Okul çağına geldiğimizde bize bazı telkinler verilir.
Büyüklerimiz, öğretmenin sözünü dinleyeceksin, ona saygıda kusur etmeyeceksin
derler. Öğretmen deyince akan sular durur. Analar ağzı süt kokan çocukların
ellerinden tutar, eti senin kemiği benim der ve öğretmene teslim ederler. Bu
güven telkin eden bir ifadedir -çocuğumu koruyacağına, onu bilgi ve bilinç
noktasında destekleyeceğine inanıyorum- demektir. Fakat ne acıdır ki, gözümüzün
nuru, çocuklarımızı teslim ettiğimiz öğretmenlerimiz kitabi bilgilerden öteye
geçemiyorlar. Hatta içlerinden öyleleri çıkıyor ki, iffet ve hayâ perdelerini
yırtarak çocuklarımıza tacize yelteniyor, onların duygu ve düşüncelerini
kirletiyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde öğretmeni tarafından tacize uğrayıp
intihar eden Cansel in dramatik hikâyesine hepimiz şahit olduk, onun için
gözyaşları döktük, dualar ettik, tacizci öğretmene beddualar yağdırdık Olmaz
böyle şey, öğretmene güvenmeyip de kime güveneceğiz dedik. Güvendiğimiz, emin
eller diye baktığımız o dağlara karlar yağdı, artık her şeyden kuşku duyar
olduk. Yaşanan talihsiz olay, eğitimciyi seçerken sadece bilgi noktasından
hareket edilmemesi gerektiğini, aynı zamanda vicdani ölçümün de yapılmasının
elzem olduğunu gösterdi.
Bundan sonra ne olacak bilemiyoruz. Acaba bu olayda
sıradan bir vakıa gibi görülüp unutulacak mı Çocuklarımızın körpecik
beyinlerini kirleten, onların duygularına, bedenlerine ve zihinlerine karanlık
tohumlar eken insan müsveddeleri ellerini kollarını sallayarak gezmeye devam mı
edecekler Cansel in hazin öyküsü küllenip gidecek mi
Peki, çocuklarımız için tehdit unsuru olabilecek bir
eğitimcinin bu durumunu bildiği halde umursamayan okul idaresine ne dersiniz
Genç kızın arkadaşlarının ifadelerine göre bu vahim olay okul idaresine ve
rehberlikte çalışan öğretmenlere birkaç kez iletilmiş fakat okul idaresi ve
eğitimciler olayı örtbas etmeye çalışmışlar. Bilindiği üzere, insanlarımızın
ekserisi dış odaklı bir bakış açısına sahiptirler. İnsanlar ne der, ya onlar
nazarındaki değerimi kaybedersem, insanların diline düşersem düşüncesi ile
hareket edip taraf tutmaya kalkarlar. Başkaları ne der telkinleri ile büyüyen
bir çocuk gelecek yaşantısında hangi konuma gelirse gelsin adil olamaz,
olaylara Allah ın bak dediği noktadan bakamaz, çevre odaklı yaşamaya devam
eder. Bir genç kızın çığlıklarına kulaklarını tıkayıp, sapık bir öğretmeni
koruma altına almanın bundan başka bir gerekçesi olamaz. Şimdi soruyoruz;
vicdani damarları tıkanan bu insanların, istikbalimizi kurtaracak nesiller
yetirebileceğine ihtimal verebiliyor musunuz
Çocuklarımızı teslim ettiğimiz eğitimciler sadece bilgi
ve birikim yönünden değerlendirilmemeli, aynı zamanda ruh sağlığı, davranış
biçimi ve vicdani duyarlılığı bakımından da ele alınmalıdır. Bu kişiler
seçilirken, vicdani ölçümleri yapılmalıdır. Bu nasıl sağlanacak diye
sorabilirsiniz En azından bir eğitimci göreve başlarken, öğrenci ile
ilişkilerinin değerlendirilebileceği bir süreçten geçmelidir.