Hac notları... Lebbeyk, Allâhümme Lebbeyk

Abone Ol

Hac görevimi ifa etmek üzere kutsal topraklardayım..

Mekke’deyim…

İstanbul’dan önce Cidde’ye, oradan da Mekke’ye hareket…

İhramlarımızı daha İstanbul’da giydiğimiz için zaten hazırlıklıyız…

Aynı gün akşamı (28 Eylül 2013) Kâbe ile buluşma, Tavaf ve de Say…

Yorucu bir gecenin ardından elhamdülillah, Umre tamam…

***

Şu sorunuzu duyar gibiyim;

Bir Müslüman Kâbe ile ilk karşılaştığı zaman ne tür duygular içinde olur

Bunca yıllık kalem oynatan bir gazeteci olarak yazabilir miyim, acaba

Bunu, en azından şu aşamada kelimelere dökmek neredeyse imkânsız.

Belki ileriki günlerde…

***

Şair Nâbi zamanın paşalarından birinin iltifatına mazhar olur ve beraberce Hacca giderler.

O devirlerde hacca deve ile gidilir.

Develerin sırtına yüklenen mahmil ismi verilen, iki kişinin rahatça yolculuk edebileceği bir semer vardır.

Nâbi ile Paşa da böyle bir deve de yolculuk ederler.

Nihayet bir seher vaktinde Medine topraklarına girerler.

Nâbi, “Peygamberimizin kabrini ziyaret edeceğim” diye heyecanlanır, mahmilin öbür tarafında ise Paşa yatmış uyuyor.

Bu durum Nâbi’yi mütessir eder.

“İki cihan güneşinin bulunduğu topraklara geldik. Biraz sonra Medine şehrine gireceğiz. Böyle yatmak hiç münasip olur mu ” diye düşünür ve bu heyecanla dudaklarından şu mısralar dökülür.

- “Sakın terk-i edepten kuy-ı mahbub-ı Huda’dır bu Nazargah- ı ilahidir Makam-ı Mustafa’dır bu, Müraat-i edep şartıyla gir Nâbi bu dergâha, Metaf-ı kutsiyandır cilvegahı enbiyadır bu.”

Nabi farkında olmayarak bu mısraları birkaç kere tekrarlar.

Her tekrar edişte sesi biraz yükselir. Ve nihayet öbür tarafta uyumakta olan Paşa uyanır.

-Nâbi ne oldu, ne söylüyorsun der. Nabi de :

- Efendim Peygamberimizin kabr-i sadetlerinin bulunduğu Medine şehrine geldik de bazı şeyler hatırladım bunları söyledim.

Paşa da Nâbi’nin heyecanına katılır.

Abdest alıp yaya olarak Medine sokaklarında Ravza-i Mutahharaya doğru yürürler.

Bu esnada kulaklarına bir ses gelir.

Durup dinlerler. Gelen ses Mescid-i Nebevinin minarelerinden yükseliyor.

Sesi dikkatle dinleyince biraz evvel Nâbi’nin söylediği mısraların müezzin tarafından okunduğu anlaşılır.

İyice duygulanırlar. Paşa Nâbi ye şöyle seslenir.

-Nâbi bu hal nedir Nâbi de:

-Bilmiyorum, der.

Her ikisi de sükût ederler ve beraberce minarenin kapısına girerler. Müezzin minareden inmesini beklerler.

Müezzin inince:

-O söylediklerin ne idi onları ne için söyledin sebebi nedir diye sorarlar.

Fakat müezzin bir türlü söylemez. Ne kadar ısrar ederse de…

“Söylemem kafamı kesseniz de söylemem!” deyince:

-Ama, der Nâbi. Minareden okuduklarını biraz önce ben söyledim. Sana kim söyledi

Bu sefer müezzinin tavrı ve şekli değişir heyecanla:

-Senin ismin Nâbi mi der.

“Evet” cevabını alınca müezzin Nâbi’nin ellerine, Nâbi de müezzinin boynuna sarılır. Bu dehşetli manzarayı seyreden Paşa dayanamayıp:

-“Nereden bildin bunun isminin Nâbi olduğunu, Allah aşkına söyle” der.

Müezzin rüyasını anlatır.

-Efendim akşam abdestli olarak yatmıştım. Biraz evvel Peygamberimizi rüyamda gördüm. “Ya müezzin kalk yatma. Benim aşıklarımdan biri benim kabrimi ziyarete geliyor. Şu cümlelerle minareden onu istikbal et” dedi. Ben de hemen kalktım. Abdest aldım. Peygamberimizin iltifatına mazhar olan âşık kimdir diye düşünerek minareye koştum…

İşte İslâmi edep, Muhammedî terbiye, işte hakiki Peygamber sevgisi, işte saygı ve teslimiyet, işte insanlık, işte gerçek sevgi, işte gerçek aşk ve muhabbet.

 

Kabe’den notlar…

Bu yıl yeniden Hac kur’ası çekilerek Türkiye’den mübarek beldelere gelenlerin sayısında bir daralma oldu ya, hani

Bunun nedenini bizzat yaşayarak gördüm…

Zira, Kâbe’nin çevresi tam bir inşaat alanı.

Osmanlı’nın yaptığı revakların yerinde dev binalar yükseliyor.

Haydi hayırlısı…

Türk basınından kimler var

Benimle birlikte, Türkiye’den kalabalık bir gazeteci grubu bu yılki Hac ibadetini izlemek için kutsal beldelere geldi.

Kimler mi var; İlk etapta gözüme çarpan isimler şunlar;  Mefail AKÇATEPE (İHA), İbrahim KILINÇ (İHA), Mehmet Mustafa YILDIZ (Ülke TV), Yasin KAMALOĞLU (K.Türk/Bugün TV),  Ömer ÇAĞLAK K.Türk/Bugün TV), Ercan CANİK (FOX TV),  Yılmaz Emre İZKÜBARLAS (FOX TV), Ali Ekber KARAÇAM (KANAL 7), Ayşegül BÜTÜNBAŞ (KANAL 7), Fatih AKALAN (Samanyolu TV), Serbest ÖZDEN (Bugün Gazetesi), Aziz Mahmut İSTEGÜN (Zaman Gazetesi), Bünyamin DEMİRKAN (Star Gazetesi), Hasan AY (Sabah Gazetesi), Fatma AKSU (Hürriyet Gazetesi), Naim GÜLEÇ (Akra FM), Osman ATEŞLİ (Haber7. com), Şener ÇARDAK (Semerkand Radyo), Ali ESKALAN (Dünya Gazetesi). 

Adnan UĞUR (Mardin) ve Mustafa Önal tercümanımız.

Diyanet’in Mekke’deki basın merkezi çalışanları, gazetecilerin işlerini kolaylaştırmak için adeta yarış halinde.

Mustafa Demirel’in sorumluluğunda, Kenan Esen’in moderatörlüğünde Tacettin Gedikoğlu, Muhittin Okşaş, Yunus Şentürk ve Halil Demir bir sağa bir sola koşturuyor.

Ankara’da  TV5 yıllarında Mustafa Kurdaş’ın ekibinde yer alan Hasan Demir gazetecilerin adeta eli kolu, Mekke’de. Teknik ne eksiklik varsa Hasan Demir hemencecik orada bitiveriyor.

Hepsine ayrı ayrı teşekkürler…

Acaba nasıl bir değerlendirme yapacak

Diyanet İşleri Başkanlarının Hac dönemlerinde Mekke’ye gelerek gazetecilere genel bir değerlendirme yapması artık neredeyse gelenekten..

Birkaç yıldır verdiği demeçleri, yaptığı değerlendirmeleri ilgiyle izlediğim Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in 7 Ekim 2013’ten sonra Mekke’de olacağı söylendi bana.

Merak ediyorum; İslam Dünyasının şu anki hâli hakkında Mehmet bey nasıl bir değerlendirme yapacak

(Hac Notları’na Çarşamba’ya devam inşallah…)

NOT: Bugün 30 Eylül 2013 Pazartesi… İktidar ve TBMM’de grubu bulunan partiler, 2012 yılında yeni ve sivil anayasa vaadini yerine getiremedi. Sınıfta kaldı. Umutlar bu yıla sarktı. Cemil Çiçek, liderlerle görüşerek yeni bir süreç başlattı. Son hazırlanan Demokratikleşme Paketi sanki yeni ve sivil Anayasa çalışmalarını sekteye uğrattı, yavaşlattı gibi; ne dersiniz Du bakali n’olacak Her şeye rağmen yine de takipteyiz…