AKP kulislerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın,
Abdullah Gül ün ismini çizdiği konuşuluyor.
Nasıl mı
Erdoğan son çıktığı bir TV programında, Başbakanlıkla,
parti Genel Başkanlığının aynı ismin uhdesinde bulunmasından yana bir tutum
sergiledi. Başbakan ve Genel Başkan ayrı olursa bundan parti zarar görür.
Seçimlere giderken böyle bir ayrılık partiyi zafiyete düşürür demeye getirdi.
Bu ne demek
Bu şu demek; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos ya
da 24 Ağustos ta Cumhurbaşkanı seçildiği takdirde yerine milletvekili olan
biri gelecek. Bu isim aynı zamanda AKP Genel Başkanı olacak.
Tersinden gidecek olursak, Tayyip beyin Çankaya ya
çıktığı tarihte AKP de kim Genel Başkanlığa vekalet edecekse o isim hem Genel
Başkan olacak hem de yeni Hükümeti kurmakla görevlendirilecek.
Takdir edersiniz ki bu isim Abdullah Gül ol(a)mayacak.
Zira Abdullah Gül milletvekili değil.
***
Önemli bir ayrıntı daha var;
Tayyip bey şayet Cumhurbaşkanı seçilirse, Köşk e
çıkmasının ardından AKP Genel Başkanlığı düşecek ve 45 gün içinde olağanüstü
kongre gerçekleştirilecek.
Buradaki ince nüans şu; 45 gün sonra değil, 45 gün içinde.
Yani, AKP Genel Merkezi isterse 10 gün içinde de olağanüstü seçimli kongreyi
toplayabilecek.
* İşte bu noktadan itibaren, müthiş bir kulis
çalışmasının içine girileceğini söylemek yanlış olmaz.
* İşte bu noktadan itibaren, isimler üzerinden son zamanların
en spekülatif yaklaşımlarının ortalığı saracağı bir gerçek.
* İşte bu noktadan itibaren, kimse kimseyi tanımayacak.
Çelmeler, ayak kaydırmalar, otel lobilerinde müthiş kulis çalışmaları birbirini
takip edecek.
* İşte bu noktadan itibaren ne/neler olacağını kestirmek
hakikaten zor.
İhsanoğlu nun bende uyandırdıkları
Cumhurbaşkanı adaylarından Ekmeleddin İhsanoğlu nu
adaylık sürecinden bu yana dikkatle izliyorum.
Bende uyandırdığı izlenimler şunlar:
* Yumuşak-sert; Öyle göründüğü kadar yumuşak değil.
Gerektiğinde sertleşebiliyor. Gazetelerin Ankara temsilcileriyle yaptığı
toplantıda bir gazetecinin ekmek fiyatıyla ilgili sorusunu cevaplarken bir
anda kimyasının değiştiği gözlerden kaçmadı.
* Türk basınına vakıf olmaya başladı. O ilk günlerdeki
ürkekliğini de üzerinden atmışa benziyor. Bir gazeteciye cevap verirken, Benim
cevabım bu ama siz istediğinizi yazabilirsiniz şeklindeki sözleri bu yargıyı
teyid eder nitelikte.
* Canlı yayınlardaki performansı da fena değil. Sakin
güç gibi adeta. Belirleyici kelimelerini de yine bu sakinlikte kullanıyor.
Örneğin, NTV de Oğuz Haksever in sorularını cevaplarken, bir soruya karşılık,
Bu mugalata cevabını vermesi, Haksever i de anında bir adım geri attırdı.
* Bu yaşına rağmen günde 4-5 programa katılması dikkat
çekici. Enerjisi fena değil.
* Her ne kadar Ahmet Necdet Sezer modunda gözükse de
halkla ilişkileri de belli bir düzleme oturmuşa benziyor. Açıklamalarında,
halkla aralarında geçen anekdotlara yer vermesi, diyalogları anlatması ağır da
olsa sıcak siyasetin içine girdiğinin göstergesi. Elbette, bu durum 10 Ağustos
seçimleri için yeterli midir, işte burasını bilemem.
* Canlı yayınlar için aslında son derece güç bir isim
Ekmeleddin bey. Neden mi Çünkü canlı yayınlarda programı sunan ister ki, iki
soru arasında en azından nefes alacak kadar da olsa bir süre bulunsun. O arada
diğer soru için hazırlıklar yapsın. Ama Ekmeleddin bey sorulara o kadar kısa
cevaplar veriyor ki, sunucu ne yapacağını şaşırıyor. En son, yılların
programcısı Ahmet Hakan da gördüm bu detayı. İhsanoğlu o kadar kısa cevaplar
verdi ki, Ahmet Hakan zaman zaman bocaladı, yazılı notlarına baktı, bazen de
5-6 saniyelik duraklamalar gerçekleşti. Bu, canlı yayınlar için risk demek
Rövanşizm; iyi de nereye kadar
Cemaate yakın gazetelerden, benim de yazılarını ilgiyle
takip ettiğim Bugün yazarı Gülay Göktürk, bundan yaklaşık iki sene önce dikkat
çeken bir yazı kaleme aldı; Bir rövanşizmdir gidiyor .
Okuyalım mı;
Darbe yönetiminin bir gecede milyonlarca gencin geleceğini
karartacak bir karar alması ve insafsızca uygulaması sorun yapılmıyor da bu
yanlışı düzeltmeye çalışmak rövanş almak oluyor!
Ordu üst yönetiminden birilerinin meşru hükümeti darbe
yoluyla devirmeye çalışması normal karşılanıyor da bu kişilerin yargı karşısına
çıkartılması, adalet aranması rövanşizm oluyor.
Bu, her şeyden önce rövanşizmin kelime anlamına
aykırıdır.
Nedir rövanşizm: Size yapılanı başkasına yapmak... Eğer
Ergenekon örgütüne karşı rövanşist bir tutum takınılacak olsaydı; sanıklar tutuklanıp
mahkemeye gönderilmez; stadyumlarda toplanır, suikastlarla temizlenir di.
Geçmişe sünger çekme isteği
Medyada da rövanşist bir ruh halinin hakim olduğu,
hesaplaşmada aşırıya kaçıldığı, insafsız davranıldığı, insanlara özeleştiri ve
dönüşüm imkânı bile tanımayan bir acımasızlığın hüküm sürdüğü eleştirilerine
gelince...
Bu eleştirileri yapanların büyük çoğunluğunun derdi bir
aşırılığı önlemek değil, bir dönemin üstünü örtmek.
Medya Türkiye de hiçbir darbe döneminde başarılı bir
sınav veremedi; hakim akım hep darbe işbirlikçiliği ya da en hafifinden güçlüye
boyun eğme tutumu oldu. Ne var ki, medya hiçbir zaman bu
işbirlikçi-teslimiyetçi tutumun hesabını vermek zorunda kalmadı, yaptığı hep
yanına kâr kaldı. Darbe döneminde esas duruşa geçen bütün duayen ler ara
rejimler gelip geçtikten sonra da büyük bir pişkinlikle duayen sıfatını
taşımaya devam ettiler.
Şimdi bütün dertleri bu geleneğin sürmesi, kimsenin kirli
geçmişlerini deşmemesi, saygınlıklarına gölge düşmemesi...
Rövanşizm yapılıyor feryatlarının sebebi de bu...
Oysa bunun hiç değilse bu defa öyle olmaması gerekiyor.
Tıpkı bir daha darbe yapmaya cesaret edemeyen ordu gibi, bir daha darbe
işbirlikçiliği-şakşakçılığı yapmaya cesaret edemeyen bir medyanın yaratılması
için bu hesaplaşmanın -bazen yargı önünde, bazen kamuoyu vicdanında- yapılması
gerekiyor.
Affetme zamanı
Bizim gibi önemli bir travma geçiren ülkelerde hayatın
yeniden normale dönebilmesi için bu hesaplaşmanın yapılması kaçınılmazdır.
***
Yeni bir operasyon dalgası daha başladı
O zaman ne yapıldı, şimdi ne yapılmaya çalışılıyor
O zaman yapılanların sonucu ne oldu, şimdi yapılacakların
sonucu ne olacak
İyi de bu rövanşizm nereye kadar!
NOT: Bugün 23
Temmuz 2014, Çarşamba 1) Emekliler yılda 15 20 TL zamla, hâlâ sürünmeye devam
ediyor. 2) An itibariyle asgari ücretli nasıl geçineceğim diye feryat
ediyor. 3) Bu parlamento ve mevcut AKP iktidarı, 2011 den bu yana verdiği yeni
ve sivil anayasa sözünü yerine getiremedi. 4) 28 Şubat darbesi döneminde
kapatılan, yoksul-zeki Anadolu çocuklarının barındığı Başbakanlığa bağlı Vakıf
Öğrenci Yurtları hâlen kilitli. Otur, sıfır!