İçinde birlikte yaşadığımız bir dünyada ve bir zamandayız. Gören, düşünen, farkında olanlar ile olmayanların bir dünyası. Kendine göre bir dünya kurgulayanlar ile var olan dünya içinde kendi olabilmeye çabalayanlar dünyası.
Yer tutma ve tanımlamaların bakış açısı neye göre oluyor?
Bir Hakikat gerçeği var, üzeri asla örtülemeyen, örtülmeye çabalansa bile orada var olan bir düzlem. Birbirimizi görmesek bile birbirimizin gözlerinin içine bakıyoruz. Birilerimizin gördüğü, var olduğuna adı gibi bildikleriyle bunun tam tersi olanların olduğu da bir gerçek. Gerçeğin kendisini de asıl düzleminde görmeden olanlar yanıltmaktan başka bir şey olmuyor.
Gerçek olan zamanın kendisidir. Onun aynası parlaktır. Üzeri perdelense, üzerine çizikler atılsa, boyansa da ayna gerçeği ortadan kaldırılamaz. Küçük bir dokunuş, siliş, hohlayış ile yeri ve zamanı gelince asıl ayna ortaya çıkar.
Sırların sahipleri aramızda bulunuyor. İnsanlık bundan mahrum değil. Hakikat aynasının sahibi insanlığa sunduğu, asla yok olamayacak olan orada olduğu gibi duruyor.
Bunları perdelemeye çalışanlar türlü rollere ve hâllere bürünebilirler. Kendilerini güçlü olarak düşünebilirler. Ellerinde bunu sağlayan güçleri vardır. Sesleri çok yüksek çıkabilir, hakikat peşinde koşanları, çabalayanları bastırabilirler. Zaman içinde istediklerini istedikleri gibi yapar, yönlendirebilirler. Bu, kendileri adına sağladıkları o zamanın gücüdür. Her dönemin ve çağın insanları bunlarla doludur.
Zaman çok hızlı akıyor. Belli bir yaşa gelenlerin dönemleri olur. Bu dönemlerin iniş çıkışında hakikat ile karşıtı durumların, neler yaşandığı bilinir. Hakikat’in üzerini örtenler de örtmeyenler de dönemlerini tamamladılar, asıl yurda göçüp gittiler. Her biri kendi amelini oluşturarak.
Asıl olan Hakikat’in kendisidir. O asla ortadan kaldırılamaz, silinemez. Her dönem insanlık benzer durumlarla karşı karşıyadır. Bu zıtlar dünyasında kendi özel dünyalarını var kılma adına olan çabaların sahipleri pılı pırtılarını toplayıp gittiklerinde Hakikat aynası olduğu gibi olduğu yerde duruyor. Onlar, yaptıklarıyla, çıkınlarına koyduklarıyla giderler. Hakikatin aynası onları onlar adına bir yerde topluyor. Onlar bir üfürmeyle, silmeyle, seslerin yükseltilmesiyle yok olmuyor.
Her eylem hakikatin uzamında yerini alır.
Hakikatten kaçanlar, işine gelince orada gibi görünen ama asla orada olmayanlar, kendilerine göre kurguların peşindedirler. Koşullara göre hâllere girebilirler. Bunu kimse engelleyemez. Kişilerin mizaçları, tutumları, ilkeleri kendilerine göre belirleyici olur.
Sürekli yüksek volümlü çıkışların baskınlığının arkasında yüz sahiplerinin görünümleri kendilerini ele verir. Ses volümleri de güçleri oranındadır.
Birbirimizi öyle ya da böyle tanıyor ve biliyoruz. Kimin ne olup olmadığı düşünenler manevi tartılarıyla bilirler. Herkesin konumlarının ne olduğunu da. Hakikat gerçeğini ifade etmek zor olsa da zorunluluktur. Bilen, anlayan ve düşünen eleştiri eleğini de hakikat üzerine oluşturur. Kendine göre değil hakikatin kendisine göre yapar.
Zor zamanların insanları, zorlukları göze alırlar. Bilirler ki hakikatin dışında olan ya da gerçeklerin üzerine örtenlerin de bir sınırı var. Yalnız da kalsalar, kimi nimet gibi görünenlerden mahrum da kalsalar onlar hakikat aynasının içinde yer almayı ilke edinirler.
Olanları olduğu gibi yansıtan gerçeklerin peşinde koşanların itibarsızlaştırıldığı bilinir. Bu, onları asla yıldırmaz. Son anlarına kadar direnirler. Çünkü onlar asıl ruh rızıklarını onunla besler, onunla var olurlar
Belli bir zamana erenler dönüp geçmişlerine baktıklarında nelerin değiştiğini, üzerinin örtüldüğünü, kimlerin bunlarla göçüp gittiklerini yaşadılar. Bundan böyle de nasıl olacaklarını bilirler. Ağır ve zor bir sınanma insanın asıl yerini belirler.