Gönül sarayını imanla süsleyenler kazanır

Abone Ol

Her insan, can ve tenden meydana gelir. Tenimizin sağlıklı kalması için fırınlar, marketler, lokantalar, tekstilciler, sucular, doktorlar, eczaneler, hastaneler….. 24 saat görev yaparken, canımızın/gönlümüzün sağlıklı kalması için fazla bir mekân ve insan görev yapmıyor.

Hâlbuki gönlü daralan adam, yetkisine göre bazen kendi evinin içindekileri daraltırken bazıları da ülkeyi, bazıları ülkeleri canından bezdirir. Canı sıkılanın yumruğu da hemen sıkılır.

Sıkılan yumruklar da bir yerleri patlatmadan veya kendisi patlamadan açılmaz.

Onun için dinimize göre günde beş vakit namazda gönlümüzün gıdasını verirken, üç vakitte de tenimizin gıdasını vermek için yemek yeriz. Senede bir ay Ramazan ayında can gıdasını biraz daha artırırken, ten gıdasında azaltma yaparız.

Namazları cemaatle kılarak, Cuma günü bütün Müslümanları bir araya getirerek tabii bir şekilde gönüller arası muhabbet şebekesi kurarız. Sokakları, caddeleri, meydanları ağaçlandırıp çiçeklerle donattığımızdan daha fazla gönüllerimizi Hak ve halk sevgisiyle süslemeli.

Evimizin, köyümüzün, şehrimizin çöplerini, pisliklerini temizlediğimiz gibi gönül dünyamızı tertemiz hale getirelim.

Beynimizin içine yerleştirdikleri inkâr mikroplarını, ihanet virüslerini, iman ve sadakatle yok edelim. Günahsız dünyaya gelen çocuklarımızın gönüllerini kirletme kurumlarına karşı koruyucu

tedbirler alınmalı.

Yaralı ve hastalıklı gönüller, derhal tedavi edilmeli. İnsanla insanı yaratan Allah arasına girenler hemen aradan çıkarılmalı. 

Her gün namazımızın son oturuşunda okuduğumuz “Rabbena Atina fiddünya haseneten../Rabbimiz, hem dünyamızı hem ahiretimizi güzel eyle…” duasına devam edelim ve iki dünyamızı

güzelleştirmek için çalışalım.

Rabbimiz, geçmiş milletlerden dünyayı mamur edip ahireti yıkan nicelerini helak ettiğini haber verir. “Sizden öncekiler gibisiniz; onlar, kuvvetçe sizden daha güçlü idiler. Mal ve evlat

yönünden daha çok idiler. Onlar, nasipleri kadar faydalandılar. Sizden öncekilerin nasipleriyle faydalandıkları gibi siz de nasibinizden faydalandınız. (Batıla) dalanlar gibi siz de (batıla) daldınız. İşte onlar, amelleri dünyada ve âhirette boşa gidenlerdir. İşte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.” (Tevbe süresi ayet 6)

Süleyman aleyhisselam gibi rüzgâra bile hükmeden imanlı insanların yetişmesine işaret eder Rabbimiz.

Kara yolu, deniz yolu, hava yoluyla kıtaları birbirine kavuşturduğumuzdan daha fazla gönüller arasına iman, dostluk, vefa muhabbet köprüleri kuralım.

Gönüller arası muhabbet köprüsü kurmak için gönülleri yaratan Allah ile bağ kurmak gerekir. İbni Kesir’in İbni Ebi Hatem’den naklettiği, bir Mevkuf hadiste: Hazreti Ömer (Allah ondan razı olsun), bir gün hizmet eri biriyle hazineyi kontrol ederken hazinenin dolu olduğunu görünce Ömer: “Elhamdülillah” der. 

Hizmetindeki ise “Bu, Allah’ın bize bir fazlı ve rahmetidir” deyince Hazreti Ömer: “Yalan söylüyorsun, o öyle değil, Rabbimiz şöyle buyurur:

Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerinizdekine bir şifa ve iman edenlere yol gösteren ve rahmet gelmiştir.

De ki: “Allah’ın lütfu ve rahmetiyle, ancak bununla sevinsinler. Bu, onların topladıklarından daha hayırlıdır.” (Yunus süresi ayet 10/57-58) Bu onların topladığıdır. Asıl sevinilmesi gereken şey, gönlümüze şifa olan, yol gösteren ve bize rahmet olan Kur’an’a olan imanımızdır.”

Allah’ın ve rasülünün önüne  hiç bir şeyin geçmesine izin vermeyen Müslümanlar ise, nimeti imtihan için veren Allaha olan imanlarıyla sevinirler.

Zerre kadar iman, insanı cennet götürür ama yeryüzünün tamamına sahip olan imansız insan, bu dünyada ensesinde silah, önünde tuzak, yemeğinde zehir endişesiyle yaşarken cehenneme yuvarlanır gider.

Gönlünü imanla süsleyen Ashabı kiram, sarayının duvarlarını altınla süsleyen Pers İmparatorluğunun saltanatına son vermiştir.