Hâin âlimleri tanıma kılavuzu

Abone Ol

Şu ânda âlem-i İslâm’ın yüz yüze kaldığı en büyük tehlike, “hâin âlimlerin varlığı”dır. Bugün bazı İslâm beldeleri işgâl altındadır. Bu işgâlin müsebbiplerinden birisi de işte o hâin âlimlerdir. Onlar, yıllar öncesinden İslâm yurtlarına salınmış birer yılan gibidir. Halkın her türlü işgâle karşı direnmesini sağlayacak iman ve İslâm altyapısını çökertmek için çalışmışlardır. “Haçlıların ülkenizi işgal etmesi kötü bir şey değildir. Onlar sizin karınıza kızınıza tecavüz etmez!” demişlerdir. Cihadı inkâr etmiş, Allah’a şirk koşan, Kur’ân-ı Kerim’i ve bütün peygamberlerin efendisi, reisi olan Peygamber Efendimiz’i (asm) kabul etmeyen Hıristiyan ve Yahudileri kardeş ilan etmiş, onların sapık fikirlerine hoşgörü ile bakılmasını telkin etmişlerdir. Neticede ümmetin gardını düşürmüşlerdir.

Geçenlerde şehrimize gelen Dünya Âlimler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Ali Karadâğî’yi dinledik. Konuşması içerisinde bana göre en dikkat çeken kısım, “hâin âlimlerle” ilgili olanıydı. Karadâğî, İslâm düşmanlarının, binlerce sarıklı, cübbeli âlim yetiştirip Müslümanlar arasına saldıklarını, onları yetiştirmek için üniversiteler, medreseler, enstitüler açtıklarını söylemişti. O arada Ezher hocalarının binlerce masumun idamına fetva verdiklerini, Suûd’daki âlimlerin dün fotoğrafların asılmasına, kadınların araba kullanmasına karşı çıkarken, bugün seslerini çıkarmadıklarını örnek olarak verdi.

Karadâğî’yi dinlerken gözümün önünde pek çok sîma canlandı. Yüzlerce, binlerce ismi düşündüm. İslâm düşmanlarının İslâm’ı içerden çökertmek için geliştirdikleri en dehşetli proje; Kur’an ve hadis üzerinde tahrifat yapmak, mânâlarını bozmak, hükümlerine itiraz etmekti. “Diyalog ve hoşgörü” projesi de o projelerden biriydi. Bunun için sadece sarıklı ve cübbeli değil, aynı zamanda kravatlı, takım elbiseli âlimler de yetiştirmişlerdi.

Peki, bizim gibi âvam tabakası; ihlaslı, imanlı, sadakatli âlimlerle münafık, hâin, sahtekâr âlimleri nasıl ayırt edecek? Bunun bir ölçüsü var mı? Evet, var. Şahsen benim, elime geçen bir meâlin, güvenilir olup olmadığını anlama usûlüm şudur: Hemen açar, “Fatihâ-i Şerife’nin son âyet-i kerimesinde geçen “mağdup” ve “dâllîn” tâifesine nasıl mânâ verilmiş, cihadla ilgili âyetlerin ve cilbabla ilgili âyetinmeâlinde ne yazıyor, onlara bakarım. Üç aşağı, beş yukarı o meâli hazırlayanın fikriyatı belli olur. Bu usül, âlimleri mihenge vurmakta da kullanılabilir. İşte size en kestirmeden, “hâin âlimleri” tanıma kılavuzu: Sahabe-i Kiram, Tâbiin ve Tebe-i Tâbiin başta olmak üzere, İslâm’ı hüve hüvesine kabullenmiş o fedakâr zâtların bizlere ulaştırdıkları gerçek İslâm’ı mı anlatıyorlar, yoksa İslâm’ın temel hükümlerini değiştirmeye mi çalışıyorlar? İslâm yurdunu işgal eden, Müslümanları katleden kâfirler topluluğu için ne diyorlar? Cihadı anlatıyorlar mı, yoksa “O, o devreye hastı” mı diyorlar? Kâfirlere ses çıkartmayıp da Müslümanları cihaddan soğutmaya çalışan o ne idüğü belli “âlimlere” şu soru sorulmalıdır: “Siz İslâm yurtlarını işgâl eden kâfirleri öpücükle mi çıkaracaksınız?”

Daha önce yazdığımız gibi, Kudüs ’ün Haçlılar tarafından işgal edildiği devrede, İslâm beldelerindeki âlimler hâin değildi, ancak tembelleşmiş, cihadı unutmuşlardı. Nureddin MahmudZengi, Selahaddin Eyyûbî ve Hayat-ı Harrânî üçlüsü el ele verdi, bütün o âlimlere hem ilmî, hem amelî cihadı hatırlattılar. O âlimler aynı zamanda birer mücâhid olarak, ordunun diğer neferleri de birer âlim olarak yetiştiler. Neticede işte bu şekildeki bir ordu Kudüs’ü fethetti.

Allah, hepimize akıl, fikir, feraset, basiret versin. Bakacağız, âlim nasıl yaşıyor? Gelirinin kaynağı ne? Afganistan’ın, Irak ’ın, Suriye ’nin bombalanması için ne diyor? Arakan için ne diyor? İdlib ’in Ruslar tarafından bombalanmasına ne diyor? Hiç umursamaz bir tavır takınıyorsa, siz de onu umursamayın. Evet, hâin âlimlerin varlığı büyük tehlike, ama bizlerin de artık şu saflığı bırakmamız lazım. Bu kadar bâdireler atlattıktan sonra saflığın lüzumu yok. Prof. Dr. Ali Muhiddin Karadâğî’yi dinlerken bunları düşündüm.