Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kaya, Türkiye'ye sığınan Suriyelilere ilişkin, "En başta düştüğümüz yanlış, bu insanların geldikten sonra 3-5 ay içerisinde kendi vatanlarına geri döneceklerine dair yanlış bir öngörü üzerine kurgulanması. Türkiye'nin bir an önce bu durumu kendisi için avantajlı konuma getirecek bir süreci acil eylem planını hayata geçirmek gibi bir zorunluluğu var." dedi.
Kaya, partisinin İstanbul il başkanlığında düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'de başta Suriye olmak üzere, Orta Asya ve Afrika ülkeleri ile Afganistan, Irak ve Uzak Doğu'dan yaklaşık 5 milyon misafir, sığınmacı ve düzensiz göçmen olduğunu anlattı.
'BİZ OLSAK NE YAPARDIK?' DİYE DÜŞÜNEREK ÖNERİLERİMİZİ ORTAYA KOYUYORUZ
Kaya, "Saadet Partisi olarak bizler ülkemizin karşı karşıya kaldığı her bir sorunla ilgili “İktidarda biz olsak ne yapardık? Nasıl hareket ederdik?” diye düşünerek çözüm önerilerimizi ortaya koyuyoruz." ifadelerini kullandı.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün 13 Haziran'da açıkladığı verilere göre, Türkiye'deki kayıtlı Suriyeli sayısının bir önceki aya göre 6 bin 907 kişi artarak 3 milyon 613 bin 644 kişiye ulaştığını söyleyen Kaya, bu sayıya diğer ülkelerden gelenler de dahil edildiğinde oranın toplam nüfusun yüzde 5'inin üstüne çıktığını dile getirdi.
Göç İdaresi'nin Suriyelilere ilişkin verilerini paylaşan Kaya, şu bilgileri verdi:
"Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin yüzde 46,3'ü 0-18 yaş arasında. Bu istatistik hem riskleri hem de avantajları kendi içinde barındırıyor. Genç olmaları eğer doğru yürütülen bir süreç olmazsa içinde şiddet eğilimleri gibi süreçlere yönelebileceklerini gösteriyor. Aynı zamanda bu genç nüfusun doğru yönetilebildiği takdirde hem Türkiye'nin sosyal hayatına hem de ekonomisine artı bir değer sağlayabilir."
OLAY ALGININ DIŞINDA, FARKLI BOYUTLARI VAR
Kaya, Türkiye'de kurulan Suriyeli şirket sayısının 15 bin 159 olduğunu kaydederek, "Yani 'Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin tamamı devlet yardımı veya farklı yardımlarla hayatlarını idame ettiriyorlar.' gibi bir algının da bu açıdan farklı değerlendirilmesi gerektiğini, hem yasal açıdan çalışma izni olanlar hem yasa dışı çalışmaya devam edenler, bir de kurdukları şirketler aracılığıyla ticari hayata atılmış olanları da gördüğünüzde olayın aslında algının dışında farklı boyutları olduğunu da ifade etmek istiyorum." değerlendirmesini yaptı.
TÜRKİYE ACİL EYLEM PLANINI HAYATA GEÇİRMEK ZORUNDA
Türkiye'nin dünyada nadir görülen bir nüfus hareketliliğiyle karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Kaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
"En başta düştüğümüz yanlış, bu insanların geldikten sonra 3-5 ay içerisinde kendi vatanlarına geri döneceklerine dair yanlış bir öngörü üzerine kurgulanması. İş buradan başladığı için sonrasında sürecin yönetilmesi yanlış noktalara gitti. Mesela, Almanya gibi gelişmiş bir ülke 1 milyona yakın mülteci kabul etmesine rağmen, yaptığı plan ile bu durumu kendi ekonomisi için avantajlı hale getirme yoluna girmiştir. Türkiye'nin de bir an önce bu durumu kendisi avantajlı konuma getirecek bir süreci acil eylem planını hayata geçirmek gibi bir zorunluluğu var."
Kaya, nefret söylemlerinin gettolaşmayı beraberinde getirdiğini, plaj sorunları gibi tartışmaların sağlıklı çözüme engel olduğunu ve fotoğrafın bütününün görülmesine perde oluşturduğunu, bu konuda empati yapılması gerektiğini ifade etti.
HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ DEVAM ETMEK NE SOSYOLOJİYE NE DE PSİKOLOJİYE UYAR
Kaya çözüm önerilerinde şunları ifade etti:
"Bu kadar sayıda insanı kabul eden bir toplumun hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesini beklemek, ne sosyolojiye ne de psikolojiye uyar. Dolayısıyla tartışılmaları değil, nasıl konuşuldukları önemlidir. Sorunun çözümü adına ortaya konulabilecek her makul öneri değerlidir ve yorumlara bu açıdan bakmak gerekir.
1- Bizden çok daha az mülteci/sığınmacı kabul eden ülkeler, “acil eylem planları” ortaya koyarak soruna uzun vadeli çözümler üretme yoluna gidiyorlar. Bu zamana kadar eksiğiyle fazlasıyla önemli işler yapıldığını göz ardı etmeden ifade etmeliyiz ki, bir an önce uzun vadeli stratejik bir plan ortaya konulmalıdır. Mesela Almanya gibi gelişmiş bir ülke 1 milyona yakın mülteci kabul etmesine rağmen, yaptığı plan ile bu durumu kendi ekonomisi için avantajlı hale getirme yoluna girmiştir.
2- Devlet duygusallığı kaldırmaz. Sorunlara duygusal çözümler günü kurtarır. Hatta sorunları zamana yayarak büyümesine sebep olur. Yani konunun sosyal psikolojik boyutları bir an önce masaya yatırılmalıdır. Toplum doğru bilgilendirilmeli ve vatandaştan gelen her bir talep, sıkıntı, sorun anında muhatap bulmalıdır.
3- Nefret söylemleri gettolaşmayı beraberinde getiriyor. Plaj gibi tartışmalar sağlıklı çözüme engel olur ve fotoğrafın bütününün görülmesine perde oluşturur. Böylesine garip yaklaşımlardan kaçınmak toplumsal huzurumuz açısından önemlidir. Teşbihte hata olmaz. “Türken Raus” ifadeleriyle karşı karşıya kalan bir toplumun üyeleri olarak, yaşadıklarımızı başkalarına yaşatma yoluna gitmemeliyiz. Empati işin anahtarıdır.
4- “Onlar bize muhtaçlar. Canlarını kurtardık. Onların ne söylediklerinin önemi yok. “ gibi yaklaşımlar sürdürülebilir değildir. Sorunların ortadan kaldırılmasında sığınmacıların da düşünceleri alınmalı ve ancak bu şekilde ortak çözümler bulunabileceği unutulmamalıdır.
5- Resmi makamların yapabileceği en önemli şey öncelikle kendi vatandaşlarının endişelerini gidermektir. Güvenlik dâhil her konuda yeterince tedbirin alındığı açık bir dille kamuoyuna anlatılmalıdır. Sığınmacılara yapılan yardımların ne kadarının uluslararası kurumlardan geldiği, ülke vatandaşlarına ekstradan bir yük getirip getirmediği gibi hususların ısrarla üzerinde durulması gerekir. Nispeten zengin Batılı ülkelerde bile göçmen karşıtlığının temelinde ekonomik sebepler yatıyorsa, bizim gibi imkânları kısıtlı olan ülkelerde vatandaşların tepkilerinin kısmen haklı olduğu gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Hastanede sıra avantajı var mı, iş kurarken farklı bir muameleye tabi tutuluyorlar mı gibi sorular bütün netliği ile cevaplanmalıdır. Bu sürecin bir tek ilacı vardır; o da şeffaflıktır.
6- Yine yüzeysel olarak onların bu topluma entegre edilmeleri meselesi de çok daha etraflıca ele alınmalı ve onların buraya getirdiği ekonomik sermayenin yanında sosyal ve kültürel sermayelerinin de doğru değerlendirilirlerse çok kıymetli olduğu vurgulanmalıdır. Ekonomik yük olarak görülmeleri azaldıkça kültürel alanlardaki katkıları daha çok takdir edilmeye başlanacaktır. Buraya gelen veya burada doğan çocuklarının eğitimi ve yetişkinlerin önceki tecrübelerine ilaveten meslek edinme eğitimleri almaları onların kendilerine güvenlerini geri getireceği gibi topluma muhtaç olma duygusundan uzaklaştıkça kabul edilmeleri kolaylaşacaktır. İstatistiklere göre bugün 650 bin civarında çocuk okula gidebilmektedir ama 500 bine yakın çocuk okul çağında olmalarına rağmen okul nedir haberleri yoktur. Şimdiden maalesef “kayıp kuşaklar” oluşmuş durumdadır. Ayrıca “çocuk işçiler” sorunu var ki, bu da hiçbir hal ve şart altında kabul edilemez. Bu soruna da bir an önce çareler üretilmesi gerekmektedir.
7- Bütün bunların yanında devletin dış siyaseti tekrar gözden geçirilerek en azından ileride bu tür dalgalara maruz kalınmasının önüne geçilmelidir. Yumuşa gücün yanı sıra siyasi güç de olabildiğince kullanılarak bu insanların ülkelerine güvenli bir şekilde dönmelerinin önü açılmalıdır."
'S-400'LERİ ALMAK ZORUNDAYIZ'
S-400 konusuna da değinen Kaya, "Biz bugün neden S-400'leri almak zorunda hissediyoruz kendimizi? Çünkü 911 kilometreyle en uzun sınırımız olan Suriye'de şu anda güvenlik endişelerimiz tavan yapmış durumda. Aynı zamanda Doğu Akdeniz diye bir sorun var ki tartışmaları Avrupa Birliği'nden, Amerika Birleşik Devletleri'nden her gün açıklamalar geliyor. Bu Doğu Akdeniz'deki gelişmelerin de güvenliğimizi doğrudan tehdit ettiği gerçeği var." şeklinde konuştu.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(2)İsmai̇l Uçak - BİZLER GÜVENLİĞİMİZİ SAĞLAMAK ZORUNDAYIZ.
ENSAR OLACAĞIZ. MUHACİR DURUMUNA İNŞAALLAH DÜŞMEYECEĞİZ.
Bülent Altun - Esselemualeyküm DİNLEYEN KİM...?
Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.