Gençlik, Spor ve Çürüme Bahis Sitelerine Mahkûm Spor Dünyası

Abone Ol

Bir zamanlar spor, emeğin, disiplinin ve dayanışmanın diliydi. Gençliğin enerjisi, bir topun peşinde koşarken ya da bir spor dalını icra ederken terlemenin, takımca sevinmenin, kaybetsen bile bir “oyunun parçası” olmanın erdemini öğretirdi. Bugünse, tribünlerin arkasında, ekranların önünde ve sosyal medyanın karanlık odalarında, spor artık bir oyundan çok bir “yatırım” olarak görülüyor. Çünkü modern çağ, her duyguyu metaya, her tutkuyu kazanca dönüştürmekte usta.

Bahis kültürü, gençliğin sporla kurduğu ilişkiyi yavaş yavaş dönüştürdü. Artık gençler maç izlemiyor, kupon izliyor. Takım sevgisi yerini oran analizlerine, oyuncu performansı istatistiklerine ve “canlı bahis” stratejilerine bıraktı. Ekranda 90 dakikalık bir maç değil, 90 dakikalık bir kumar dönüyor. Ve her kaybedilen kupon, yalnızca cebinden değil, ruhundan da bir şey eksiltiyor. Ve kulüplerin forma reklamlarında, sponsor olarak arzı endam edebiliyorlar. Acaba neyi destekliyorlar? Gençleri mi, sporu mu yoksa masumiyetin yitimini mi?

Bir kuşak, kazanma hırsıyla kaybetmeyi unutuyor. Sporun öğretmesi gereken en temel değer -yani kaybetmenin de insana bir şey kazandırabileceği- artık hatırlanmıyor. Oysa bahis, kaybetmeyi utanç haline getiriyor; oysa spor, kaybetmeyi onurla taşımayı öğretmeliydi. Legal ya da illegal… Bahsin yasallığı değil, yarattığı bağımlılık biçimi asıl mesele. Çünkü bu sistem, bir tür sessiz uyuşturucu gibi işliyor. Dijital ekranlardan, reklâmlardan, spor programlarının arasından sızıyor gençlerin hayatına. Kazanma hazzı kısa sürüyor; kaybetme duygusu ise kimliğe siniyor.

Bu sadece bireysel bir çürüme değil; toplumsal bir çözülmenin de aynası. Spor artık toplumu birleştiren değil, bireyleri yalnızlaştıran bir endüstri haline geldi. Oyun sahada değil, telefon ekranında oynanıyor. Top artık ayağımızda değil, parmak uçlarımızda dönüyor.

Ve bu çürüme yalnızca tribünlerde değil, oyunun kalbinde de yaşanıyor. Yakın zamanda TFF Başkanı’nın açıkladığı bilgilere göre Türkiye’de profesyonel liglerde görev yapan 571 aktif hakemden 371’inin bahis hesabı, 152’sinin ise aktif olarak bahis oynadığı tespit edildi. Bu, yalnızca bir skandal değil; adalet duygusunun, tarafsızlığın ve güvenin sistematik biçimde aşındığının göstergesi. Hakemin düdüğü artık sadece faulü değil, belki de oranı belirliyor. Adalet terazisinin yerine kuponun terazisi geçmişse, orada sporun anlamı değil, sadece sonucu kalır.

Sadece burada hakemleri değil sistemi de tartışmak bu süreçlere katkı sağlayan spor medyası ve spor kulüpleri, yatırımcıları da tartışmak gerekir. Ya da spora kumarı yakınlaştıran zihniyeti de es geçmemek lazım çünkü bugün açığa çıkan hakemler ile ilgili süreç kapanınca meselenin vahameti kapanmış olmayacak. Gençleri bu yola sürükleyen düzen devam ettikçe, şeffaf ve hakça bir düzen olmayacak. Gençler yine alt, üst ya da her şeye iddia oynayacaklar. Ailelerin felaketi olan, toplumun altını oyan bu düzen yine devam edecektir. Onun için bu illetin gençlere ulaşmasını önleyecek önlemler alınmalı ve toplum bu illetten muhafaza edilmeli.

Bir zamanlar mahallede bir top paylaşmak, dostluk kurmanın en kolay yoluydu. Şimdi herkes kendi kuponunu oynuyor, kendi kazancının peşinde. Sporun kolektif ruhu, bireysel çıkarların, kısa vadeli hazzın, sanal servet hayalinin içinde eriyor. Belki de asıl yenilgi burada: Sporun insana öğrettiği bütün değerleri, kazanç uğruna unuttuk. Belki de en çok, “oyunu kaybetmekten korkmamak” gerektiğini hatırlamamız lazım. Çünkü bir toplum, oyunu değil; anlamını kaybettiğinde çürümeye başlar.Hoşça bakın zatınıza…