TUNÇTAN bir ağırlık yüklenmiş günler. Birisi bitmeden
diğeri devreye giriyor. Aldatmalar, aldanmalar, bütün hızıyla geçit törenine
çıkıyor. Ölümler hız kesmeden devam ediyor. Alıştık galiba umarsız gidiyor,
giden. Gidişinin bedeli ne olursa olsun. Yıkılan hayatlar üzerine pazarlar
kuruluyor, masanın bir köşesinde yer edinebilmek için barış, demokrasi,
özgürlük türküleri söyleniyor. Ama her kelime bir kurşun olup vuruyor mazlumu
alnının orta yerinden. Bazen Afgan, bazen Filistinli, bazen Afrikalı, bazen
siyah derili, bazen kızıl derili, bazen beyaz derili Dili, dini, mezhebi,
rengi yani kimliği fark etmiyor. Ve neresinden bakarsan bak tuhaflıklar
terennümünde günler, gevezelikle geçiyor. Ne günü kovalayan için ne de günü
kaçıran için değişen bir şey yok. Geçim gailesi elimizi, gözümüzü, kulağımızı,
zihnimizi ve yüreğimizi de bağlamış durumda. Durup düşünecek, taşınacak bir
vakit aralığı bulamıyoruz. Ölmüyoruz ama sıramızı bekliyoruz usulca Beklerken
de sadece kelle hesabı sayılıyoruz. Arada hesaba katılıyoruz, genellikle yok
sayılıyoruz. Ucuza gidiyoruz. Kendimize dair bir hareketimiz yok çünkü
varlığımız hasarlı
Bu hasarlı varlık anlayışı nihayetinde kendini cellâdının
kollarına attı. Sistem tarafından iğdiş edilen her kişi kendini hazır işleyen
sistemin aleti haline getirdi. Düşünmeye, üretmeye, bir tavır göstermeye gerek
duyulmayan ve biçilen role uygun yaşamaya meyledildi. Hayatın cazibesi
karşısında kısa yol tuşları ile zihnen ve kalben kendini küresel sistemin aleti
haline getirdi. Çünkü özünü kaybetmiş, çürümüş ve kokuşmuştu. Kabuk ise aldığı
darbelerden perte çıkmıştı. Gayesinden
hızla uzaklaşan insan, yani obez çağın çocukları bizler, hareket edecek imkânı
çoktan imha etmiştik. Oyun kurucuların her şeyi oyunlarının devamı için
kurguladıklarını söylerken fark etmeden oyunun içinde sıradan bir figürana
dönüştük. Ne hayalimiz ne de bir hayatımız kaldı. Rakamların altında,
istikrarın arasında boğulduk. Ve boğazımıza düğümlenen bu acının sebebini
soracak cümlelerden de mahrum kaldık. Sahi biz kimiz Bu topraklarda neyi
temsil ediyoruz Hangi hamasetin evladıyız(!) Kumdan kaleler yapmayı bize kim
salık verdi Ulu sarıklı hocalar, bilgeler hangi kavşakta yollarını
kaybettiler Bize yalanı satan kim Bizi birbirimize kırdıran kim, gerekçesi
ne Aramıza kapanmaz mesafeler sokan sebepler ne Dost kim Düşman nerede
Hangi avcının avına yemiz Konuşan ağızlar kimin Fetvalar nereden
İnsan soramadan edemiyor. Kül rengi gökyüzüne bakıp da
zulmün kokusunu ciğerlerinde hisseden insan için, var olmak sancılı bir iş. G.
E. Lessing in dediği gibi Bazı durumlarda aklını kaybetmeyenlerin, kaybedecek
miktarda akılları yoktur. Bu kadar çelişkinin içinde akıl ne arar, fikir
nerede durur Hikmet kimden sorulur İrfan nerede bulunur İstikamet
sahiplerinin azığı nedir Günde beş defa yönelip her defasında istediğimiz
Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba
uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. (1:6-7)bu hakikatin tecellisi için
gayret etmek durumundayız. Varlığın kaynağına doğru düzgün bir yürüyüş yapmakla
mükellefiz. Onun için varlığı yeniden ikame edecek akli, kalbi adımları atarak
özü temizleyip mahfazasını sağlamlaştırmalıyız. Gayesinden sapan varlığı onarıp
insanın önündeki yalan ağlarından sıyrılmasına yardımcı olacak çileye
düşmeliyiz. Umudu üzmeden, enseyi karartmadan ve yolu bozmadan bize ayrılan
bölümü bitirmeliyiz. Hepsi geçecek, yeter ki soralım, arayalım. Bulanlar
arayanlardır. Hoşça bakın zatınıza
Taş Gemi
Karlı Bir gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak
Konvoylar geçiyor meşelikler arasından
Bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına
Ölümden anlayan, ciddi bir yaprak
Unutulacak diyorum, iyice unutulsun
Neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak. (İsmet Özel)
Not: Paylaşmak istedikten sonra sınır ve mesafe yoktur.
Bu haftaki müziğimiz Azam dan Sizler de
dinlemek isterseniz, o zaman Ahmet
Aslan dan Beni Hor Görme Gardaşım ı dinleyebilirsiniz. Halkın hayatı okuması sonucu
süzülen, dile ve notaya gelen hikmetli sözlerin ardından gidiyoruz. Hayat çok
basit aslında ve türkünün sözlerini, sazın iniltileriyle dinleyince daha berrak
bir yere varıyoruz. Bunu Veysel in ağzıyla söylersek Yarın mezara girende/Sen
toksun da ben aç mıyım Ölüm gelende ne varlık ne de yokluk fark etmiyor.
Basit yaşa ki kamburun çıkmasın, beyhude aldanma giden yalnız gidiyor.
Bize Kadar
1- Sıhhat istiyorsan kinden uzak dur.
2- Samimiyetsiz insan samimi olmadığını bilmez, bilse
belki kurtulur. Üsteleme samimiyet
sonradan kazanılmaz. O özde vardır, kabukta yer tutmaz.
3- Gayesi olmayan insanlar sadece maddeye esir olur.
Gayenden vazgeçme! Teklif çok cazip de olsa
4- Hızla yükselene, bir anda parlayana aldanma. Ağır ve
vakur yürüyüşler her zaman sahih olana götürür.
5- Ekranlara dur de! Önce elindeki ekrandan başla ve ilk
iş mavi kuşu (kapat) öldür. Ekrandan akan yalandan kendini arındır.
6- Kafelerden kendini kurtar. Atıl mekânların atıl insanı
olma. Aktif zamanların akil insanı ol.
7- Dostlarına ikram et, güler yüzlü ol. Kaybetmeden
elindekilerin kıymetini bil.
8- Her dem affet. Affet ki hafifleyesin. Ve sırtındaki,
zihnindeki, kalbindeki yüklerden kurtulabilesin.
TEKKE
Fetih, salt olarak bir toprak parçasına veya insan
topluluğu üzerinde hâkimiyet kurmak değil, o toprağın üzerinde hak ve adalet
merkezli bir inşa süreci başlatarak iman ve irfanın temellerini atmaktır.
Fethin irfan sürecinin bilinçaltı birçok fetihte imgesel ve sembolik olarak
açığa çıkmıştır. Dolayısıyla fethedilen topraklarda İslami sanat ve estetik
unsurların ıslah ve inşa edilmesi hızla gerçekleştirilmiştir. Yaşatmaya dönük
bir imar süreci ile çevre maddi ve manevi bakımdan mamur hale getirilmiştir.
Örneğin; Mekke nin Fethi nde Kâbe deki putların yıkılıp temizlenmesi bir ıslah
hareketi olarak karşımıza çıkar. İstanbul un Fethi nde Ayasofya nın camiye
dönüştürülmesi ise fethin sembolik imajlarındandır. Birçok imar hareketi
yaşatmak için dönüştürücü bir etkiye sahiptir. Endülüs ten Avrupa ya,
Balkanlardan Asya ya, Afrika ya bu izleri görebilirsiniz. Kütüphaneleri ve ilim
merkezleri ile de irfanî arayışın izlerini sürebilirsiniz. (Yalanız, Karaağaç,
Ar)
Dağarcık
Sadece tek bir günah var o da hırsızlık. Tüm diğer
günahlar hırsızlığın çeşitleridir. Bir adamı öldürdüğünde bir hayat çalarsın.
Karısının onun üzerindeki hakkını, çocuklarının babaları üzerindeki hakkını da.
Yalan söylediğinde birinin gerçeği bilme hakkını çalarsın. Çalmaktan daha
alçakça bir hareket yoktur. (Khaled Hosseini-Uçurtma Avcısın dan)