Bir defa olmayan paraların varmış gibi satılarak elde edilen fahiş faiz uygulaması sona erecekti. Bunun yanında kaydi para üretimi sona erdirilecek, karşılığı bu milletin malı olan servetlerden oluşan paralar piyasaya sürülecekti. Böylece bir bolluk ve bereket devri başlayacaktı. Bankalar da şekil değiştirerek faiz elde eden kurumlar değil, kar payı karşılığı kazançlar elde etmesi gereken kurumlara dönüşecekti. Bu ise maliyetlere yazılan faizlerin ortadan kalkması sebebiyle ucuz üretimi sağlayacak, buna bağlı ihracat patlaması sebebiyle cari açıklar süratle kapanacak, üretim ve büyüme teşvik edilmiş olacaktı. Üretime dayalı bir ekonomi ise sağlam ekonomi olacak, iki de bir kötü niyetlilerin parmağında oyuncak olan piyasa, yapısal olarak istikrara kavuşacaktı. İşte bu da Milli Görüş'ün hedeflediği ekonomik düzenin tesisi sonucunu doğuracaktı.
Havuz sistemini devreye soktuğumuzda ve kaynak paketleri tasarlayıp uygulamaya soktuğumuzda artık devletin borçlanma ihtiyacı kalmadı. Gelirlerimiz, giderlerimizi ve yatırımlarımızı karşılayacak seviyeye erişti. Bu da yeni borç almayacağımız, yani bütçenin gelirleri ile giderlerinin eşitlenmesi demekti ki, öyle de oldu. Cumhuriyet tarihinde ilk yılları istisna edersek, ilk denk bütçe böylece bizim tarafımızdan yapıldı. 1997 yılı bütçesi denk olarak yapıldı ve uygulandı.
Fehim Bey, bereketli ve sağlıklı ömürler diliyorum. Öncelikle bizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Bugün sizden Kamu Tek Hesabı, yani Havuz Sistemi, Denk Bütçe ve bankalar vasıtasıyla yürütülen finansal sömürü sistemi hakkında bilgiler almak istiyorum.
Hay hay buyurun.
Havuz Sistemi diye adlandırılan Kamu Tek Hesabı nasıl doğdu, nasıl uygulandı?
1996 yılında Başbakan Erbakan biz de Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanıydık. Hocamızın makamı olan Başbakanlık binasının hemen bitişiğinde, bizim makamımız vardı. Erbakan Hocamız, yani Başbakan, bizi emrettiği anda hiç kimseye görünmeksizin onun yanına gizlice geçebilecek bağlantılarımız vardı.
Başbakan bilhassa Türkiye'deki para ve kredi konusunda incelemeler yapmak üzere bize emir vermişti. Türkiye çok sıkışmıştı. Para bulmak gerekiyordu. İç para yok, dış para yok, her şey borç. Kurumlarımız borç alıyorlar bulabildikleri kadar ama tefeciler yani durumu kendi lehlerine çeviren kurumlar istedikleri faizle bize borç veriyorlar. Biz de bu konuları incelemeye başladık. Allah mutlaka bize bir yol gösterecek, biz onun için geliyoruz, onun davası için geliyoruz. Ama nereden ve nasıl bir çıkış yolu bulacağız, bu benim o zamanki aklımla.
Hazinenin parası var malum bütün kirasıdır bilmem vergileridir, şusu busu, bunlar hazinede toplanıyor. Şimdi bu hazinenin paraları nerede yatıyor? Biz işe biraz buradan başladık, benim ekonomi ile ilişkim yok, ben mühendisim, ama bu paralar nerede toplanıyor, diye merak ettim. Nerede birikiyor bu paralar, bu paralar varken niye biz borç alıyoruz? Baktık ki bu paralar, özel bankalarda birikiyor, özel bankalara yüzde bir iki faizle, yahut üç beş faizle veriliyor. Aynı müesseseler, aynı paraları kredi ihtiyaçları olduğunda müesseselerimize yüzde 60 la veriyorlar.
Biz buna mani olursak, bir miktar kaynak temin ederiz, diye düşündük ve işin içine bu düşünceyle girdik. Allah selamet versin, Vakıflar Bankası?nın Fehmi Gültekin isminde bir Genel Müdürü vardı. Ben Fehmi Bey'e dedim ki: Sen bana yardımcı ol, benim kafamda böyle bir şey var, yani bunu halledelim. Bizim Türkiye?nin bütün müesseselerin paralarını bir yerde toplayalım, hepsini. İhtiyacı olan ödeme evrakı ile buradan çeksin. Bu paralar da Ziraat Bankası'nda ve Vakıflar Bankası'nda toplansın. Bunu sağlayabilir miyiz? O da evet,ben bunu yapabilirim. Bir program var bu programı tatbik edersek kim ne koydu, kim ne çekti belli olur, hesabı verilir dedi.
Prof. Dr. Osman Altuğ da vardı galiba?
Evet. Burada Osman Altuğ Hoca'nın çok büyük katkılarını unutamayız. Benim takdim kabiliyetim yok. Osman Hoca bütün bu olayları ilmi bazda dizayn ediyor takdim ediyor. Böylece işe başladık. Bir havuz oluşturduk. Bu havuza devletin bütün müesseseleri, artı devletin ortak olduğu bütün müesseseler, artı devletin her hangi bir şekilde finanse ettiği müesseseler, artı sigortalar, artı belediyeler, artı ticaret ve sanayi odaları ve benzerlerinin paraları gelecek.
Başladık bu hesabı çalıştırmaya. Bir de baktık ki, 6 ayda 7 milyar dolarlık para birikti. 7 milyar dolar, tek başına sadece 7 milyar dolar değil, Kamu İktisadi Teşebbüsleri, yani KİTlerin ihtiyacı olan paralar buradan ödenince, faizler kalktı. Çünkü onlardan faiz alınmıyordu. Ancak işin yürütülmesi için yapılan masraflardan paylarına düşen cüzi miktarlar tahsil ediliyordu. Böylece KİTler zarar ediyorken kara geçtiler. Devletin ödediği faiz 10 milyar dolar düştü . 7 milyar dolar KİTlerden 10 milyar dolar da bu faizden, ötekinden berikinden, derken büyük rakamlar önümüze çıktı. Erbakan Hoca bana dedi ki: Yahu Fehim biz ne kadar zenginmişiz de farkında değilmişiz? Ne kadar çok paramız ve servetimiz varmış?
Bu sistemi uygularken çok tepki aldınız mı?
Elbette. Dışımızdan çok tepkiler geldi. Hatta, menfaatlerine çomak soktuğumuz bazı mihraklar da bizim milletvekili arkadaşlarımız üzerinde bize yüklenmeye çalışıyorlardı. Tabi biz faizci sömürü düzenine karşı geliştirdiğimiz bu ?havuz sistemini arkadaşlarımıza izah ediyorduk, ikna ediyorduk.
İLK DENK BÜTÇE BİZİM TARAFIMIZDAN YAPILDI
Belediyeler nasıl karşıladılar?
Olayı anlayamayan bazı belediyeler hemen refleks kullanıp tepki gösterdiler. En önemli tepkiler İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Melih Gökçek'ten gelmişti. Onlar Kamu Tek Hesabını belediyelerin paralarının devlete aktarılması şeklinde anlamışlar. Ya da bizim kurduğumuz düzenin tekerine çomak sokmak isteyenler onları kurmuşlar. Kendilerine olayı izah ettiğimizde yine anlamakta zorluk çekseler bile karşılık veremeden döndüler gittiler.
Denk Bütçeden bahseder misiniz?
Havuz sistemini devreye soktuğumuzda ve kaynak paketleri tasarlayıp uygulamaya soktuğumuzda artık devletin borçlanma ihtiyacı kalmadı. Gelirlerimiz, giderlerimizi ve yatırımlarımızı karşılayacak seviyeye erişti. Bu da yeni borç almayacağımız, yani bütçenin gelirleri ile giderlerinin eşitlenmesi demekti ki, öyle de oldu. Cumhuriyet tarihinde ilk yılları istisna edersek, ilk denk bütçe böylece bizim tarafımızdan yapıldı. 1997 yılı bütçesi denk olarak yapıldı ve uygulandı. Kamu Tek Hesabı ve denk bütçe uygulamasına karşı dış tepkileri sormak isterdim ama, o konuda çok şey yazıldı, çizildi. Hatta 28 Şubat müdahalesinin asıl sebeplerinden birisinin bu olduğunu kamuoyu artık biliyor.
Evet 28 Şubat'ın asıl iki sebebi vardı. Birisi bu bizim uyguladığımız ekonomik sistem, diğeri de D-8'in kuruluşudur. Sömürü ve haksız kazanç elde etmek için uydurulmuş bir kaydi para düzeni Merkez Bankasınca uygulanan bankaların mevduat ve kredi düzenindeki sömürü sistemini sormak istiyorum. Bu konuda neler söylersiniz?
Bankalar, Merkez Bankası'nın ortaya koyduğu ölçüler dahilinde mevduat toplayıp bunları kredi olarak tüketici şahıs ve kuruluşlara verirler. Karşılığında faiz geliri elde ederler. Ayrıca topladıkları mevduatın bir kısmını da her an hazır olarak tutarlar. Bu olaya disponibilite denir. Mevzuat gereği topladıkları mevduatın belirli bir yüzdesini Merkez Bankası'nda tutmak zorundadırlar. İşte bu düzeni öyle kurmuşlar ki, bankalar aynı mevduatı defalarca kredi olarak verebiliyorlar. Mevduatı, munzam karşılık olarak Merkez Bankasına yatırılması zorunlu olan oranına böldüğünüzde, aslında mevcut olmayan paranın kaç kat olarak sömürüye ve faize konu edildiğini hesaplarsınız. Yani olmayan paraları varmış gibi ve dağıtmışlar gibi faiz elde ediyorlar. Bu oran ne kadar düşük olursa, olmayan para varmış gibi o kadar yüksek katta sömürüye konu edilir. Tamamen sömürü ve haksız kazanç elde etmek için uydurulmuş bir kaydi para düzeni.
Son zamanlarda bazı ekonomi bilim adamlarının çeşitli adlar altında bu konuyu formülleştirdiğini görüyoruz. Ama onlar bunu kendilerinin keşfetmiş olduğunu ifade ederek, başkalarının, bilhassa Milli Görüş'ün bunu bilmediğini ifade etmektedirler. Ekonomi ilmiyle meşgul olanlar elbette bunu bilirler. Ama hepsi bilemeyebilir. Yalnız 1996-1997 yılında 54 Erbakan Hükümeti döneminde bu konuyu düzeltmek üzere incelemeye başladık. Havuz sistemi ve denk bütçe uygulamalarının arkasından, bu kaydi para sömürü sistemini değiştirecek köklü düzenlemeler hazırlıyorduk. Fakat bildiğiniz gibi DYP milletvekillerini ayartarak hükümeti desteksiz bıraktılar ve 54. Hükümet böylece bitti. Biz bunu uygulama fırsatı bulamadık. Bahsettiğiniz ekonomi bilginleri belki teorik olarak konuyu incelemiş, sömürünün farkına varmış olabilirler. Yalnız biz bunu ortadan kaldırarak yeni bir flaş uygulamayı hayata sokacaktık.
O uygulama hazırlıklarından bahseder misiniz? Ne getirecek ne götürecekti?
Bir defa olmayan paraların varmış gibi satılarak elde edilen fahiş faiz uygulaması sona erecekti. Bunun yanında kaydi para üretimi sona erdirilecek, karşılığı bu milletin malı olan servetlerden oluşan paralar piyasaya sürülecekti. Böylece bir bolluk ve bereket devri başlayacaktı. Bankalar da şekil değiştirerek faiz elde eden kurumlar değil, kar payı karşılığı kazançlar elde etmesi gereken kurumlara dönüşecekti. Bu ise maliyetlere yazılan faizlerin ortadan kalkması sebebiyle ucuz üretimi sağlayacak buna bağlı ihracat patlaması sebebiyle cari açıklar süratle kapanacak, üretim ve büyüme teşvik edilmiş olacaktı. Üretime dayalı bir ekonomi ise sağlam ekonomi olacak, iki de bir kötü niyetlilerin parmağında oyuncak olan piyasa, yapısal olarak istikrara kavuşacaktı. İşte bu da Milli Görüş?ün hedeflediği ekonomik düzenin tesisi sonucunu doğuracaktı.
Bankaların bugün uygulamakta olduğu mevduat ve kredi düzeni, küresel sömürünün çarklarını yağlayan bir düzen olduğunu söyleyebilir miyiz?
Elbette söyleyebiliriz. Yalnız bu düzenin uygulayıcılarının kahir ekseriyeti bunun bir sömürü düzeni olduğunu bilmeden uygulamaktadırlar. Mesela geçenlerde Merkez Bankası Eski Genel Müdürü, ESAM'da bir konferans verdi. Biz de orada bulunduk. Konferansın sonunda biz bu konuyu sorduk. Verdiği cevap şu oldu. Biz o konuyu bilmiyoruz. Bizim bildiğimiz mekanizmayı burada aktardık. Varsa öyle bir aksaklık, onu da sizler ortaya koymalısınız!?
Mevcut iktidar bunu bilmez mi, acaba neden uygulamaz?
Tayyip Bey iktidara geldiği zaman, işin farkında olmadığı ve bilmediği için, acil eylem planına havuz sistemini uygulayacağına dair madde yazdırdı. Sonra baktı ki yo öyle değilmiş. Onu hemen kaldırttı. Yani baktı ki para babalarının buna rızaları yok, kaldırtmak zorunda kaldı.
Bu bahsettiğiniz uygulamaları hayata geçirecek iktidarların sömürü düzeninin organizatörlerinin iradelerine karşı gelmiş olacakları şeklinde bir hüküm verebilir miyiz?
Elbette. Bu günkü iktidarın o bahsettiğiniz organizatörlerin isteklerine rağmen uygulama yapmaları mümkün değildir. Bunun için Milli Görüş iktidarı şarttır.
Çok teşekkür ederim, sağlıklı ve bereketli ömürler dilerim.
Ben çok teşekkür ederim. Sevgileri sunarım.
Röportaj: Ekrem Şama
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.