Musibetler insanoğlunun akıllarını başlarına alıp, yanlış giden birtakım işleri düzeltilmeleri için gönderilen ikazlardır. Her bir musibetten mutlaka bir ders çıkarmak, o musibeti hazırlayan gerek maddi ve gerekse manevi etkileri ortadan kaldırmak lazımdır. Bu olmazsa arkasından daha büyükleri gelir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de helak edilen kavimlerin her birisinin şirk koşmanın yanında başka günahları da sayılır. Onlardan şirkten vazgeçmelerinin yanında o yanlış davranışlarını da düzeltmeleri istendiği, bunu yapmadıkları için helak edildikleri anlatılır.
Evet, insanlık tarihi nice felaketler, nice belalar ve nice yok oluşlarla doludur. Fakat bunların hepsi de mevzii, yerel idi. Şu an karşı karşıya kaldığımız şey ise hiçbir ülke, hiçbir din, hiçbir ırk ve hiçbir coğrafya tanımadan her yere giriyor. Çin’de ortaya çıkan ve büyük bir hızla tüm dünyaya yayılan virüs, insanlara adeta kıyamet manzaraları yaşatıyor. Korku ve panik her yerde, her sosyal sınıf arasında. Herkes karşısındakini tehlike görüyor. Bunda yakınlık uzaklık hiç önemli değil.
Şiddetli bela ve musibetler insanı esir alır ve çevresiyle olan bütün ilişkilerini koparır. Kendisini meşgul eden öyle önemli bir işi, bir meşgalesi vardır ki, başından aşar. Onun önemi, baskı ve şiddeti başkalarını düşünmeye, yardıma koşmaya meydan vermediği gibi ayrıca onlardan kaçırır, hepsini feda ettirir, kendi derdi başka her şeye engel olur.
Nitekim bugün büyük bir ekonomik güç olan Avrupa Birliği ülkelerinin her birisi kendi derdine düşmüş, birbirine sırt çevirmiştir. Hatta birbirine nefrete dönüşmüştür. Nitekim İtalya eski başbakanı, Avrupa Birliği için şu ifadeleri kullanmak zorunda bırakmıştır: “AB’den nefret ediyor ve tiksiniyorum. Birlikten ziyade, yılanlar ve çakallar mağarası. Önce virüsü yeneceğiz, sonra dönüp AB’yi düşüneceğiz. Gerekirse teşekkür etmeden ayrılacağız.”
Nerede ise tüm dünya insanlarını hız ve haz toplumu haline getiren Batı’nın ışıltılı hayatından, gece âlemlerinden, sokak naralarından bu günlerde eser yok. Onun yerini büyük bir korku ve gelecek kaygısı almış. İnsanlar nasıl gününü gün etmenin, eğlenmenin, tatilini nerede geçirmenin, hangi çılgınlığı yapmanın değil, sadece hayatta kalmanın derdindeler. Korku öylesine büyük ki, insanlar en yakınlarını dahi –gayet tabii olarak- terk etmiş durumdalar. Bütün bu olanlar Rabbimizin kıyamet günü manzaralarından bir kesit olarak bize bildirdiği şu sahneyi gözümüzün önünde canlandırıyor:
“O gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. O gün her kişinin işi başından aşkındır.” (Abese Sûresi, ayet, 34-37)
Kıyamet ve âhiretten bir kesitin son derece canlı bir tasvirini veren bu âyetler, dünya hayatının geçici zevk ve tasalarını aşıp varlığının anlamı, değeri, amacı ve âkıbeti üzerine düşünebilme seviyesine ulaşmış her insanı sarsıcı gerçeklerle yüz yüze getirmektedir.
Burada kardeşten başlayarak yakınlık ve sevginin derecelerine göre kaçıştaki sıralama anlatılarak o gün derece derece bunların hepsinden kaçılacağı anlatılmıştır. Yani o gün kişi, başkaları şöyle dursun kardeşinden, hatta anasından babasından, hatta eşinden ve çocuklarından kaçar. Bu kaçışın çeşitli sebepleri vardır. Kimisi sorguya çekilmekten kaçar. Çünkü kardeş, “sen bana dünyada yardım etmedin” diye; ana baba, “sen bize iyilikte kusur ettin” diye; karısı, “sen bana haram yedirdin” diye; çocukları, “sen bize dinimizi belletip öğreterek bizi irşad etmedin” diye yakasına sarılırlar. O gün, insan tanıdığı bir kimseyi görmekten sıkıldığı kadar hiçbir şeyden sıkılmaz. Çünkü yaptığı bir haksızlık nedeniyle peşine düşülmesinden korkar.
Ama “bu dehşetli, belalı gün böyle olacak olunca bunun hükmü, hikmeti, bu konuda uyarılıp bundan haberdar edilmenin faydası nedir? Bu durumda hayatın sonu herkes için bir kötümserlikten ibaret olmaz mı?” denecek olursa, bunun hüküm ve hikmetini açıklamak ve neticesinin herkes için böyle olmadığını anlatmak üzere buyruluyor ki:
“O gün birtakım yüzler ışık saçar; güleçtir, müjde almıştır.” (Abese, 38-39)
Buradaki âyetlerin önceki âyetlere karşılık olmasından anlaşıldığına göre bu, Allah saygısı ve iman ve İslâm ile Allah’ın emirlerini yerine getirerek temizlenmenin eseridir.
Rabbim bizleri, o gün bu yüzü güleceklerden eylesin.