Hakkınız var.

- Çok doğru.

Diyorlardı.

Yalman ertesi günkü Vatanın uzun başyazısında, bu konuda yabancı gazetecileri nasıl ikna ettiğini uzun uzun anlatıyordu.

Bir aptallık, bir salaklık, bir zekâ geriliği dikkatinizi mutlaka çekmiştir.

Fırsatını bulduğunda üç dil bilmekle övünen Ahmet Emin Yalman...

Köpek davasını çok yerinde bulduğunu söylediğinde taşındığı taraftakilerin gözlerine gireceğine inanan Ahmet Emin Yalman...

Üç Türk çocuğunu üç yabancı sanan Ahmet Emin Yalman...

Bir ihtilal, bir yandaşın aklını böyle mi alır

Kalitesi/kapasitesi bu kadar olan Yalmanların Menderesin yanında olmasının neticesi midir 27 Mayıs Hesabı iyi yapmak gerek.

Yanımıza geldi, Yalman ağbimiz oldu, demeyip, Ahmet Emin Yalman gerçeğini bize anlatan Aziz Nesinin derdi, sen o devirde nemalandın; ihtilalin parsası da artık bize, olmasın Bu hesabı da iyi görmek gerek...

Mezarımı maden ocağı mı sandın Hasan

Zehirlenme iddialarını araştırmak isteyen savcılık makamları T.Özalın mezarının açılması  için yazışmalar yaparken, Özal soyadı taşıyan üyelerde fikir birliğinin olmadığı ortaya çıktı.

Babası hayatta iken, onun yanından gazetelere telefon ederek, kapatırız ha tehdidiyle gazetecileri terbiye etme ve hizaya sokma memurluğu yapan civanmertci büyük oğul A. Özal Bey, babasının ölümünden sonra gazete ve dergileri dolaşarak çok suikast senaryosu malzemesi dağıtmıştı: Uçağımız düşüyordu, sonra düşmedi, kurtulduk gibi... Zehirlenmeyi daha sonra düşünmüş olmalı.

Eski il başkanlarından S.Özalın ve diğer üyelerin mezar açtırma isteklerine, savcılığa bir dilekçe veren küçük oğul E.Özal, karşı çıkmıştır.

Bu durumu bazı T.Özal yanlıları iki senaryoyla medyalaştırmaya başlamışlardır.

Mezar açılsın mı, açılmasın mı referandumu isteyenlere karşı, iş artık Boğaza Tünel Şirketine düştü diyenler daha bir güç toplamaya başlamıştır.

İncelenecek kemiklere, mezarı üstten açmadan alttan tünel açılarak ulaşılmasını isteyenler, ailenin tüm üyelerinin dediği olacaktır, iddiasını da seslendiriyorlar.

Bekaroğlu, ölçüyü iyice kaçırdı ...

Numan Kurtulmuşu "Firavun"a benzetti...  Yani koskoca bir HAS Parti teşkilatı, liderinin arkasında yürüyerek AK parti ile bütünleşme kararına onay veriyor, bir tek bu, partisi ve lideriyle ters düştüğü için her şeyi söylemeyi kendine hak görüyor.

(Vakit Gazetesi 22 Eylül 2012)

HAS parti Numana has bir parti idi

Prof. Dr. Mustafa Kamalak

Akit gazetisinin Basın Arşivi sayfasından aldık bu küçük notu. Bilmem üzülsek mi üzülmesek mi

Numan Kurtulmuş kimleri firavuna benzetiyordu

"Koskoca Has Parti teşkilatı" diye yazınca AKP içinde kaybolan bir partinin mensupları moral tedavisine mi alınmış oluyor

"Liderinin arkasında yürüyerek" mi AKPli oldular Yoksa bir dolmuşa mı dolduruldular

"Bir tek bu" Yani önemsiz, lüzumsuz... Adam saysak mı saymasak mı

"Partisi ve Lideri ile ters düştüğü için..." parti tüzüklerinde mi yazıyordu AKPli olacakları, liderlerine bir teklif geldiğinde, fırsatın değerlendirileceği Teferruattan neden haberdar edilmiyoruz

"Ters düşmek..." Düz düşmek nasıl bir düşmedir ve onca düz düşenler varken bir tek kişi ters düşse ne olur

"Her şeyi söylemeyi kendine hak görüyor."

Demek ki tasdik ediliyor "Firavuna benzetme" herşey tanımıyla. Bir kısmını söyleseydi, öteki bir kısmı nerde, denmeyecek mi idi

"Kendine hak görüyor" olması elbette, mutlaka ve muhakkak yanlıştır. Çünkü bu ülkede yaşayan bir kimsenin, neyi kendine hak görmesi gerektiğini kartel medyasının Beyaz Türklerine sorarak öğrenmesi şartı vardı.

Ha, sahi şimdi Beyaz Türklerin boşluklarını, loşluklarını ve hoşluklarını kimler dolduruyor

Son sözümüz Sayın Bekaroğluna. Lütfen yani...

Sadrazamından belli olur bir ülke

Semiz Ali Paşa

Kanuni Sultan Süleymanın Sadrazamlarından. Aslı Herseklidir, devşirme oğlan olarak getirilmiş, saraydan yetişmiş, yeniçeri ağalığı, valilikler yapmış, namuslu ve dirayetli bir idareci olarak tanınmış, dört yılda bir cihan imparatorluğunu liyakatlı idare ederek 1565te sadrazam iken ölmüştür. Lakabından da belli gayet iri yapılı ve şişman adam imiş, kendisini taşıyabilecek at zor bulunurmuş. Hoş sohbet, zarif, nüktedan, çağdaşlarının anlattığına göre, meclislerindeki sözleri toplansa bir letaif mecmuası olurmuş. Çeşme, mescit, camii gibi birçok da hayır eseri bırakmıştır.

Bir gün Semiz Ali Paşanın divanına afyon tiryakisi bir ihtiyar gelir; dertlidir, bir dilekçe sunacaktır; koca vezirin huzurunda şaşırır, şaşkınlık telaşı ilekoynundan kâğıdı çıkarırken afyon kutusunu yere düşürür. Semiz Ali Paşa gayet ciddi.

- Efendi, kıblenümanızı düşürdünüz! Der. ( Kıblenüma: Kıble yönünü gösteren özel işaretli pusula)

Paşanın asil nezaketinden bir kez daha mahcup olan ihtiyarın kutuyu alırken eli titrer, bu sefer de kutunun kapağı açılıp içindeki afyon hapları saçılır. Ali Paşa yine aynı ciddiyetle uşaklarına emreder:

- Efendinin tesbihi koptu toplayın!..

Uzak duruşlu

Onu haftalık dergilerdeki yorumlarından tanıyordum. Siyasalda öğretim üyesi olmasından mı, yoksa yakın olduğu sol taraf yüzünden mi yapmıştı o sportif yorumu, bilmiyorum. Lakin benim itirazım vardı.

Üç İstanbul takımının taraftarlığını analiz ediyordu bir yazısında, sol yanımızın kullandığı kelimelerle... Gerçi o yıllarda Rusya dağılmamıştı.

Aristokratlar Galatasarayı, Burjuva Fenerbahçeyi, Proloterya Beşiktaşı tutar diyordu.

Ben de itirazımı yazmıştım bir iki kez, kendi sayfamda. İtirazım, bu ülke insanlarının tanımını yapmakta dahi zorlanılan kelimelerle anlatılamayacağı üzerine idi.

Her taraftar grubunun ortak özellikleri vardı elbette. Zaten en az birkaç özellikte buluşmasalar, birlikte hareket eden taraftar olmazlardı.

Benim tezim bu ortak özelliğin düşünce ve yaşayışla doğrudan ilişkisi üzerine idi. Yani siyasi hareketlerle paralel tavırlar gibi.

Onun aristokratlık verdiklerine ben iktidar güç yanlısı, burjuva gördüklerine muhalif ruhlu, proloterlik bahşettiklerine ise siyasete (iktidar veya muhalefet) ilgi duymayanlar demiştim. Muhalif ruhluları hasret insanları diye kayırmam ise, onlardan olmam dolayısı iledir.

Otoriteye karşı çıkmasını, 12 Martta içeri alınmasını, 12 Eylülde işinden olmasını bir ben miyim taraftarlığının özelliğinin gereğinden sayan

Kurthan Fişekin dostlarının, arkadaşlarının ışıklı olsun, dileklerine gönlümüzce katılırız.

"Son on senedir aşırılıklar törpülendi. Paratoner gibi olduk, gaz aldık". Bu hakikaten sakil bir ifade. Hiç hoş değildir, Müslümanları derinden incitir. Bu ülkenin Müslümanları hiç bir zaman aşırı olmadı, hâlâ bu ülkede barış ve kardeşlik ümidi varsa bunu İslâ ma ve Müslümanlara borçluyuz.

(Ali Bulaç 20 Eylül 2012)

ON YILDA BOŞALAN GAZLAR

Hani hiçbirimiz basmazdık yaşa,

Yüzde elli oy verdik koşa koşa.

Öldük mü diye bağırmayın boşa,

Törpülemişler, döndürmüşler kuşa!

On yılda alınmış mide gazımız,

Oyunu fark etmiş, ama azımız;

Feryada engel olmuş boğazımız,

Törpülemişler, döndürmüşler kuşa!

On yılda genç "yarattı" birileri

Halimiz bu, bir geri bir ileri,

Bizi iğdiş etmişler hem de seri,

Törpülemişler, döndürmüşler kuşa!

Başkan, "Büyük Başkan" öyle önermiş,

Ağzından kaçırdı, paratönermiş;

Bize suskunluk, ona para dönermiş,

Törpülemişler, döndürmüşler kuşa!

Bak şunlar hala diri, durun durun!

Diye gönderilmiş bir gazcı Harun;

Maske çıkarınca baktık ki Karun,

Törpülemişler, döndürmüşler kuşa!

Ulvi kavramlara atmışlar kanca,

"İftihar"ları çevirip "utanc"a,

Gaz boşaltıp bir de hava atınca,

Törpülemişler, döndürmüşler kuşa!

Mide boşalmış da bağırsak dolu

Öğrendi nedir gaz almanın yolu,

Koku kaplar yakında sağı solu,

Törpülemişler, döndürmüşler kuşa!

Ekrem Şama