Güvenli Bölge tuzağı!

Abone Ol

GÜVENLİ bölge hadisesi, tek kelimeyle yılan hikâyesine dönmüş vaziyette. Bu durum bile aslında Suriye krizinde filmin tekrar başa sarmaya başladığının en temel göstergesi. Eğer sürecin önü alınamaz ise, bölgesel bir çatışma kaçınılmaz görülüyor. Yapılan açıklamalar ve hazırlıklar bunun en temel göstergeleri arasında yer alıyor.

Türkiye’nin ABD ile İncirlik ve diğer askeri üsler üzerinden daha agresif bir Suriye politikası izleyeceğine yönelik gelişmeler beraberinde Suriye merkezli direnç cephesini kendi içerisinde daha katı bir tutum almaya sevk etmiş durumda. “Güvenli bölge” üzerinden ağırlıklı olarak Türkiye’yi hedef alan tepkisel açıklamalar, Ankara’nın bugüne kadar izlediği denge politikasını önemli ölçüde kırılgan bir hale sokmuş durumda.

Dolayısıyla, süreç, geleneksel denge politikasının doğu ayağını oluşturan ülkeler ile derin krizlere gebe görünüyor. Son dönem Rusya ve İran ilişkileri bununla ilgili güçlü sinyaller veriyor. Buna Irak yönetimi de dâhil!

Diğer taraftan, Ankara’nın ABD ile “terör merkezli yürüttüğü”, başlattığı yeni işbirliği süreci de başta kapsam ve araçlar olmak üzere bir takım belirsizlikler ve soru işaretlerini içinde barındırıyor. Kamuoyundaki güvenli bölge algısı/beklentisi ile ABD’nin beklentisi arasındaki farklılıklar, aslında Türk-Batı/ABD ilişkilerinde de örtülü bir güvenli bölge krizine işaret ediyor.

Nitekim AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, “Suriye’de sığınmacıların geri dönebileceği bir güvenlik bölge oluşturmak istiyoruz. Orada evler, okullar inşa edeceğiz. Bunun için ABD ile bir anlaşma var” derken; resmi temaslarda bulunmak üzere Türkiye’ye gelen ABD Başkanlık Temsilcisi Yardımcısı Brett McGurk çok farklı şeyler söylüyor.

ABD temsilcisi McGurk, kendisi ile bir görüşmede bulunan Hürriyet’ten Verda Özer’e konuşarak Türkiye’deki muhataplarına dolaylı da olsa özetle şu mesajları çok net bir şekilde veriyor: 1) “PKK terör örgütü, YPG değil; 2) “Güvenli bölgeyi anlamlı bulmuyoruz. Bence, ‘Güvenli Bölge’ kelimesi bizi ‘Uçuşa Yasak Bölge’ tartışmasına geri götürüyor.”; 3) “PKK, IŞİD’e karşı anlaşmamızın bir parçası ya da meselesi değil.”; 4)  “Ahrar’uş Şam’la çalışmayız”; 5) “Türkiye ile ortak operasyonlar başlayacak, amaç IŞİD’den arındırılmış bölge. IŞİD ile mücadele üç yılımızı alacak.”

Bu mesajların “öz Türkçesi” şu: Türkiye ile ABD’nin meseleye yaklaşımları tamamen farklı! Birinin “ak” dediğine diğeri “kara” diyor.

En azından kime karşı mücadele edileceği noktasında bile bir tanım, dolayısıyla da bir mutabakat sorunu söz konusu. Ankara, PYD/YPG’yi PKK terör örgütünün Suriye uzantısı olarak kabul ederken ve IŞİD terör örgütü ile birlikte bu örgütün adını sayarken, Washington elma ile armudu karıştırma diyor.

Eğer anlaşma Amerikalıların istediği çizgide uygulamaya sokulursa, bu PYD üzerinden Suriye’de “Batı Kürdistan” olarak adlandırılan Kürt devletinin “üç yıl içerisinde” oluşumu ile eşdeğer olacaktır.

Bölgeyi IŞİD’den temizleme adına Türkiye’yi bu sürecin içine dâhil etme girişimi ve ikna turları bu açıdan oldukça dikkat çekici. Eğer gerçekleşirse, bu durum Türkiye’nin kırmızı çizgisinin bir kez daha renk değiştirmesi anlamına gelecektir.

Bir diğer önemli mevzu ise, Kuzey Suriye’ye yığınak yapan ve IŞİD ile mücadele ettiğini söyleyen PKK terör örgütünün önümüzdeki süreçte Suriye üzerinden Türkiye’ye eylemler gerçekleştirmesi durumunda, Türk-Amerikan ilişkilerinin bundan nasıl etkileneceğiyle ilgili olacaktır.

Peki, Ankara böylesi bir senaryoya ne kadar hazırlıklı

Bunun dışında, bölgede “Büyük Kürdistan” noktasında ABD’nin yalnız olmadığı görülüyor!

Almanya da en az bu ülke kadar etkili ve olası bir Kürt devletinin hamiliğine soyunmuş durumda! Son dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kandil’i/PKK’yı hedef alan saldırılarına yönelik verdiği tepki dikkatlerden kaçmıyor.

IŞİD ile mücadelesine destek adı altında Peşmerge’ye silah gönderen ve bunların bir kısmının PKK’nın eline geçmesine “engel olamayan” Almanya, Kahramanmaraş’ta konuşlu Patriotları “Suriye’den Türkiye’ye yönelik bir tehdit yok” gerekçesiyle geri çekme kararı alıyor.

Bu kararı alan sadece Almanya değil. ABD de Patriotları zamanından önce çekecek. Tam da krizin tırmanışa geçtiği, Rusya ve İran’ın hamlelerini arttırdığı bir dönemde Türkiye’nin hava savunma sistemlerinden mahrum kılınması sizce de anlamlı değil mi Daha somut bir ifadeyle, Rusya, İsrail’e rağmen Esad’a MİG-31’leri gönderirken, Türkiye’nin müttefiklerinin Patriotları çekmesi sizce ne anlama geliyordur